Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       KOSOVA'daki kanlı olayların gölgesinde İstanbul'da yapılan Balkan Konferansı'ndan, - Yugoslavya'nın dışında - kamuoyunun beklediği şey, en azından ortak bildirinin Sırpları sert biçimde kınaması, hatta Belgrad'a karşı ortak bir hareketin işaretini vermesi idi.
       Bu olmadı. Olamazdı da.
       Sebebi açık: "Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci" adını taşıyan ve 7 Balkan ülkesinden oluşan bu Toplulukta, kararlar oy birliği ile alınır. Kosova sorununu kendi iç meselesi sayan Yugoslavya, İstanbul'da Dışişleri Bakanı düzeyinde temsil edilen ülkelerden biri idi. Ve Bakan Yovanoviç, İstanbul Deklarasyonunda Kosova'ya en ufak bir atıfta bulunulmasına karşı çıktı...
       * * *
       BU durumda iki şey yapılabilirdi: Ya diğer 6 ülkenin Kosova konusunun Deklarasyonda yer alması için ısrar etmesi ya da başka bir formül bulmak... Israr edilseydi, Yugoslavya herhalde "veto"sunu kullanacak, hatta toplantıyı (ve belki de Topluluğu) terkedecekti. Bu da tam bir fiyasko sayılacaktı.
      
Diğer 6 ülkenin Bakanları ve diplomatları 48 saat çalışıp bir çıkış yolu aradılar. Buldukları formül şu oldu: Bir "Başkanlık Raporu"nun yayınlanması. Ayrıca "Altılar" adına (Yugoslavya'sız) bir "Kosova Deklarasyonu"nun basına dağıtılması...
      
Dönem Başkanı olarak Türkiye Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in yayınladığı, daha sonra ortak basın toplantısında açıklığa kavuşturduğu Başkanlık belgesinde, Kosova'daki gelişmelerden duyulan endişe dile getiriliyor, şiddetin tırmanması ve aşırı ölçüde kuvvete başvurulması kınanıyor ve Belgrad ile Kosova temsilcileri arasındaki diyaloğun yeniden başlaması isteniyor. Bu beyanın sonunda, bu görüşlerin resmi bir Konferans belgesi olarak (Yugoslav Bakanın da onayı ile) kayda geçirildiği belirtiliyor.
      
Bulunan formülün diğer bir unsurunu da, Kosova Deklarasyonu oluşturuyor. Bu belgedeki ifadeler hemen hemen Başkanlık Raporundaki görüşleri aynen - ve benzer yumuşak üslupla - yansıtıyor. Bu, 6 ülkenin ortak bir bildirisi niteliğinde olduğu için, Yugoslavya dışındaki Balkan ülkelerinin Kosova konusundaki ortak siyasi iradesini ortaya koyuyor...
       * * *
      
DİYECEKSİNİZ ki, "Balkan Konferansı'ndan çıka çıka bu kadar zayıf bir sonuç mu çıktı?" Lüksemburg'da toplanan AB Dışişleri Bakanları bile, bundan daha enerjik bir tavır sergilediler, bazı yaptırımlar üzerinde mutabık kaldılar. Şu sırada NATO'da da kulislerde Kosova'da Sırplara karşı askeri müdahale olasılığı tartışılıyor. Oysa sorun ile daha direkt ilgisi olan Balkan ülkeleri İstanbul'da olayı "paralel" veya ek bir - iki deklarasyonla geçiştiriverdi. Yani bir bakıma, dağ fare doğurmuş oldu!..
      
Kuşkusuz Balkan Dışişleri Bakanlarının bu konuda daha enerjik ve net bir tavır ortaya koyması arzu edilirdi. Ama bunun neden mümkün olmadığını ve "İstanbul Deklarasyonu"na paralel iki bildirinin ne ifade ettiğini anlamak lazım.
      
İstanbul'daki toplantıda Yugoslavya yer alıyordu. AB - veya NATO - toplantılarında Yugoslavya yok. Yani ortak bir kararı önleyecek bir "Sırp engeli" yok. Aslında İstanbul'daki Konferansa Yugoslavya'nın katılması ve Bakanın toplantılarda ülkesine karşı diğer Bakanların eliştirilerini ve uyarılarını dinlemesi, önemli bir olaydır...
       * * *
      
ANCAK şu da bir gerçek ki, Kosova'daki olaylar karşısında 6 Balkan ülkesi aynı kaygıları paylaşıyorsa da, buna nasıl bir karşılık verilmesi konusundaki düşünceleri birbirlerinden farklı. Dün Bakanların yaptığı ikinci basın toplantısında bu farklar açıkça ortaya çıktı. Açıkçası, belki Arnavutluk hariç, hiçbiri askeri bir harekattan yana değil. Hatta bir kısmı ekonomik ambargo gibi yaptırımlar fikrine itibar etmiyor. Bunun kendileri için de "pahalıya mal olacağı"ndan korkuyor. (Bulgaristan, Makedonya ve Yunanistan bunlar arasındadır)... "Batılılar bir şey yapmıyor" derken, doğrudan doğruya bölge ülkelerinin tepkilerinin sınırını da hatırlamak gerek...
       Bu durumda İstanbul Konferansı'nın Kosova konusunda en azından ek bazı belgelerle tavrını ortaya koymasını - ve görüşmelerin kesilmemiş olmasını - gene de olumlu saymalı. Zaten bunun fazlası beklenemezdi.
      
Peki, bu ek belgelerin "kıymeti harbiyesi" ne? Pratikte bir etkisi olabilir mi? Bu sorumuza İsmail Cem'in yanıtı gerçeği yansıtıyor: "Bunu zamanla göreceğiz"...



Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr