Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dikkatleri fazla çekmemiş olabilir ama geçen hafta gazetelerde Hindistan’ın, İstanbul’da düzenlenen Afganistan ile ilgili bir konferansa çağrılmamasını protesto ettiğine dair bir haber vardı.
Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı bu konferans, Afganistan’ın yakın komşularını ve ayrıca bu bölgenin geleceğiyle ilgilenen Japonya, Fransa gibi ülkeleri bir araya getirmişti.
Bölgenin önemli bir ülkesi olan Hindistan, bu toplantıya davet edilmemesine tepki gösterdi.
Hint basını da Türkiye’nin bu davranışının, 9 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Hindistan’a yapacağı resmi ziyarete gölge düşürdüğünü yazdı.
Gerçekten Türk hükümetinin Hindistan ile ilişkilerini geliştirmeye çalıştığı bir dönemde onu Afganistan’la ilgili bir girişimin dışında tutması Türk diplomasisini zora sokmuştur.
Ankara’nın böyle davranmasının nedeni, Hindistan’la arası bozuk olan Pakistan’ı rahatsız etmemek arzusudur. Pakistan’ın Türkiye’nin dış politikasında ve Türk ulusunun gönlünde çok özel bir yeri olduğu malum. Ama bu, Afganistan’ın geleceğiyle ilgili “komşu ülkeler konferansı”na Hindistan gibi bir bölgesel gücü çağırmamak için bir neden olmamalıydı...

“Sıfır sorun” derken...
Bu, Türkiye’nin bölgesel roller üstlenirken karşılaştığı zorlukların ve yaşadığı sıkıntıların yeni bir örneğini oluşturuyor.
Türkiye’nin son zamanlarda izlediği “proaktif” politikasında, “bölgesel bir aktör” olarak giriştiği inisiyatiflerde ve oynadığı rollerde kayda değer başarılar elde ettiği açıktır. Ancak bu strateji, yarattığı fırsatların yanı sıra, zaman zaman birtakım risklere ve zorluklara da yol açıyor. Bazı hallerde Türkiye beklenmedik yeni sorunlarla ve sıkıntılarla karşı karşıya kalıyor.
Bunun en canlı örneklerinden biri, “Ermenistan açılımı”nın sebep olduğu sıkıntılardır. Aslında bu açılım, yerinde ve cesur bir adımdı. Ama başta bazı hesap yanlışlarının yapılması ve sürecin iyi yönetilmemesi yüzünden, bazı ters sonuçlar ortaya çıktı. Türkiye’nin kardeş ülke saydığı Azerbaycan Ankara’ya küstü.
Bu kez Türk hükümeti Azerilerin gönlünü almak için Ermenistan ile varılan mutabakata yeni bir şekil vermek zorunda kaldı, Yukarı Karabağ sorununun çözümünü Meclis’in onayı için bir önşart olarak öne sürdü. Bu ise, Ermenistan’ın da protokollere farklı yorumlar getirmesine ve “açılım” sürecinin tıkanmasına yol açtı.
Kısacası, Bakü ile ilişkiler “rektifiye” edildi, ama “komşu” Ermenistan ile “sıfır sorun” derken, “kardeş” Azerbaycan ile yoktan bir sorun ortaya çıkmış oldu...

Yeni sıkıntılar
Benzer örnekler, Ortadoğu ile ilgili girişimlerde de görülüyor.
Hükümetin Filistin politikası çerçevesinde Hamas’a gösterdiği sempati ve yakınlık, sadece İsrail’in değil, Filistin yönetiminin ve Mısır dahil bazı Arap ülkelerinin de tepkisine yol açtı. Bu durum, Mahmud Abbas’ın son Ankara ziyareti ve “Refah sınır kapısı krizi” sırasında açıkça belli oldu.
İran’la yakınlaşma politikasında da Ankara’nın nükleer kriz konusunda Tahran’dan yana bir tavır alması nedeniyle, zaman zaman sıkıntı yaşanıyor. Meselenin yakında İran’a karşı ek yaptırım önerisiyle BM Güvenlik Konseyi’ne gelmesi bekleniyor. Konsey üyesi olarak Türkiye oy verme aşamasında bir hayli zorlanacak.
Hasılı, Ankara yeni dış politika atılımlarında fırsatları değerlendirirken, zorlukları ve riskleri de iyi hesaplayıp dengeleri kollamak durumunda...