Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Fransa'nın Ermeni soykırımı yasasını onaylaması ile ortaya çıkan yeni durum karşısında, Türkiye'nin uluslararası boyutlar alan "Ermeni meselesi"nde kısa ve uzun vadeli stratejiler belirlerken "seçici" (selektif) davranması gerekiyor.
Ankara giderek yaygınlaşmaya yüz tutan bu kampanyaya karşı mücadelesinde hedeflerin ve araçların seçimini iyi yapmaz ve ona göre politikalar geliştirmezse, atılacak adımlar ya beklenen sonucu vermeyecek veya geri tepecektir.
Bu nedenle bugün Fransa'nın, yarın bir başka ülkenin olumsuz tavrına verilecek karşılık - bir öfke ve misilleme gösterisinin ötesinde - önceden planlanmış stratejilere dayanmalıdır.
* * *
ŞU sırada Fransa'ya karşı milletçe gösterilen infialin ardından uygulanacak "yaptırımlar"ın, gerçekten Fransızların canını acıtacak veya onlara ders olacak cinsten olması gerekir.
Fransız Meclisi'nin kararından hemen sonra Türkiye'de özellikle halk tepkisini gösterirken, Fransızcayı yasaklamaktan taksilere Fransızları bindirmemeye kadar pratikte yarar sağlamayan (hatta bize zarar verebilecek) önlemlere meylediyordu. Neyse ki, şimdi kamuoyu da bunun saçmalığını anlamış bulunuyor. Bugün misilleme olarak bazı Fransız firmalarının önemli ihalelerden dışlanması veya Fransız mallarının satın alınmaması gibi eylemler planlanıyor.
Aslında hacmi büyük birkaç ihale dışında diğer ekonomik önlemlerin Fransa gibi bir ülkenin ekonomisini fazla sarsması beklenemez. Yani şunu bilelim ki, bu tür yaptırımların etkinlik alanı sınırlıdır.
Önemli olan, Fransa'nın kabul ettiği mahut yasayı "ölü kağıt" haline getirmektir.
Fazla bir "kıymeti harbiyesi" bulunmayan bu tür kararların, bir kenara itildiği veya unutulduğu çok görülmüştür.
Kuşkusuz tepki göstermeli, misilleme eylemleri ile gereken cevabı vermeliyiz. Ama ondan sonra da, Fransızların sıkça kullandığı tabirle, "it ürür, kervan yürür" deyip yolumuza devam etmeliyiz...
* * *
BU tür kararların çıkmasına önayak olan Ermeni güçlerinin rolünü de iyi değerlendirmek ve stratejiyi ona göre belirlemek lazım.
Konuyu yakından izleyen çevrelerin kanısı, Erivan'ın da önemli bir aktör olmakla beraber, esas manipülasyonun çeşitli ülkelerde faaliyette bulunan radikal Ermeni örgütleri tarafından yapıldığıdır. Nitekim Ermenistan daha bağımsız bir devlet değil iken dahi, Ermeni diasporasındaki bu örgütler, Türkiye aleyhinde kampanyalarını yürütüyordu. Bugün de ABD'den Fransa'ya, Kanada'dan Avustralya'ya kadar çeşitli ülkelerde bu radikal Ermeni gruplar soykırım temasını işleyip sorunu gündemde tutmaya çalışıyorlar.
Gene aynı çevrelerin işaret ettiği gibi, zaman zaman Erivan'ı maddi ve manevi desteği ile "besleyen" de diasporanın bu kesimidir. Tabii Ermenistan'ın da diaspora ile eşgüdüm içinde olduğu bir gerçektir.
Bu bağlamda Ermenistan Başbakanı Robert Koçaryan'ın CNN - Türk adına Mehmet Ali Birand'a söylediklerinde ve özellikle Ermenistan'ın ne tazminat ne de toprak konusunda bir talebi bulunmadığına ilişkin açıklamasında ne kadar samimi olduğu sorulabilir.
Ama Ermenistan'ın başında bulunan bir liderin şu sırada böyle bir beyanda bulunması
(geçmişteki sözleri ile çelişse de) çok önemlidir. Koçaryan bu sözlerini daha resmi ve bağlayıcı biçimde tekrarlamaya hazır mıdır? Bu, araştırılmaya değer...