Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İRAN’daki seçim soncunun halkın iradesini ne ölçüde temsil ettiği konusu, herhalde İran’ın içinde ve dışında, daha uzun zaman tartışılacak.
Bu seçimlere, muhalefetin öne sürdüğü gibi, hile karıştığı doğru ise, bunun Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın “zafer”indeki payını tam olarak öğrenmek kolay olmayacak...
Gerçek şu ki, Ahmedinecad ikinci 4 yıllık dönem için, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna iyice yerleşmiş durumda...
Diğer gerçek ise, seçimlerin tartışmalı -veya şaibeli- sonucunun İran halkını adamakıllı bölmüş olmasıdır.
Seslerini ilk kez güçlü şekilde yükseltebilen muhaliflerin bu kampanyalarını daha ne kadar sürdürebilecekleri belli değil. Mir Hüseyin Musevi, yönetimin sert uyarılarına rağmen, dün taraftarlarının Tahran’daki bir gösterisine katıldı. Bu gidişle, önümüzdeki günlerde İran sokaklarında oldukça hareketli sahneler yaşanacak gibi...
Ne var ki, bu belirsizliklere rağmen, Ahmedinecad halen gücünü korumuş görünüyor. Önceki günkü basın toplantısında, durumu bir futbol maçından sonraki duruma benzetmesi, anlamlı. Onun gözünde maç bitmiştir, ve bundan sonra taraftarların taşkınlık yapmasına izin verilmeyecektir.

Neye güveniyor?

AHMEDİNECAD bu güvenini iki kaynaktan alıyor. Biri, halkın geniş bir kesiminin kendisini desteklediği inancı, diğeri ise, devlet kurumlarının kendisinden yana olmasıdır.
Aslında Ahmedinecad’ın seçim “zafer”inde (rakamlarda hile olmuşsa da) “yüksek” devlet kurumlarının büyük payı var. Bunların başında, İran’ın “Güçlü Adamı” durumundaki Ayetullah Ali Hamaney bulunuyor, İran’ın en yüksek ruhani “rehber”i kampanyanın ta başından beri Ahmedinecad’a desteğini açıkça ilan etmiştir... Mollaların yanı sıra, İran liderine tam destek sağlayan güçlerin başında, “Devrim Muhafızları”, ayrıca devrimi korumakla görevli çeşitli resmi kurumlar var.
İran’ın bu güçlü “establishment”ı, Ahmedinecad’ın devrim anlayışının ve izlediği iç ve dış politikaların tamamen arkasındadır. Buna karşılık, “reformist” diye tanımlanan Musevi’nin ve taraftarlarının görüşlerine tamamen karşıdır.
Muhalefet, seçimlerde bu kurumların Ahmedinecad’ın kazanmasını sağlamak için her türlü manipülasyona ve usulsüzlüğe başvurduklarını öne sürüyor. Bu etken olmasaydı, sandıktan farklı bir sonuç çıkar mıydı? Musevi ve taraftarları (bu arada özellikle ona oy veren genç, kadın ve kentli milyonlarca seçmen) bu görüşte. Ne var ki, İran’da kurulu düzen böyle. Yani “establishment”a dahil, yukarıda saydığımız kurumlar, her şeye hâkim. Bunlar farklı görüşleri ve eğilimleri “devrim”e karşı bir tehdit olarak görüyorlar ve rejimi (bu arada Cumhurbaşkanlığı’nı) onlara karşı korumayı görev sayıyorlar...

“Değişim” hayali...

ASLINDA, İran’da yönetimin karşılaştığı sorunlardan biri, devrim kavramının artık halkın bazı kesimlerinde sorgulanmaya ve tartışılmaya başlamasıdır.
Ayetullah Humeyni’nin Şubat 1979’da Tahran’a dönmesi üzerime kurulan devrimci rejimin artık bazı reformlara ihtiyacının olduğuna inananlar çoktur. Bu görüş özellikle genç ve okumuş kuşaklarda güç kazanıyor. Bunlar daha özgür, daha adil, daha çağdaş, dünyayla daha barışık bir rejim istiyorlar. Yani devrimde yumuşama yönünde bir “değişim” talep ediyorlar.
Ahmedinecad ise, önceki günkü basın toplantısında, rejimin aynen “devam” edeceğinin işaretini açıkça verdi. Bunun anlamı şudur: Devrimden 30 yıl sonra, İran’ın bugünkü dini ve sivil yöneticileri aynı yolu izlemeye kararlı görünüyorlar... Ancak son seçimler, İran toplumunda bir şeylerin kıpırdanmaya ve değişmeye başladığını gösteriyor.