Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Suriye’de iç savaşın patlak vermesinden sonra evlerinden kaçan binlerce kişinin Türkiye’ye akın etmesi üzerine, hükümet “açık kapı” politikasını ilan etmiş ve “misafir” olarak nitelendirdiği Suriyelilere kucak açmıştı.
Başta bu gelenlerin çoğu, sınır bölgesine yakın yerlerde kurulan kamplara yerleştirilmiş ve buralarda bütün medeni ihtiyaçları temin edilmişti. O günlerde Türkiye’nin yaptığı insani jestin bütün dünyada bilinmesi için, yerli ve yabancı medya, hatta Angelina Jolie gibi ünlü Hollywood yıldızları kampları görmeye davet edilmişti.
O zaman hükümet, Esad rejiminin fazla tutunamayacağını ve kısa zamanda göçmen akınının duracağını ümit ediyordu. Hatta dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bir basın toplantısında, Türkiye’ye sığınacak Suriyelilerin sayısının 100 bini geçmeyeceği tahmininde bulunmuş, bir gazetecinin “Bu sayı artarsa ne olacak” şeklindeki sorusuna da “Bunu o zaman düşünürüz” yanıtını vermişti...
Nereden nereye...
Suriye’de Esad rejimi devrilmedi, iç savaş şiddetlendi, göç dalgası büyüdü ve Türkiye beklemediği bir durumla karşı karşıya kaldı.
Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin sayısı başta yüz binleri aştı, milyonlara ulaştı. Kamplar dolup taşınca, pek çoğu Türkiye’nin çeşitli kentlerine akın etti. Kilis gibi kentlerde Suriyeliler nüfusun çoğunluğunu oluşturdu...
Bu büyük göçün 6. yılında artık Türkiye’de 3 milyon Suriyeli yaşıyor. Bunlara hâlâ “misafir” deniyor. Yani bu insanların “mülteci” statüsü yok. Dolayısıyla, hukuki bakımdan da durumları karışık. Bu yüzden resmen çalışma hakları yok. Halen bir milyonu aşan çocukların 900 bini okula gitmiyor.
Hükümet de artık bu “misafirler”in yakında ülkelerine döneceklerinden umudu kesmiş durumda.
Sorunun boyutları
Cumhurbaşkanı’nın son bir demeci üzerine, bazı Suriyelilere vatandaşlık statüsünün verilmesi konusu gündeme oturdu.
Aslında bu sorun, daha önce Suriyeliler dahil, Türkiye’deki göçmenlere 1951 Cenevre Anlaşması’nın ışığında “mülteci” statüsünün verilmesiyle çözümlenebilirdi. Bu, ülkelerine dönme şansı pek olmayan bütün bu insanlara bazı temel haklar verecek ve onların zamanla entegre olmasını sağlayacaktı.
Uzmanlar bugün için de bunun mümkün ve yararlı olacağı kanısındalar. “Misafirler”in sadece bir kısmına “vatandaşlık” vermek ilk bakışta pratik bir fikir gibi gelse de bunun birçok sakıncasının olduğu açık.
Bunun uygulamasında bazılarına bu statüyü vermek ayrımcı bir davranış olur. Kalifiye olmayan Suriyeliler, ayrıca Afganlar, Iraklılar, Somalililer, vs. ne olacak?
Böyle bir uygulamanın güvenlikten demografik yapıya kadar, birçok alanda problem yaratabilecek çeşitli boyutları var.
Dolayısıyla, vatandaşlık fikrini çeşitli boyutlarıyla değerlendirirken bu konuda uzmanların görüşleri ve de halkın eğilimleri dikkate alınarak kapsamlı bir sığınmacı stratejisi belirlenmelidir.