Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABD Başkanı Barack Obama, Washington muhabirimiz Pınar Ersoy’a verdiği demeçte, ikili ilişkiler üzerinde olduğu gibi, bölgesel sorunlar hakkında da görüşlerini, özellikle Türkiye’nin pozisyonuna uygun yönleriyle yansıtmaya özen gösterdi.
Bu bağlamda temsilcimizin sorularına verdiği yanıtlar, Türk siyasi çevrelerinin ve kamuoyunun kulağına hoş gelen ifadeler taşıyor.
Ancak ABD liderinin söylediklerinin satır aralarını da iyi okumak gerek. Bir de tabii, söylemediklerinin de; yani bazı soruları yanıtlamak istememesinin anlamını da deşmek lazım...
Önceki günkü yazımızda Obama’nın Türkiye’nin iç sorunlarıyla ilgili sözlerini irdelemiştik. Bunlar övücü, destekleyici sözlerdi. Yargı sistemi, ifade özgürlüğü gibi “hassas” bir konuda da verilen mesaj, azami nezaketle dile getirilmişti.
Tesadüfen Obama ile röportajın yayımlandığı gün (pazar), Başbakan Erdoğan’ın ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin demecini kınayan ve Türkiye’nin iç işlerine karışılmasına izin vermeyeceğini belirten sert bir konuşması yer alıyordu.

Prensipte uyum
Başkan Obama’nın demecinde (soruların ancak bir kısmına cevabın) değindiği iki bölgesel sorun vardı: Suriye ve İran.
Obama’nın her iki konuda söyledikleri, prensipte ABD ile Türkiye arasındaki çıkar benzerliğini, görüş yakınlığını ve işbirliğini vurguluyor.
Özetle ABD Başkanı Esad’ın gitmesinin şart olduğunu, bunun er geç gerçekleşeceğini, ABD’nin bu yöndeki çabalarını sürdüreceğini söylüyor ve bu alanda Türkiye ile yakın işbirliği içinde bulunduğunu hatırlatıyor.
Bunlar bilinen şeyler. Obama’nın söylemediği şey, ABD’nin Esad rejiminin sonunu getirmek için daha aktif olarak devreye girip girmeyeceğidir.
Ankara Washington’dan bunu bekliyor. Başbakan bunu açıkça birçok demecinde ifade etti. Oysa ABD şimdiye kadar bu konuda çok temkinli davrandı, soruna siyasal bir çözüm bulunması için Rusya ile temasa geçti, Suriyeli direnişçilere de silah yardımı yapmaktan çekindi.
Obama’nın söyledikleri, bu politikanın devam edeceği izlenimini güçlendiriyor. Nitekim Başkan “önümüzdeki günlerin Suriye halkı ve bölge için çok zor olmaya devam edeceğini” belirtiyor.

Pratikte farklılık
İran konusunda da Obama ABD’nin, İran’ın nükleer silahlara sahip olmasına izin vermeyeceğini, sorunun diplomasi yolu ile halledilmesini istediğini, ancak Tahran’ın politikasını değiştirmemesi halinde “benzeri görülmemiş baskılar”ın uygulanacağını söylüyor. Başkan bu arada nükleer silahlara sahip bir İran’ın Türkiye için de bir tehdit oluşturacağını belirtiyor.
Ankara ile Washington’un bu çerçevede görüşleri örtüşüyor. Ama pratikte yöntemde önemli farklılıklar var. Ayrıca örneğin ambargo konusunda çıkar ayarını yapmak zor oluyor.
Nihayet Obama’nın (yanıtlamadığı sorular bağlamında) söylemediklerine gelelim: Kuzey Irak ve İsrail gibi hassas ve tartışmalı konularda ABD Başkanı susmayı tercih etti.
Belli ki Obama ciddi görüş ayrılıklarının devam ettiği bu konuları bir mülakatta -yani basın yolu ile- tartışmak istemiyor. Herhalde bu gibi meseleleri, “ziyaretini dört gözle beklediği” Başbakan Erdoğan ile Beyaz Saray’da yapacağı görüşmelere bırakıyor.