Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bin Ladin ve El Kaide örgütünün 11 Eylül saldırısı ile bağlantısını açıkça ortaya koyan video bant, "suçlu"nun kim olduğunu yeterince kanıtladı mı?
ABD yetkililerini, baştaki tereddütlerine rağmen, kaseti yayımlamaya iten düşünce, bu "belge"nin özellikle İslam dünyasında inandırıcı etkisi olacağı idi.
Gerçi bundan önce de Bush yönetimi birçok ülkeye elindeki bulguları ve kanıtları sunmuştu. Ancak bir kısım Arap ve İslam kamuoyunda - ve özellikle Bin Ladin'e ve Taliban'a sempati duyan çevrelerde - kuşkular devam etmişti.
Önceki akşam TV ekranlarına yansıyan görüntüler genelde bir kanıt olarak kabul ediliyor. Fakat, İslam aleminde sözünü ettiğimiz çevrelerin fikir değiştirdiğine ilişkin bir işaret yok. Nitekim dün Kahire'den İslamabad'a kadar çeşitli merkezlerden gelen haberlere göre, radikal örgütlerin sözcüleri, bu video bandı "sahte" olarak nitelendiriyor, ABD'nin Afganistan'ı "işgal" etmek için bu filmi "propaganda aracı" olarak kullandığını iddia ediyor...
* * *
ABD'nin tüm gayretlerine rağmen, Arap ve İslam dünyasında kamuoyunun önemli bir kesiminin hala Bin Ladin'e veya onun ortaya koyduğu düşüncelere sempati duyduğu bir gerçek.
Bu "kamp"ın birleştirici esas unsurlarından biri, - çeşitli nedenlerden kaynaklanan - ABD düşmanlığıdır. Bu öyle güçlü bir duygu ki, örneğin Bin Ladin bandının yayımlanması ile ortadan kaldırılması pek mümkün değil.
Dün CNN'nin Arap dünyasındaki tepkileri aktaran bir haberinde, "sokaktaki adam"ın şu sözleri dikkati çekiyordu: "Bizi bu film ilgilendirmiyor. Bizim için önemli olan Filistin'de olanlardır. ABD Filistinlilerin öldürülmesi karşısında ne yapıyor?"
ABD Bin Ladin ve takımının uluslararası terörün "suçlusu" olduğunu kanıtlamaya çalışa dursun, İslam dünyasının bir kesimi ABD'yi - Afganistan'ı bombalamanın yanı sıra - kendi davalarına (Filistin gibi) karşı cephe almakla "suçlu"yor...
* * *
FİLİSTİN - İsrail cephesindeki tırmanmanın tam bu zamana rastlaması, ABD açısından büyük talihsizlik.
11 Eylül'den sonra Washington, Bin Ladin'in iddialarını çürütmek ve Arap dünyasının sempatisini kazanmak için, Filistin devletinin kurulması lehinde bir tavır almış ve yeni barış çabaları başlatmıştı.
Hamas ve benzeri örgütlerin yoğun bir eylem kampanyası açması ve buna Şaron hükümetinin Arafat'ı da hedef alarak sert karşılık vermesi, Ortadoğu'daki tabloyu birdenbire kararttı. İsrail'in Filistin yönetimi ile ilişkilerini kesmesi ve Arafat'ı saf dışı etmesi ile gerçek bir savaş sürecine girildi.
İsrail ile Filistin arasında bu duruma nasıl ve neden gelindiği konusundaki karşılıklı suçlamaların şiddet kısır döngüsünü kırmaya hiçbir yararı yoktur. Geçen gün de belirttiğimiz gibi, aynı gerekçeler ve uygulamalar üzerinde ısrar edildiği sürece, bu savaşı durdurmak mümkün olmayacaktır.
İsrail'in aradığı "güvenlik", Filistin'in istediği "özgürlük" şiddete karşı şiddet ile değil, ancak eskisinden farklı, yeni bir yaklaşım ile gerçekleşebilir. Ama ne yazık ki, şu anda öyle bir hava yok...