Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


AKP iktidarının işe başladıktan sonra, Kıbrıs dahil, bazı dış politika meselelerinde aldığı tavır, "devlet politikası" kavramını gündeme getirdi.
Bu kavramın yeni bir yaklaşımla tartışılmasında yarar vardır. Türkiye’nin demokratik standartlarını yükseltmeye çalıştığı bir dönemde, bu tür tartışmaların kimseyi rahatsız etmemesi ve yakışıksız suçlamalara yol açmaması gerekir...
Kıbrıs ile ilgili son tartışma, AKP liderlerinin Kopenhag zirvesi öncesinde, bu sorunun "çözümlenmesi zamanının geldiği"ni, çözüme ancak "karşılıklı özveriler" ile ulaşılabileceğini ve "statükocu tutumun terk edilmesi" gerektiğini beyan etmeleri sonucunda başladı. Böyle bir yaklaşımı köklü bir değişikliğin ilk işareti olarak gören çevreler, bunu "devlet politikası"na aykırı bir tavır olarak nitelendirdiler, hatta bu farklı görüşleri savunanlara karşı ağır suçlamalarda bulundular.
Sonuçta, AKP yetkilileri daha önce söylediklerine açıklık getirmeye çalışırken, yapılan üst düzey toplantılardan sonra, "resmi çizgi"yi benimseyen beyanlarda bulundular. Nitekim KKTC lideri Rauf Denktaş da, Çankaya zirvesinin ardından, yeni hükümetin "yerine oturuncaya kadar tereddüt geçirdiğini, ama sonunda ortak tutumu benimsediğini" belirtti...
***
DEMOKRASİLERDE iç ve dış politika ile ilgili meseleler, siyasi partiler dahil, toplumun her kademesinde enine boyuna irdelenir. Tabii ki, ülkelerin belirli politikaları vardır; ama bunlar serbest tartışmaya açıktır. Seçim sonrası kurulan yeni hükümetler bazı eski politikaları yeniden gözden geçirir, gerekirse bazı değişiklikler de yapar. Eski tavrı savunanlar bunun karşısına kendi argümanları ile çıkarlar, ama referans olarak da "devlet politikası"nı göstermezler.
Dün konuyu görüştüğümüz bir yabancı analist, Batı’da böyle bir konsept olmadığı gibi, örneğin İngilizcede "State policy" şeklinde bir ifadenin de kullanılmadığını hatırlattı. Örneğin ABD ve İngiltere’de halen Irak politikası toplumun çeşitli kesimlerinden tepki görüyor ve tartışılıyor. Kimse "bu bir devlet politikasıdır, karşıt görüşler milli birliği bozar ve cepheleşmeye yol açar" demiyor...
Türkiye’de sanıyoruz, bu konuda bir kavram kargaşası var. "Devlet politikası"nın ne olduğu, bunun nasıl oluştuğu, hangi unsurlarının değişebileceği, bu değişikliğin kimler tarafından yapılabileceği pek belli değil.
***
BAHÇEŞEHİR Üniversitesi’nden Prof. Eser Karakaş bu konu ile ilgili bir incelemesinde ("Zaman" gazetesi, 27 Kasım) şöyle diyor: "Sorun, ‘devlet politikası’ kavramının sınırlarının bilimsel yöntemlerle kullanılarak çok net çizilmemesinden kaynaklanıyor... ‘Devlet politikası’ Türkiye’de, baskıcı, demokratik alanın tercih kullanılmalarını adeta sıfırlayan bir kavram olarak kullanılıyor"...
Türk Demokrasi Vakfı Başkanı, eski milletvekili Bülent Akarcalı da "devlet politikası" gerekçesi ile, şimdiye kadar Türkiye’de dış siyasetin gerektiği gibi tartışılmadığını, yeni görüş ve tezlerin üretilmediğini, başarısızlık hallerinde dahi alternatiflerin öne sürülmediğini söylüyor. "Bu nedenle partiler, hükümetler, sorunlara çözmeye yönelik çalışmalar yapma cesaretini göstermediler... Bu eski zihniyeti artık değiştirmek lazım. Konjönktüre göre, yeni politikalar oluşturmak kadar doğal ve yararlı bir şey olamaz"...
***
KUŞKUSUZ bu, ulusun benimsediği, ayrıca ülkenin temel çıkarlarına uygun politikaların (nasıl tanımlanırsa tanımlansın) bir çırpıda, üzerinde doğru dürüst çalışılmadan ve tartışılmadan değiştirilebileceği anlamına gelmez.
TESEV Başkanı Büyükelçi Özdem Sanbek’in deyişi ile; "dış politikada tutarlılık şarttır. Elbet hükümetler bazı değişiklikler yapabilir; ama örneğin NATO, AB gibi konularda izlenen politikalar Türkiye’nin temel yönünü gösteriyor ki, bunların değişmemesi gerekir"...