Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell 10 gün önce "Ortadoğu misyonu"na başladığı zaman, ilk hedefi İsrail'in Batı Şeria'daki saldırılarını durdurmak ve Başbakan Şaron'un kuvvetlerini derhal geri çekmesini sağlamaktı.
Powell'ın dün sona eren gezisi bu açıdan değerlendirildiğinde, tam bir fiyasko ile sonuçlandığı söylenebilir.
Başkan Bush'un çağrıları ve Şaron ile telefon görüşmelerinin de desteği ile tüm ikna yeteneğini kullanan Powell'ın çabaları boşa gitti. Şaron ısrarla "işimiz bitmeden çekilmeyiz" mesajını verdi. Batı Şeria'ya giren İsrail kuvvetleri Ramallah'tan Cenin'e kadar birçok Filistin kentini harabeye çevirdi. Filistin halkı aç, susuz kaldı. Cesetler toplanamadı, yaralılar hastanelere taşınamadı. Terörist olmasından şüphelenen 4 binden fazla Filistinli tutuklandı. Ve bu arada altyapısı yok edilen Filistin yönetiminin başı Yaser Arafat da, Ramallah'taki karargahının bodrumunda fiilen mahpus kaldı.
Powell'ın (BM'nin, AB'nin ve Rusya'nın da desteği ile) bu trajik duruma son veremeden dün Washington'a eli boş dönmesi, ABD'nin nasıl bir "süper güç" olduğu sorusunu gündeme getiriyor. Doğrusu ABD'nin en azından Ortadoğu'da "süper güçsüz" olduğu ortada!..
* * *
POWELL dünkü basın toplantısında misyonunun istediği gibi başarıya ulaşamadığını kabul etti; ama Şaron'dan önümüzdeki birkaç gün içinde kuvvetlerini geri çekeceğine dair söz aldığını ve bundan sonra Zinni, Burns ve Tenet gibi temsilciler aracılığı ile ABD'nin çabalarını sürdüreceğini bildirdi.
Şaron'un Powell'ın misyonuna istediği gibi yön verdiği, yani kendi şartlarını empoze ettiği açık. Tüm baskılara karşın, Şaron geri adım atmadı. Washington şimdi onun belirlediği süreyi beklemek ve ancak İsrail kuvvetleri geri çekildikten sonra (eğer bu da tam olarak gerçekleşecekse) tekrar diplomatik çabalarını başlatmak zorunda.
Kuşkusuz bu durum Arafat'ı çileden çıkarıyor. Filistinliler İsrail saldırılarının durması ve işgalin kalkması konusunda tüm umutlarını Powell'a bağlamışlardı. Bunun gerçekleşmemesi büyük düş kırıklığı ve öfke yarattı. Arafat dün Powell ile görüşmesinde bu duygularını ifade etmekten geri kalmadı. Bu durumda Filistin yönetimi, İsrail işgali son bulmadan ateşi kesmeye ve Amerikalıların da ısrarla istediği gibi terörizme karşı etkin önlemler almaya yanaşmıyor.
Ancak Filistinlileri tek memnun eden şey Powell'ın Ramallah'a gelip Arafat ile görüşmesidir. Bu vesile ile ABD yönetiminin Arafat'ı Filistin'in meşru lideri olarak tanıdığını beyan etmesi, gerçekten "Reis"in bir başarısıdır. Şaron onu istediği kadar teröristlerin başı olarak göstersin, ABD (ve uluslararası camia) Arafat'ı muhatap sayıyor ve sorunun "Arafat'sız" çözümlenemeyeceğini düşünüyor.
* * *
BUNDAN sonra ne olacak?
Powell'ın misyonu arzulanan sonucu vermemekle beraber, ABD bu işin peşini bırakmaya niyetli değil. Nitekim Bakan'ın dün söyledikleri, şimdiye kadar Ortadoğu'daki çatışmaya pek bulaşmak istemeyen Bush yönetiminin (Clinton yönetimi gibi) artık devreye girdiğini gösteriyor.
Önümüzdeki günlerde ve haftalarda Amerikan diplomasisi, işgali, şiddeti durdurmak ve barış sürecini yeniden başlatmak için yoğun çaba harcayacaktır.
Herkesin umutlarını bağladığı tek "süper devlet" olarak ABD'nin "gücü" bunu sağlayabilecek mi?
Sağlayamazsa, Ortadoğu daha karanlık ve trajik günler yaşayacaktır.