Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugün dünya siyasetinde çok önemli bir gün.
İran’la aylardan -hatta yıllardan- beri devam eden nükleer müzakereler için önceden belirlenmiş olan sürenin son günü.
Herkes Lozan’da toplanan İran ile 5+1 grubunun dışişleri bakanlarının bugün neye karar vereceklerini görmek için nefesini tutuyor. Zira bu, bölgenin olduğu kadar bütün dünyanın geleceğini derinden etkileyecek olan bir karar...
Bu yoğun müzakerelerden nihayet bir anlaşma çıkacak mı?
Lozan’da dün “Mutabakata çok yaklaşıldı” diyenler de vardı, “Son dakikada pürüzler çıktı” diyenler de...
Anlaşma olmadığı takdirde neler olabileceği belli: Artık bir daha müzakere olmaz. İran kendi nükleer programını bildiği gibi yürütür ve atom bombası üretme yeteneğini geliştirir. Batı İran’a karşı yaptırımlarını ağırlaştırır. İsrail nükleer tesisleri vurma tehdidini pekiştirir. Bölgede gerilim tırmanır ve kriz küresel boyutlar alır...
Anlaşma olursa, iş değişir: Uluslararası camia nispeten rahatlar. İran, dış baskı sonucu nükleer silah üretmemeyi taahhüt eden ilk devlet olur. Buna karşılık İran’a karşı uygulanan ekonomik ambargo tedricen kalkar. Tahran dışa açılır...
Türkiye neden karşı?
Burada iyimser bir görüşle, Lozan’da nükleer anlaşmanın gerçekleşeceği noktasından hareketle, bunun Türkiye için ne anlam taşıyacağına bir bakalım.
Türkiye şimdiye kadar resmen fazla dillendirmemekle beraber İran’ın nükleer programından kaygı duymuştu. Ankara’nın İran’a -hele son yıllarda- bölgedeki en büyük rakip olarak baktığı bir sır değildir. Nükleer bir İran bölgedeki dengenin onun lehine gelişmesine yol açar. Bu bakımdan İran’ın nükleer bir güç haline gelmesinin bir anlaşmayla önlenmesi Türkiye’nin lehinedir.
Ancak Türk diplomasisi İran’la iyi ilişkilere hep önem vermiş, zaman zaman ortaya çıkan uyuşmazlıkların ilişkileri bozmamasına özen göstermiştir.
Ne var ki son olarak Yemen krizi iki ülke arasında bir gerginlik yaratmıştır. Bunun nedeni de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İran’ı bölgeyi “domine etmek” istediğini belirten ve onun Irak’tan, Suriye’den ve Yemen’den çekilmesini talep eden son konuşmasıdır. Buna Tahran’dan sert tepkiler geldi, İran hükümeti Ankara’dan açıklama isteyen bir nota dahi verdi.
Bu “kriz”in Cumhurbaşkanı’nın yakında İran’a yapması beklenen resmi ziyaretinin iptaline yol açıp açmayacağı henüz belli değil. Ama sert retorik kullanmanın, ilişkileri olumsuz etkilediği bir kez daha görülmüş oldu...
Kim kimden yana?
İran’la nükleer anlaşma imzalanacaksa, ABD başta olmak üzere Batı ile Tahran arasındaki ilişkilerde yeni bir döneme girilecektir.
Gerçi Yemen krizi, Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyona destek veren ABD’yi de dolaylı olarak İran’la karşı karşıya getirmiş bulunuyor. Bu da bölge politikalarındaki çelişkilerden biri daha. Bir yandan yumuşama, bir yandan gerilim...
Ama Lozan’da anlaşma gerçekleşirse, Batı ile İran arasında yakınlaşma Tahran’ın elini güçlendirecektir. Tahran bu avantajını bölgesel nüfuzunu artırmak için kullanmaya çalışacaktır.
Bütün bunlar Ankara’nın konumunu daha açık ve net şekilde ortaya koymasını gerektirmektedir.