Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       ABD, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Rusya'yı bir dost, hatta bir "stratejik ortak" olarak görmeye başlamıştı. Soğuk Savaş buzlarının erimesinin ardından Washington, siyasal ve ekonomik istikrarsızlık içinde bocalayan Moskova'ya aktif destek sağlamış ve onun dar boğazdan çıkmasına yardımcı olmuştur. Birbirlerine ilk adları ile hitap eden Başkan Bill Clinton ile Devlet Başkanı Boris Yeltsin arasındaki samimi diyalog, iki ülkeyi de birbirine yakınlaştırmıştı.
       Dün Başkan Clinton'ın Moskova ziyaretini yorumlayan "Vremya Novosti" gazetesinin de belirttiği gibi, "son yıllarda gelişme yoluna giren stratejik ortaklık kavramı şimdi bir kenara itiliyor ve iki taraf da ilişkilerin nasıl bir seyir izleyeceğini bilemiyor..."
       Sekiz ay sonra görevinden ayrılacak olan Clinton ile Başkanlık koltuğuna yeni oturan Vladimir Putin arasında gerçekleşen zirvenin esas konularda somut sonuç vermemesi, - hatta iki liderin birbirlerine ilk isimleri ile de hitap etmemesi - ABD - Rus ilişkilerinin artık eskisi kadar sıcak olmadığını gösteriyor...
       * * *
       BU durum özellikle Rusya'dan kaynaklanan bazı önemli değişikliklerin sonucudur.
       Rusya zayıf iken, ona yardım elini uzatan ABD'yi rahatsız edecek davranışlarda bulunmamaya özen gösteriyordu. Rusya şimdi (büyük sorunlarına rağmen) hızla toparlanıyor. Putin, artık Rusya'nın "ikinci sınıf bir ülke" sayılmasını istemiyor ve daha "bağımsız politikalar" geliştirmeye çalışıyor.
       Clinton - Putin zirvesi, ABD ile Rusya arasında bazı konularda ortak çıkarların bulunduğunu göstermekle beraber, birçok meselede aralarında bir uçurumun bulunduğunu da gözlerin önüne serdi.
       Nitekim zirvede bunlar - nükleer silahsızlanmadan Çeçenistan'a, Kosova'dan Kafkasya'ya, Ortadoğu'dan Orta Asya politikalarına kadar - iyice ortaya çıktı.
       ABD'nin Putin'in çeşitli alanlarda izlediği - ve daha güçlü biçimde sürdürmek istediği - bu politikalardan hoşlanmadığını Clinton bu ziyaretinde açıkça ifade etti.
       Clinton, Putin için, başkan seçildiği zaman, "birlikte iş yapılabilecek biri" demişti. Herhalde Amerikan lideri bu gezisinin sonunda, bunun başta sandığı kadar kolay olmayacağını da sezmiş olsa gerek...
       * * *
       TÜRKİYE açısından Moskova zirvesinin neler ifade ettiğini anlamak için, Kremlin'de kapalı kapıların ardından konuşulanların daha net ortaya çıkmasını beklemek gerek.
       Zirveden yukarda sıraladığımız konularda bir mutabakat veya somut sonuç çıkmaması sürpriz değil. ABD'nin Füze Savunma Sistemi projesi daha çok konuşulacaktır. Çeçenistan sorunu bir "sağırlar diyaloğu" olmaya devam edecektir.
       Ama önemli olan husus şudur: Rusya'nın güçlenmekte olduğu ve özellikle yakın bölgesinde varlığını hissettirdiği bir gerçek. ABD bu durum karşısında nasıl bir politika izleyecek? Moskova ile bozuşmamak için, bazı konularda susacak veya geri adım atacak mı? Yoksa daha önce savunduğu ilkeler ve politikalar üzerinde ısrarlı davranacak mı?
       Clinton'ın Moskova ziyaretinden önce bazı çevreler birinci şık üzerinde kaygılı görünüyordu. Hatta Başkan'ın Türkiye'yi yakından ilgilendiren bir konu olan Avrasya projelerinde "gevşek" davranabileceğini öne sürüyordu. Kremlin'deki görüşmelerde neler söylendiği tam bilinmemekle beraber, Clinton'ın böyle davranmadığı anlaşılıyor.
       Eğer Clinton bu konuları "ağırdan alma" eğiliminde ise, bunun nedeni artık başkanlığının bitmek üzere olması ve ABD'nin "seçim sathı maili"ne girmesidir. Putin de belki bundan yararlanmasını bilecektir...


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr