Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İÇ siyaset, parti kapatma davaları, soruşturmalar, tutuklamalar ve hararetli tartışmalarla “ısınmaya” devam ededursun, çoğumuz havanın -fiziki anlamda- anormal “ısınması”nı pek ciddiye almıyoruz.
Daha doğrusu, meselenin sıcakların birdenbire bastırması kadar basit olmadığının farkındayız. Aşırı sıcaklar gibi, kuraklığın ya da tersine sellerin son zamanlarda “iklim değişikliği” diye tanımlanan olayın sonucu olduğunu artık biliyoruz...
Kuraklık yüzünden mümbit toprakların da çölleştiğini, tarım alanlarının daraldığını, sonuçta gıda fiyatlarının yükseldiğini de görüyoruz...
Keza, seller, fırtınalar nedeniyle sadece kırsal bölgelerin değil, kentlerin de büyük zarar gördüğüne, dolayısıyla ülke ekonomisinin büyük zararlara uğradığına tanık oluyoruz...
Belki kamuoyunun daha az farkına vardığı husus, şimdi karşılaşılan bu durumun insanların kendi elleriyle doğanın dengelerini bozması arasındaki ilintidir. Evet, insanları bilerek veya bilmeyerek, ülkeyi -ve genelde gezegeni- giderayak yaşanması zor hale getiriyor. Havayı, denizi, suyu çeşitli şekillerde kirleterek, ormanları bitkileri yok ederek...

Türkiye bilinçleniyor
Bu bütün dünyanın meselesi olduğu kadar, Türkiye’nin de sorunudur tabii...
Türkiye de bu “tehlikenin algılanması” konusunda ne yazık ki geride kaldı. Türk yöneticilerinde olduğu gibi Türk kamuoyunda da bu konuda bilinçlenme nispeten yeni başladı.
Türkiye, BM çerçevesinde gerçekleştirilen Kyoto Protokolü’nü imzalamayan iki üç ülkeden biri. Neyse ki, hükümet son olarak çevreyi korumayı amaçlayan bu uluslararası anlaşmaya katılmaya karar verdi ve bu konuda bir tasarıyı Meclis’e sundu. Aslında Kyoto Protokolü’nün süresi 2012’de sona eriyor ve önümüzdeki yıl, onun yerini alacak olan ve daha radikal önlemler almayı amaçlayan (200’e yakın ülkenin katılımıyla) yeni bir müzakere süreci başlıyor.
Türkiye’nin bu bağlamda Kyoto Protokolü’ne dahil olmasının ne anlam taşıdığını başka bir yazımızda ele alacağız.
Ancak dün Japonya’dan geçilen bir haber hepimizi yakından ilgilendiriyor. Gerçi küresel ısınma sorununun çözümü konusunda alınan karar oldukça sınırlı ve uzun vadeli. Kararı alanlar ise, G-8 grubu diye adlandırılan sanayileşmiş veya gelişmiş ülkeler... Ama gene de, bu yaşadığımız gezegeni daha büyük felaketlerden alıkoymak için atılan önemli bir adım.
“Zenginler Kulübü” diye de anılan G-8’lerin aldığı karara göre, 2050 yılına kadar, karbon dioksit gazlarının emisyonu yüzde 50 oranında düşürülecek.

Alarm zilleri çalıyor
Sera etkisi yaratan ve yukarıda sözünü ettiğimiz -küresel ısınma dahil- doğadaki dengesizliklere yol açan bu gaz salımının başlıca kaynağı, özellikle “zengin ülkeler”in fabrikaları, arabaları, vs... Bu nedenle G-8’lerin -ve özellikle ABD’nin- nihayet böyle bir karar almış olması önemli...
Ama ısınmaya ve diğer dengesizliklere yol açanlar yalnız onlar değil. Şimdi Çin, Hindistan, Brezilya gibi hızla kalkınan ve dolayısıyla öbürleri gibi aşırı gaz emisyonuna sebep olan ülkeler de var. Bugün, bu kategoriye dahil 15 ülke, G-8 grubuyla bu meseleyi görüşmek için bir araya gelecek.
İster gelişmiş olsun, ister gelişme yolunda olsun, çoğu ülke, açıkçası, ekonomik hedeflerini çevre sorunlarının önünde sayıyor. Ne var ki, küresel ısınma alanında çalan alarm zilleri, artık bunun böyle devam edemeyeceğini herkese açıkça hatırlatıyor...