Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BU hafta Türkiye'nin gerek Avrupa, gerekse ABD ile, yani genel terimle Batı ile ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası oluşturacak.
Bu "sınav haftası" aynı zamanda yeni ABD Dışişleri Bakanı Madeline Albright'ın ilk yurt dışı gezisinin, birçok uluslararası sorunların yanı sıra, Türkiye'nin Batı camiası içindeki yerini de gündeme getirdiği bir zamana rastlıyor.
Sınav haftasının bir öğesi, NATO'nun bugün Brüksel'de Dışişleri bakanları düzeyinde yapacağı olağanüstü toplantı. NATO "genişleme" politikasının tartışılacağı görüşmelerde, Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, Türkiye'nin "NATO kartı"nı neden ve hangi şartlarda oynamak zorunda kalabileceğini anlatmaya çalışacak ve büyük olasılıkla meslektaşlarının bu yola gidilmemesi yönünde uyarı ve baskıları ile karşılaşacak...
Sınav haftasındaki diğer gelişme, Türkiye - ABD ilişkileri ile ilgili. Yarın Washington'da başlayacak olan Amerikan - Türk Konseyi (ATC) toplantıları, aralarında Devlet Bakanı Abdullah Gül gibi siyasilerin, General Çevik Bir gibi komutanların ve ayrıca Sabancı, Koç gibi ünlü işadamlarının da "ABD çıkarması"na vesile olacak. Hafta boyunca siyasal ilişkilerden askeri işbirliğine, enerjiden ticarete kadar çeşitli alanları kapsayan konularda temaslar, konuşmalar yapılacak. Bizim de Washington'da izleyeceğimiz bu olayın, Türk - ABD ilişkilerine nasıl bir yön vereceğini anlamaya ve bunu sizlere aktarmaya çalışacağız...
* * *
AVRUPA ile ilişkiler, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen'in deyişi ile; "Türk diplomasisinin gündeminde en üst sırada" yer alıyor. Bunun anlamı, Avrupa ile bütünleşmenin, bugün Türk dış politikasının öncelikli hedefi olduğudur. Hükümetin başında, koalisyonun büyük ortağı olarak Refah Partisi'nin bulunması, en azından şimdilik, bu hedefi ve önceliği değiştirmiyor.
Başbakan Erbakan'ın geçenlerde NATO Genel Sekreteri Javier Solana'ya "eğer AB Türkiye'ye kapıları açmazsa, NATO'nun genişleme politikasına karşı çıkarız" uyarısında bulunması, Refah liderinin de - geçmişteki söyleminin aksine - Avrupa ile bütünleşmeyi Ankara'nın esas hedefi olarak kabul ettiğini gösterdi...
Müsteşar Öymen, geçen hafta Brüksel'de AB yetkilileri ile, dün de Londra'da İngilizlerle yaptığı temasların ışığında, Türkiye'nin şimdi Avrupalı partnerlerinden daha büyük anlayış ve destek gördüğü izlenimini taşıyor. "Hava lehimizde değişiyor. Taşlar artık yerinden oynadı diyor" Öymen. Diğer bir deyişle, Türkiye'nin AB'nin "genişleme" politikasına dahil edilmesi, yani bu yılın sonuna kadar, diğer 11 adayın arasında (ve "aile fotoğrafı" içinde) yer alması şansları artıyor. Müsteşara göre, bunun için çok çaba harcamak, bu arada (insan hakları gibi hassas konularda) gereken çalışmaları hızlandırmak şart. "Bu bir devlet politikasıdır. Ulaşılmak istenen hedef, Türkiye'nin önümüzdeki 20 - 30 yıl içinde, yaşamını etkileyecektir. Bu hayati amacı ve önceliği, günlük politikalara feda etmemeliyiz"...
Şu anda iyimser değerlendirmeler yapmak için belki zaman henüz erken, ama şu da bir gerçek ki, Türkiye, artık Avrupa'nın (ve Batı'nın) gündeminde. ABD Dışişleri Bakanı Abright'ın şu sırada Avrupa başkentlerindeki görüşmelerinde, muhataplarına "Türkiye'yi dışlamayın, mutlaka aranıza alın" mesajını vermesi, bunun açık bir göstergesi. Başta İtalyanlar ve Hollandalılar olmak üzere, bazı AB üyeleri, Türkiye'nin tatmin edilmemesi halinde başka yollara başvurabileceği kaygısını alenen dile getiriyorlar. NATO Genel Sekreteri Solana - diğer müttefikler gibi - Türkiye'nin "NATO kartı"nı oynamasını ve AB ile NATO'yu aynı kefeye koymasını onaylamıyor, ama Ankara'da aldığı havadan sonra, o da NATO üyesi olan AB ülkelerine Türkiye'nin lehinde bazı telkinlerde bulunmaya başlıyor...
* * *
BU haftaki temaslar Türkiye'nin, AB'nin dışında bırakılmamak için NATO kartını ne ölçüde oynayabileceği konusunda da bir test olacak.
Bunun riskli bir oyun olduğunu ve akıllıca, ustaca oynanması gerektiğini daha önce de yazmıştık. Türk diplomasisi sonuçta bir formül bulunabileceğini umuyor...
Esasen NATO'nun genişlemesi, henüz netleşmiş bir politika olmaktan uzak.
Rusya'nın sert çıkışlarının yanı sıra, Fransa'dan İngiltere'ye kadar çeşitli üye ülkelerin birtakım rezervleri ve farklı görüşleri var. Clinton yönetimi genişlemenin hararetli savunucusu olmakla beraber, ABD Kongresi'nde de buna şiddetle karşı çıkanlar var.
Albright'ın bu haftaki temasları, konunun nasıl gelişeceğini - ve dolaylı olarak da olsa Türk politikasının bundan nasıl etkileneceğini - gösterecek...