Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen cuma bütün dünyanın gözü, Beyaz Saray’ın Gül Bahçesi’ne çevrilmişti. Herkes Başkan Obama’nın orada kameraların önünde Suriye’ye “vur” emrini vereceğini tahmin ediyordu. Ancak Başkan’ın Esad rejimini kimyasal katliam nedeniyle cezalandırmak için, önce Kongre’nin onayını almak istediğini söylemesi şaşkınlık yarattı.
Amerikan liderinin bu sürpriz davranışının kendine göre makul siyasi nedenleri var tabii. ABD kamuoyunun ve Kongre’nin önemli bir kesimi ABD’nin Suriye’deki iç savaşa bulaşmasını istemiyor. Obama “sınırlı” da olsa, girişeceği askeri operasyon için, Meclis’in ve Senato’nun desteğini almak ve böylece bu askeri müdahaleyi meşru bir zemine oturtmak niyetinde.
Ancak sebebi ne olursa olsun pek çok kimse Obama’nın bu davranışını, müdahale kararından “yan çizme” şeklinde algılıyor ve Kongre’den onay çıkmadığı takdirde operasyon planlarının suya düşebileceğinden korkuyor.

Araplar ne yapıyor?
Bu nedenle Suriyeli muhalifler başta olmak üzere, birçok Arap ülkesi, hayal kırıklığı içindeler. Ne var ki, bu eleştiriyi yapanlar da bizzat inisiyatifi ele alıp devreye girmiyorlar. Örneğin, Arap Birliği ve İslam dünyasının önde gelen ülkeleri ne yapıyor? Son olarak Arap Birliği kimyasal katliam konusunda “uluslararası camiayı gereken tedbirleri almaya çağırmak”la yetindi...
Buna karşılık ABD’nin ve Batı’nın Ortadoğu meselelerine “müdahale etmesi”ne karşı çıkanlar da var. Madem öyle, bölge ülkeleri neden anında devreye girip krizleri çözmeye çalışmıyorlar?
Suriye meselesinde, muhalif güçlerin dahi kendi aralarında anlaşamadığı ve ortak bir cephe kuramadığı görülüyor.
Birleşmiş Milletler’den de ortak bir hareket çıkmayınca gözler hep Batı’ya ve özellikle ABD’ye çevriliyor. ABD müdahale etmeyince ilgisiz davranmakla suçlanıyor.

Ankara neden yalnız?
Obama’nın son kararından düş kırıklığına uğrayanlar arasında Ankara da var. Erdoğan hükümeti aslında Suriye’ye karşı askeri operasyonun “sınırlı ve kısa süreli” tutulmasından dahi memnun değildi. Başbakan, Esad rejiminin devrilmesini amaçlayan Kosova türü uzun ve kapsamlı bir harekâttan yana olduğunu
defalarca belirtti.
ABD ve Batılı müttefikler geniş bir operasyona sıcak bakmıyorlar. Batılı liderler hedefin rejim değişikliği olmadığını da yeterince açıkladılar.
Dolayısıyla bu konuda Türkiye ile ABD ve diğer müttefikler arasında ciddi bir ayrılık var. Esad’a desteklerini sürdüren Rusya, Çin, İran bir yana, koalisyona katılacağı umulan diğer ülkelerin de tutumu dikkate alınınca, Türkiye’nin yalnızlığı açıkça ortaya çıkıyor.

Nasıl bir strateji?
Geçen günkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, hükümetin dost ve müttefiklerine tavsiye ettiği “kapsamlı ve uzun süreli askeri müdahale” Türkiye için de ciddi riskler taşıyor. Bu tür müdahale Türkiye’yi de savaşın içine çekebilir ve büyük sıkıntılar yaratabilir. Türk yetkililer, oluşturulacak koalisyonda Türkiye’nin yer alacağını, ancak bir Müslüman ülke olarak Suriye’ye karşı bombardımanlara fiilen katılmayacağını söylüyorlar.
Yani iş bu noktaya gelince, askeri müdahalenin “sınırlı” tutulmamasının ne kadar sakıncalı ve tehlikeli olduğu daha iyi anlaşılıyor. Dolayısıyla yeni şartların ışığında “askeri çözüm” ile ilgili tutumu, revizyona tabi tutmakta yarar vardır...