Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Ortadoğu'da barış sürecinden savaş sürecine doğru mu gidiliyor?
       Kudüs'teki çatışmalarla başlayan ve hızla Batı Şeria ve Gazze'ye yayılan trajik olaylar karşısında, böyle bir kaygıya kapılmamak mümkün değil.
       Nitekim son aylarda barış sürecinin lokomotifi rolünü oynayan ABD, şimdi gelişmelerin bir savaş sürecine yol açmasını önlemek için devreye girmiş bulunuyor.
       Bu çabaların ne kadar başarılı olacağı, ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'ın bugün Paris'te Ehud Barak ve Yaser Arafat ile yapacağı görüşmelerin sonunda anlaşılacak.
       Amerikan diplomasisinin şimdi öncelikli amacı, bölgede ateşkesi sağlamak ve böylece savaş sürecine doğru tırmanışı engellemek. Ama esas hedef, kesintiye uğrayan Camp David barış sürecini, etraf yatışır yatışmaz, yeniden başlatmak. Bunun için de Albright'ın taraflara verdiği mesaj şu: "Acele edin. Başkan Clinton'ı üç ay sonra artık bulamayacaksınız. Anlaşmazlık için önünüzdeki son fırsatı bir an önce kullanın ve şu sırada birbirinizle dalaşmaktan kaçının"...
       * * *
       CAMP David'deki anlaşmazlıktan sonra, özellikle Filistin devletinin bağımsızlığının ilanı ile bölgede kanlı çatışmaların başlamasından korkuluyordu. Bunu önlemek ve barış sürecini canlı tutmak için, Türkiye dahil, pek çok ülke yoğun girişimlerde bulundu. Arafat bağımsızlık ilanını erteledi, dolaylı temaslarla yeni bir Camp David zirvesi için gerekli ortamın yaratılmasına çalışıldı.
       Aslında geçen hafta bu yönde işler iyi gidiyor, umutlar artıyordu. Ta ki, Likud Partisi lideri Ariel Şaron'un beklenmedik bir anda ve tarzda, Haremüşşerif'te bir gövde gösterisine giriştiği ana kadar...
       Şaron daha çok iç politika nedenleri ile yaptığı bu gösteri ile, haftalardır kontrol altında tutulan bombanın fitilini ateşlemiş oldu.
       Bunun ardından patlak veren kanlı çatışmaların hızlı tırmanışı özellikle Filistin tarafında öfkenin ve husumetin ne kadar büyük olduğunu ortaya koydu.
       Bu kez olaylar, eski "intifada"nın boyutlarını aştı: Çatışmalarda sadece taş değil, ateşli silahlar kullanıldı. Olaylara sadece çocuklar, gençler değil, Filistin güvenlik güçleri ve hatta bazı İsrail vatandaşı Filistinliler de katıldı. İsrail de sadece otomatik silahlarla değil, tanklar ve helikopterlerle karşılık verdi. Kısacası olay, gerçek bir savaş görüntüsünü aldı.
       * * *
       FİLİSTİNLİLER olaylardan İsrail'i ve özellikle açık bir provokasyona girişen Şaron'u sorumlu tutuyor. İsrail ise, Filistinlilerin sanki böyle bir anı beklermiş gibi saldırılarını ülke çapında yaydıklarını öne sürüyor ve Arafat'ın bunu engellemek için fazla bir şey yapmadığını iddia ediyor.
       Aslında tarafların karşılıklı suçlamalarında bazı gerçekler var. Şaron'un bu olaydaki kabahati ortada. Bu, İsrail'den beklediği ödünleri alamayan Filistinlilerin, öfkelerini açığa vurmalarına yol açtı. Bu arada kuşkusuz örgütlenmiş olan (ve bir kısmı barış sürecine de karşı olan) militanlar, saldırıların başını çekti. İş bu noktaya gelince kontrol gücü de zayıflar. Diğer bir deyişle olay, artık Arafat'ın otoritesini de aşan bir noktaya gelebilir.
       Bu olup bitenler, her iki tarafta da barış sürecine (ve ciddi tavizler gerektiren bir anlaşmaya) sıcak bakmayanların ve buna alenen karşı olanların bu sürecin seyrini değiştirme yeteneğini ortaya koydu.
       Oysa bu çevrelerin de şiddet ve zorlama ile hiçbir sonuç alamayacaklarını çoktan bilmiş olmaları gerek. Açıkçası ne İsrail, direnen Filistinlileri tanklarla dize getirebilir, ne de Filistinliler yeni bir tür "intifada" ile İsrail kuvvetlerini yenilgiye uğratabilir.
       Savaş sürecinin mantıksızlığının daha iyi anlaşılacağı gün, barış sürecinin başarı şansı artacaktır. Ama görünen odur ki, şu sırada bölge, bu iki süreç arasında bocalayıp duruyor...


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr