Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ne var ki, Putin yönetiminin kararında anormal görünen hususlar var. Birincisi, talep edilen "fahiş fiyat"la ilgili. (50 dolardan 230 dolara)... "Piyasa ekonomisi buna müsait diye düşünülebilir; ama ticarette de bir "olabilirlik" mantığı vardır...İkincisi, bütün göstergeler, Moskova'nın bu çıkışı sadece "ticari" değil, daha çok "siyasi" amaçlarla yaptığını gösteriyor. Putin'in bu davranışında, Ukrayna'yı Rus nüfuz alanından çıkarıp, Batı'ya bağlamaya yeltenen "Turuncu Devrim"in lideri Viktor Yuşçenko'ya karşı duyduğu gazabın izlerini görmemek olanaksız. Zamanlama dahi bunu doğruluyor: Karakışın ortasında, ve (mart ayı için planlanan) seçimlerin öncesinde... "Ya bu fiyatı ödersiniz, veya bunun ekonomik ve siyasal sonuçlarına katlanırsınız" demek için bundan daha uygun bir fırsat olabilir mi?..* * *SERBEST piyasa ekonomisi kurallarına ayak uyduran Rusya, petrol gibi fiyatları artan doğalgaz ihracatında "zamlar"ı özellikle stratejik çıkarlarını dikkate alarak yapıyor. Zengin Batı Avrupa ülkelerine gazı pahalıya satıyor. Eski "peyk" ülkelere ise, kendisine bağlılık derecesine göre bir fiyat biçiyor. Örneğin kendisine yakın saydığı Belarus'a 47 dolardan, Ermenistan'a 54 dolardan gaz veriyor. Buna karşılık bu ülkelerin komşuları olan Moldova ve Gürcistan için "tarife" 160 dolar!..Ukrayna ile yılın ilk gününde patlayan krizin asıl nedeni, Putin'in Yuşçenko'nun nüfuzunu kırmak, Ukrayna'yı yola getirmek ve Batı'ya da bir mesaj vermek istemesidir. Bu da sadece Kiev ile Moskova'yı değil, Batı ile Rusya'yı da karşı karşıya getiriyor.Esas tehlikeli ve kaygı verici olan da budur. Nitekim "gaz krizi"nin daha başında adeta bir "soğuk savaş" havası esmeye başladı. Böyle bir gerginlikten kimse kazançlı çıkamaz. İstediği fiyatı koparmaya çalışan Rusya dahi... İLK bakışta Rusya'nın, başlıca gelir kaynaklarından biri olan doğalgazını başka ülkelere istediği fiyata satması, doğal hakkı. Bu çerçevede Rusya'nın Ukrayna'ya şimdiye kadar ucuza sattığı gazın fiyatını yükseltmek istemesi normal karşılanabilir. YILBAŞI tatilinin ardından AB başkanlık koltuğuna dünden itibaren Avusturya oturmuş bulunuyor. Bunun Türkiye için anlamı, AB ile ilişkilerde önümüzdeki 6 aylık dönemin, oldukça zor -ve belirsiz- geçeceğidir.Böyle bir öngörüde bulunmak için fazla zorlanmaya da gerek yok. Daha bu koltuğa otururken, Avusturya liderlerinin yaptığı konuşmalar bunun sinyallerini açıkça veriyor. Gerek Şansölye Wolfgang Schussel'in, gerekse Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik'in demeçleri, bu dönemde "esas müzakerelerin" başlamasına dahi kesin gözüyle bakılamayacağını gösteriyor. Bayan Plassnik'in deyişiyle, "tarama"dan müzakerelere geçişin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği "toplantılarda belli olacak"...Viyana'dan böyle "çatlak" seslerin gelmesi, sürpriz değil. Avusturya'nın AB üyeleri arasında Türkiye'nin üyeliğine soğuk bakan ülkelerin başında geldiği malum. Şimdi Almanya'da şansölye olan Angela Merkel'in "imtiyazlı ortaklık" teranesinin hararetli destekçisinin de Bayan Plassnik olduğu da hatırdadır.Bütün mesele, 6 aylık dönem başkanlığı sırasında Avusturya'nın esas müzakere sürecinin başlaması konusunda nasıl bir tavır alacağı ve Türkiye'ye destek ile köstek arasında tercihini nasıl belirleyeceğidir.* * *DÖNEM başkanlarının AB politikalarını çizmek gibi geniş bir yetkisi olmamakla beraber, en azından gündemi düzenlemek ve gelişmelere yön vermek olanakları var. Bu açıdan Türkiye'nin AB ile esas müzakereleri başlatmak ve bu süreçte ortaya çıkabilecek pürüzleri aşmak konusunda Avusturya'ya önemli bir rol düşecek.Gönül arzu eder ki, Avusturya'nın başkanlığı Türkiye'nin AB katılım sürecini kolaylaştırsın... Ancak halkının yüzde 80'inin Türkiye'nin üyeliğine karşı çıktığı, seçimlerin de ekim ayında yapılacağını hesaplayan politikacılarının olmayacak laflar ettiği bir ülkeden samimi bir destek beklemek, fazla iyimserlik olur... skohen@milliyet.com.tr Viyana'nın "çatlak" sesi...