Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Arap dünyasını sarsan halk hareketlerinin başlamasından bu yana, Türkiye’nin en yakından ve en büyük endişe ile izlediği ülke, Libya’dır.
Bunun nedeni, oradaki olayların binlerce Türk vatandaşının can ve mal güvenliğini ciddi şekilde tehlikeye düşürmesidir.
Diğer bir deyişle, Libya’da olup bitenler, Türkiye’yi sadece Kaddafi rejiminin ve ülkenin siyasi geleceği açısından değil, orada çalışan ve yaşayan Türklerin akıbeti bakımından da direkt olarak ilgilendiriyor.
Nitekim şu anda Türkiye’nin derdi, bir iç savaşa doğru sürüklenmekte olan Libya’da öfkeli Libyalıların saldırılarına hedef olan Türklerin süratle yurda dönmelerinin sağlanmasıdır.
Libya’daki halk ayaklanması, komşuları Tunus ve Mısır’daki olaylardan çok farklı bir seyir izliyor. Kırk küsur yıldan beri iktidarda bulunan Muammer Kaddafi bu hareketi bastırmak için, ordusunu ve milis güçlerini amansız bir şekilde kullanıyor. Onu devirmek amacıyla baş kaldıranların bir kısmı Bingazi gibi bölgeleri ele geçirmeye uğraşırken, işsiz ve başıbozuk kitleler Türklerin de bulunduğu lojmanlara saldırıyorlar, mallarını yağmalıyorlar ve etrafı ateşe veriyorlar...
Bu bakımdan Libya’da olup bitenler, diğer Arap ülkelerindeki durumdan farklı ve tabii Türkiye için de çok kaygı verici.

Eskisi gibi değil
Libya öteden beri özellikle müteahhitlik işleri nedeniyle Türkiye’nin önem verdiği bir ülke. Gerçekten Türk işçilerini de yerinde çalıştırabilen Türk firmalarının milyarlarca dolarlık yatırımları var bu ülkede.
Açıkçası Ankara Libya ile sıkı bağlar kurarken, Kaddafi rejiminin siyasi “hal ve davranışı” ile de pek ilgilenmemiştir. O kadar ki, Başbakan Erdoğan geçenlerde Libya’ya gidip Kaddafi’nin elinden, onun adını taşıyan bir “İnsan Hakları Ödülü”nü almayı uygun görmüştür!..
Libya’nın siyasal geleceğinin Tunus ve Mısır’a, Kaddafi’nin akıbetinin de Bin Ali ve Mübarek’e benzeyip benzemeyeceği belli değil. Ama Kaddafi “demir yumruk” ile halk hareketini bastırsa bile, rejimini fazla sürdürmeyecek, Libya da eskisi gibi olmayacaktır.
Başta belirttiğimiz gibi, Libya’daki gelişmeler oradaki Türkler nedeniyle Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor. Ama “değişim salgını”nın Arap dünyasında yayılması, Ankara’yı son yıllarda izlediği bölgesel politikada yeni durumlar ve yeni zorluklar karşısında bırakıyor.
Ankara Arap ülkelerine açılırken, haliyle mevcut liderlerle ve rejimlerle sıkı işbirliği kurmuştur. Bunu yaparken de kendi çıkarlarına ve bölgedeki istikrara öncelik vermiştir.
Oya şimdi hemen hemen bütün bölge ülkelerinde halklar ayakta. Bazı liderler gitti; bazısı da “gidici” sayılıyor. Ayrıca çoğu ülkede belirsizlik ve istikrarsızlık hâkim.

Yeni durumlar
Yeni durum Türkiye’yi olup bitenler karşısında bir tavır almaya zorluyor. Ankara biraz gecikmeli de olsa, Mısır’daki olaylarda net bir ilkesel tavır ortaya koydu. Gerek Başbakan gerekse Cumhurbaşkanı konuşmalarında, liderlerin halkın sesine kulak vermek zorunda oldukları ve zor kullanarak sonuç alamayacakları mesajını verdiler...
Türkiye bu ilkesel tavrını, halk hareketlerine sahne olan bütün ülkeler için de sergileyecek mi? Yani demokratik değerleri, istikrar mülahazalarının önüne çıkaracak mı?
Bu zor bir tercih ve yeni durumun Türk diplomasisi için yarattığı yeni sıkıntıların sadece bir kesiti...
Ortadoğu’daki değişim rüzgârları beraberinde belirsizlikler de getiriyor. Dolayısıyla Ankara’nın bir zorluğu da, bölge ile ilgili politikalarını yeni durumlara göre yeniden ayarlamak olacaktır.