Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


TAIPEI (TAYVAN)


Yıllık konferansını Tayvan'ın başkenti Taipei'de yapmakta olan Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), 100'den fazla ülkeden 2 bine yakın üyesi bulunan ve 49 yıllık bir geçmişi olan dünyanın en etkin basın kuruluşudur. Çeşitli uluslara mensup gazeteciler arasında yakınlaşma ve dayanışma sağlamayı ve özellikle basın özgürlüğünün korunmasını amaçlayan IPI'nın Türkiye ile daima sıkı ilişkileri olmuştur. IPI'nın 20 üyeli yönetim kuruluna Ahmet Emin Yalman'dan Abdi İpekçi'ye, bu satırların yazarından Hasan Cemal'e ve günümüzde Metin Toker'e kadar, çoğu zaman bir Türk gazetecisi seçilmişti.
IPI, Türk basınına zor dönemlerde arka çıktığı ve ifade özgürlüğünü desteklediği gibi, Türkiye'nin sorunlarına anlayış göstermesini ve ona karşı dostça davranmasını da bilmiştir.
Genel kurul toplantıları (yani geniş konferans) öncesi, yönetim kurulunun milli komite başkanları ile ortak oturumunda, bir kez daha Türkiye konusunda bu ilgiyi ve aynı zamanda anlayışı gözledik...
* * *
BU ayın başlarında Dünya Basın Özgürlüğü Günü münasebetiyle çeşitli uluslararası basın örgütleri, yayımladıkları raporlarda veya bildirilerde, Türkiye'yi "dünyada hapiste gazeteci sayısı en yüksek ülkeler" arasında gösterdi. Türkiye'nin basın özgürlüğü açısından sicilinin iyi olmadığı, birçok gazetecinin hapsedildiği ve de halen yargılanmakta olduğu bir gerçek. Ne yazık ki bu durum, dışarıya yansırken, Türkiye'yi karalayan bu imaj ortaya çıkıyor. Bu aşamada bazen gerçekler - ve sayılar - saptırılıyor. Örneğin hapisteki gazeteci sayısı abartılıyor.
Bu durum geçenlerde Türk Basın Konseyi'ni aylar süren ciddi bir araştırma yapmaya sevketti. Sonuçta halen 12 gazetecinin hapiste bulunduğu, 28 gazetecinin yargılama sürecinin de devam etmekte olduğu ortaya çıktı. Bu rakamlar bazı dış örgütlerin öne sürdüğü sayıdan düşük; ama bu, tabii Türkiye'de durumun ciddiyetini hafifletmez.
IPI'nın Yönetim Kurulu toplantısında, Türk Basın Konseyi'nin verdiği rakamlar ve vardığı sonuçlar esas alındı; böylece diğer örgütlerin gerçeklere uymayan raporlarına itibar edilmedi.
Toplantıda MED - TV'nin kapatılması konusu da ele alındı. Biri İskandinavya'dan, diğeri Kara Afrika'dan iki delege, İngiltere'deki Bağımsız Televizyon Kurumu (ITC)'nin bu yöndeki kararına karşı çıktı, IPI'nın bunu protesto etmesini istedi. Öne sürdükleri argüman, aslında "Kürt sorunu"na nasıl baktıklarını (yani açıkçası olayı sadece terörizm ile özdeşleştirmediklerini) ortaya koydu. Tabii biz bu konuda gereken yanıtı verdik. Sonunda kurul, iki delegenin itirazlarını kabul etmedi ve MED - TV olayını kapanmış saymayı yeğledi...
* * *
ÖCALAN davası tarihinin yaklaştığı şu sırada, duruşmaları vesilesi ile dış basının alacağı tavır üzerinde şimdiden objektif bir değerlendirme yapmak ve ona göre hazırlıklara yön vermek gerekiyor.
Yargılama sırasında, bu gibi forumlarda duyduğumuz cinsten, eleştirel veya çatlak sesler geleceği açık. Bunların bir kısmı önyargılardan, ama çoğu da bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor.
Bu nedenle her şeyden önce İmralı'daki duruşmaların iç ve dış basın tarafından rahatça ve dürüstçe izlenmesini ve yansımasını sağlamak gerek. Bu bir organizasyon işidir ve en ufak aksama ters sonuçlar vermeye müsaittir.
Duruşmaları izlemek isteyen yabancı gazetecilere bu olanağın sağlanması dışında, spesifik olarak Öcalan olayının, daha genel olarak da "Kürt sorunu"nun inandırıcı şekilde anlatılması için gereken düzenlemelerin (brifingler, söyleşiler, yayınlar, vs.) yapılması, çok yararlı olacaktır.
Nihayet, bu mahkemenin dışarda hoşumuza gitmeyecek bazı propagandalara, olumsuz tepki ve yorumlara yol açacağını da şimdiden bilelim. Buna öfke ile karşılık vermek ve hele basın özgürlüğüne gölge düşürecek davranışlarda bulunmak, hiçbir şey kazandırmaz. O zaman Türkiye'ye karşı daima anlayış ve yakınlık gösteren - IPI gibi - çevreleri de karşımıza almış oluruz...



Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr