Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

SADDAM Hüseyin için olay, her zamanki gibi, "kendi zaferi" idi...
Irak lideri önceki gün, Kerkük'ten Ceyhan'a kadar uzanan boru hattına petrol pompalamak üzere düğmeye basarken, "Irak böylece zaferden zafere koşuyor" diyordu.
ABD ise, gıda karşılığı "sınırlı petrol satışı izni"nin sadece "insancıl yardım" amacı ile verildiğini ve Saddam'ın tüm şartları yerine getirmeye razı olduğunu hatırlatıyordu. Dışişleri sözcüsü bunun "ambargonun sonu" anlamına gelmediğini özellikle vurguluyor, Saddam'a karşı politikanın değişmediğini belirtiyordu...
BM Genel Sekreteri Butros Gali ise dünya örgütünün 986 sayılı kararının nihayet uygulamaya konmasını "fakiri, hastası, kadını ve çocuğu ile Irak halkının zaferi" olarak nitelendiriyordu.
Bu olayı, Türkiye'nin de bir "zaferi" olarak görmek mümkün. Türkiye de bu 6 yıl zarfında, Irak'a karşı uygulanan ambargodan az zarar görmedi. Bu duruma son verilmesi ve Kerkük - Yumurtalık boru hattının yeniden açılması için, az uğraşmadı. Bugün varılan sonuç, Türk diplomasisinin de bir başarısı sayılır...
* * *
DÜN bir gazete, Kerkük - Yumurtalık boru hattına petrol pompalanmasını, Erbakan iktidarının uyguladığı "şahsiyetli dış politikanın semeresi" olarak alkışlıyordu. Önümüzdeki pazartesi Yumurtalık'ta yapılması planlanan törende Başbakan'ın bunu kendi zaferi olarak göstermesi, şaşırtıcı olmayacaktır.
Refahyol hükümetinin, petrol boru hattının bir an önce devreye girmesi için 986 sayılı kararın uygulanmasında çıkan pürüzleri gidermekte büyük çaba harcadığı doğrudur. Ancak, bu "onurlu politika", daha önce de Türk diplomasisi tarafından yürütülüyordu...
Nitekim, biz Türk diplomasisinin daha 2 yıl önce bu çabaları başlattığını, 986 sayılı kararın hazırlanmasında ve tarafların bunu kabul etmeleri için ikna edilmesinde yoğun çaba harcadığını hatırlıyoruz.
Halen Londra'da büyükelçi olarak bulunan Dışişleri Bakanlığı eski müsteşarı Özdem Sanberk, bu amaçla bir mekik diplomasisi yürütmüş, Washington ile Bağdat'ı, ortak bir noktada buluşturmak için çok uğraşmıştı. Aynı çabalar şimdiki müsteşar Onur Öymen ve konu ile ilgili Türk diplomatları tarafından da sürdürüldü.
986 sayılı karar geçen mayısta - yani Refahyol'dan önce - kabul edildi. İş, uygulamaya kalmıştı. Ama ABD ile Irak'ın, "detay" sayılan, ençok onlar tarafından çok önemsenen konular üzerindeki anlaşmazlıkları, uygulama tarihinin hep ertelenmesine yol açtı. Örneğin, BM (ve arkasında ABD), petrol satışının, sağlanacak gelirin, bu para ile yiyecek ve ilaç ithalinin, bu malzemenin yerinde dağıtımının çok sıkı kontrol altında yapılmasını şart koşuyordu. Saddam ise bu tür denetimi, bir müdahale ve ülkenin egemenlik haklarının ihlali olarak sayıyordu...
Türk diplomasisi Mayıs'tan bu yana da tarafları uzlaştırma çabalarını sürdürdü. Ankara, ABD'ye, ambargodan uğradığı zararı daha açık (ve uyarıcı) biçimde anlattı. Başka faktörlerin de yardımıyla, nihayet taraflar daha esnek davranıp uzlaştılar.
* * *
NEDİR bu faktörler?
ABD için başlıca nedenler şunlar: 1) İç ve dış etkenler. 2) Clinton'un seçim biter bitmez, daha rahat hareket edebilmesi. 3) Irak halkının çektiği acıların kamuoyundaki etkisi. 4) Petrol fiyatlarının son zamanlarda artması. 5) Washington'un, Irak'a ve Körfez bölgesine karşı politikasında bazı değişiklikler yapmaya hazırlanması...
Bağdad'ı da BM'nin şartlarını kabul etmeye iten başlıca faktörler şöyle özetlenebilir: 1) İçteki sıkıntıların had safhaya gelmesi. 2) BM kararlarının uygulanması için dış baskıların artması. 3) Bu ilk adımla ambargonun sona erdirilmesi beklentisi. 4) Yabancı ülkelerle ilişkilerin normalleştirilmesi umudu. 5) Bu davranışın Kuzey Irak sorununun çözümüne yardımcı olacağı kanısı...
Nedenleri ne olursa, taraflar anlaştı, petrol akmaya başladı.
Bu, aslında sağduyunun zaferidir...