Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Artık nerdeyse her gün farklı bir yabancı ülkeyi ziyaret etmekte olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hafta başında Londra’da iken, ünlü King’s College’de yaptığı konuşmada, Türkiye’nin giriştiği arabuluculuk faaliyetinin, sıradan bir rol olmadığını ve bir vizyona dayandığını söyledi.
Bakan şöyle konuştu: “Arabuluculuğu sadece çatışma halinde oynanan bir rol olarak sayarsanız, barış zamanında bir rolünüz yok demektir. Oysa bizim bu konuda bir vizyonumuz vardır.”
Gerçekten Türkiye bir süreden beri böyle bir “vizyon”la içinde bulunduğu geniş bölgede bir dizi arabuluculuk veya kolaylaştırıcılık misyonlarını üstleniyor.
Geçenlerde bir yazımızda misyonların listesini çıkarmış, arabuluculuğun Türk diplomasisinin adeta yeni bir “sektör”ünü oluşturduğunu belirtmiştik. Bunların en önemlileri arasında: Suriye ile İsrail, Pakistan ile Afganistan, Irak ile Suriye, Irak’ta ve Lübnan’da çeşitli dinsel veya etnik gruplar arasındaki aracı rollerini sayabiliriz.
Bu listeye Balkanlar’daki son girişimleri de eklemek gerek. Nitekim bu hafta içinde Londra ziyaretinden sonra Moskova’ya giden Davutoğlu, önceki gün Zagreb’e dün de oradan Belgrad’a geçti. Bu kez, misyonun amacı, Bosna-Hersek ile Hırvatistanı ve Bosna-Hersek ile Sırbistan’ı uzlaştırmak...
Şimdi de Türk diplomasisi dikkatlerini Afganistan sorununa çeviriyor. Bu ayın sonunda İstanbul Afganistan ve Pakistan liderlerinin katılacağı bir toplantıya ev sahipliği yapacak. Davutoğlu önceki gün “Times” gazetesine verdiği demeçte, “Taliban’ı Afganistan’da yeni siyasi süreçte yer almaya ikna edebiliriz” diyerek bu kez Kabil ile Taliban’ı uzlaştırmaya hazır olduğunu açıkladı...

Zor misyonlar
Türkiye’nin bu tür bölgesel, hatta küresel roller üstlenmesi kuşkusuz onun uluslararası platformda giderek yükselen profilini ve artan etkinliğini ortaya koyuyor.
Gerçekten Türkiye, çeşitli özellikleriyle, böyle misyonlar üstlenmeye en müsait az ülkeden biri.
Ancak bunda önemli olan, sadece bir girişimi başlatmak değil, onu sonuca ulaştırmaktır. Diğer önemli bir husus da, bu rol oynanırken, dengeleri iyi gözetmek ve taraflardan herhangi birinin şimşeklerini üstüne çekmemektir.
Davutoğlu’nun sözünü ettiği “vizyon” Ortadoğu-Kafkasya-Balkanlar üçgeninde yaşanan bütün sorunlara el uzatmayı ve neredeyse her ay yeni bir rol üstlenmeyi gerektirmez.
Bir kere, sayısı kabarık bütün sorunlar üzerinde geniş bilgi ve uzmanlık sahibi profesyonel kadrolara ihtiyaç var. Türkiye’nin halen bu bağlamda yeterli bir altyapıya sahip olduğu söylenemez.
İkinci olarak, bu tür misyonlar, taraflarla ikili ilişkilerdeki hassas dengeleri kolaylıkla bozabilecek riskler taşır. Nitekim Hamas konusunda alınan tavır, sonuçta, Abbas yönetimi ve de Mısır’ı Türkiye’den soğutmuştur. Suriye-İsrail anlaşmazlığında da arabuluculuğun askıya alınmasından sonra, Türkiye’nin tutumu İsrail’in güvensizlik beyan etmesine yol açmıştır...

Hassas konular
Böyle kritik misyonlar tam bir tarafsızlığı ve liderlerin beyanlarında azami dikkat gerektirir.
Nihayet Türkiye böyle görevler üstlenirken, ülke içindeki hassasiyetleri de dikkate almak durumdadır. Dışarıdaki radikal gruplara gösterilen yakınlık, iç siyasal akımlar açısından risk taşıyabilir. Ayrıca örneğin Taliban ile kurulacak temas, (şartlar farklı da olsa) Türkiye’deki teröristlere cesaret verebilir.
Kısacası Türkiye’nin arabuluculuk “vizyonu” ile bölgesel bir güç olarak kendini göstermesi gurur vericidir. Ama bu rollerde çok seçici ve dikkatli davranmak şart...