Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


AB'nin Köln zirvesinde Türkiye'nin adaylığı konusunda hiçbir sonuç alınamamasının ardından, şimdi Türk yetkilileri bir arayış içindeler: Bundan sonra ne yapmalı? AB ile ilişkileri her yönü ile yeniden masaya mı yatırmalı? Üyelik başvurusunu geri mi çekmeli? Yeniden gözden geçirilmek istenen Gümrük Birliği'nin dışındaki temaslar ve çabalar kesilmeli mi? Ya da bekleyip yıl sonunda yapılacak Helsinki zirvesine bir şans mı tanınmalı? Bu arada şimdiki kilitlenmeyi çözebilecek yeni formüller mi aramalı?..
Geçen günkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, bu seferki AB zirvesinde (dönem başkanı Almanya'nın tüm çabalarına rağmen) Türkiye'nin adaylığına temas bile edilmemesi, Türk yetkilileri ve kamuoyu için yeni bir şok olmuştur. Bu, beklendiği gibi, AB üyeliğine öteden beri sıcak bakmayanlara, artık "bu işi kesip atma" zamanının geldiği tezini yenilemeleri için bir fırsat yaratmıştır.
Tabii bu da bir görüş; ama en azından bu aşamada Ankara'nın "resmi" tutumu bu değil. Diğer bir deyişle, bu konuyu değerlendiren yetkili çevreler, örneğin üyelik başvurusunu geri almak, mücadelen çekilmek ve bu konuyu gündemden silip atmak eğiliminde değiller...
* * *
AB'den vazgeçme anlamına gelecek bir karar, Birliğin sergilediği önyargıların, art niyetlerin ve anlayışsızlığın yarattığı haklı infiali, yansıtabilir. Bu meydan okuma, kuşkusuz kamuoyunun gururunu da okşar...
Ancak, daha önce de, düş kırıklığına uğranıldığında yapılan değerlendirmelerde varılan sonuçlar, bugün için de geçerlidir. Böyle bir çıkış, son analizde, Türkiye'nin yararına olmaz.
Konu aslında Türkiye'nin dış ilişkilerinde (rejimi ve iç sorunları ile de bağlantılı olan) temel bir tercihi ile ilgilidir. Yani 21. yüzyıla girerken, Türkiye'nin siyasi coğrafyasındaki yeri ve çıkarlarının yönü ile ilgilidir.
Eğer bu tercihin ibresi, giderek büyük bir güç haline gelmekte olan AB istikametinde ise, bu mücadeleyi en zor şartlarda dahi sürdürmek gerekir. Diğer seçeneklerin (ki yok değil) bu tercih karşısında ne kadar ağırlık ve değer taşıdığı ise iyi düşünülmelidir...
* * *
KÖLN zirvesinde AB, kendi bünyesinde NATO'vari bir savunma yapısı oluşturma yolunda önemli bir adım atmıştır. Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK) adını taşıyacak olan bu sistem, BAB'ı, AB'nin kurumsal yapısı içine alacak. Dolayısı ile, bu yeni savunma yapısında öncelikle AB üyeleri yer alacak. BAB'ın ortak üyesi sayılan Türkiye ise, - AB üyesi olmadıkça - bu sistemin danışma ve karar verme mekanizmasına giremeyecek.
Köln'de bu mekanizmanın içinde eşit şartlarla yer almak isteyen Türkiye'ye bir söz verilemedi ve sadece görüşmelerin devamına karar verildi.
Türkiye'nin AB üyeliği, bu bakımdan da önem kazanıyor. Türkiye bölgede (hele Balkanlar'da ve Kafkasya'da) güvenlik ve savunma alanında rol oynamak isteyen bir ülke. Ekonomik gücüne şimdi siyasal ve askeri boyut katmakta olan AB'nin dışında kalmak, Ankara'nın bu konudaki rolünü ve etkinliğini sınırlar.
Neresinden bakılırsa, Türkiye'nin AB ile bütünleşme sürecine girmesi çok önemli. Son uğranılan düş kırıklığı, bu gerçeklerin göz ardı edilmesine yol açmamalı...




Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr