Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cenevre’de bu hafta yapılan Kıbrıs görüşmelerinin bilançosunu çıkarmak için zaman henüz erken.
Olumlu gelişme bu kez kapsamlı müzakerelerin yapılmış olmasıdır. Kıbrıs Türk ve Rum liderleri bir süredir üzerinde çalıştıkları konularda bazı ilerlemeler kaydederken, bu defa garantör devlet olarak Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin iştirakiyle beşli bir konferans gerçekleşti.
Bu toplantılardan somut bir sonuç çıkmamış olmasına şaşmamak lazım. Kimse Cenevre’de birkaç gün içinde nihai çözümle ilgili bir anlaşma beklemiyordu zaten.
Varılan tek mutabakat, görüşmelerin teknik düzeyde 18 Ocak’tan itibaren devam etmesiyle ilgili. Yani böylece “Cenevre süreci” devam etmiş oluyor.
Tarafların uzlaşmak için eski pozisyonlarında ne kadar esneklik göstermeye niyetli oldukları ancak önümüzdeki günlerde anlaşılacak...
Şeytan detayda
Cenevre’deki görüşmeler, Kıbrıs meselesinin çeşitli başlıklarında, detaya inildikçe iki taraf arasındaki görüş ayrılıklarının daha net ortaya çıktığını bir kez daha gösterdi. Genel prensiplerde ve parametrelerde varılan mutabakat, ayrıntılar üzerindeki uyuşmazlıkları gidermeye yetmiyor. Bu nedenle “Şeytan detaydadır” sözü boşuna söylenmemiş...
Bu, Cenevre’de masaya yatırılan, yetki paylaşımından mülkiyete, topraktan garantörlüğe kadar, bütün anlaşmazlıklar için de geçerlidir...
Taraflar arasındaki çıkar farkı sorun başlıklarının detayına inildikçe ortaya çıkıyor. Bu konularda bir ortak anlayışa varmak için, belirli pozisyonlardan geri adım atmak, bazı ödünler vermek ve “kazan-kazan” zihniyetiyle hareket etmek gerekir. Bu ise güçlü bir motivasyonla mümkün olabilir.
Özendirici neden
Kıbrıs meselesinde yıllardan beri çözümün gerçekleşmemesinin esas nedeni, iki taraf için de aynı derecede bir motivasyonun denk gelmemesidir.
Örneğin 2004’te Türk tarafının Annan planına “evet” demesinde başlıca motivasyon, AB üyeliğinin avantajlarını elde etmekti. Rum tarafı için böyle bir motivasyon yoktu, çünkü AB onu Kıbrıs devleti sıfatıyla üye olarak kabul etmek hatasını yapmıştı...
Şimdi iki tarafı da bazı fedakârlıklar karşılığında uzlaşmaya özendirecek bir motivasyon var mı?
Açıkçası, Türk tarafı için AB üyeliği 2004’teki kadar güçlü bir motivasyon değil. Ama gene de Türkler daha müreffeh, daha az sorunlu bir yaşam için çözümü arzu ediyorlar.
Rum tarafı için masaya yatırılan genel parametreler çerçevesinde uzlaşmak için yeterli bir motivasyon var mı? Yoksa onlar için “Devlet biziz” zihniyetini sürdürmeyi tercih mi edecekler?
Bunu yeni Cenevre sürecinde daha net anlayacağız.