Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İSTANBUL’da geçen pazar akşamı Güngören’de menfur terör saldırısı gerçekleşirken, komşu Irak’ta Bağdat ve Kerkük’te intihar bombacılarının kanlı eylemlerinde onlarca kişi ölüyor, yüzlerce kişi de yaralanıyordu...
Ondan bir akşam önce, Hindistan’ın güneybatısındaki Gujarat eyaletindeki tarihi Haydarabad kenti bir dizi patlamayla sarsılıyor, bu olayda da onlarca kişi hayatını kaybediyordu...
Hemen hemen aynı zamana rastlayan bu üç olayın ortak yanı, sivil halkı hedef alan, vahşi ve acımasız saldırılar olmasıdır. Buna karşılık, Türkiye’de, Irak’ta ve Hindistan’da aynı 24 saat dilimi içinde meydana gelen bu terör eylemlerinin, kendilerine göre, farklı failleri, farklı nedenleri ve amaçları, farklı nitelik ve boyutları var...
Dikkat çeken husus, bu tür saldırıların giderek bulunduğumuz bölgede, yani Ortadoğu’dan güneybatı Asya’ya kadar uzanan özellikle bu coğrafyada çok sıklaşmasıdır.
Daha yakın bir geçmişe kadar nispeten sakin ve huzurlu bir ülke sayılan Hindistan’da dahi, hafta, hatta gün geçmiyor ki, yer yer bombalar patlamasın, ve sonuçta yüzlerce masum insan yaşamını yitirmesin...
Bunun Hindistan gibi bir ülkede neden ve nasıl meydana geldiği incelenmeye değer.

Zengin bir mozaik
Hindistan -Çin’den sonra- dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi. Bir milyar 100 milyonu bulan nüfusunun çoğunluğu Hindu, Müslümanların sayısı ise 150 milyon.
Hindistan’ın çok sözü edilen ve övülen bir özelliği, ırk, din, dil, kültür açısından büyük farklılıkları olan bir “mozaik” oluştuğu halde, hem hoşgörüye dayalı bir uyum sağlayabilmesi hem de Batı modeli demokratik -ve de laik- rejimini yaşatabilmesidir.
Ne var ki, son birkaç yılda, Hindularla Müslümanlar arasında -geniş kitlelerden çok, militanlar arasında da olsa- bazı sürtüşmeler ve kanlı çatışmalar görülmeye başladı. Bu tırmanış şimdi Hindistan’ı ciddi bir terör tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor.
Son zamanlarda saldırılar, ülkenin çeşitli bölgelerinde, çok kalabalık olan mahalleleri, trenleri, otobüsleri ve zaman zaman ibadet yerlerini hedef tutuyor. Ölü ve yaralı sayısının çok yüksek olması da bu yüzdendir.
Esas kaygı yaratan husus, bu eylemlerin giderek “dini şiddet” niteliğini almasıdır. Bunları kimin neden başlattığı bir yana, Hindu tapınaklarını ve camileri hedef alan bu tür saldırılar, ülkedeki dinsel gruplar arasında büyük bir huzursuzluk ve gerilim yaratıyor.

Amaçları ne?
Aslında saldırganların arkasındaki güçler hakkında fazla bir bilgi de yok. Örneğin Haydarabad’daki son saldırının sorumluluğunu “Hintli Mücahitler” adında, şimdiye kadar pek duyulmamış bir grup üstlendi.
Hint resmi makamları, bunun radikal İslamcı bir hareketin parçası olduğunu söylüyorlar. Daha önce de bazı resmi ağızlar, Hindulara saldıranların, Pakistan’da üstlenmiş bulunan İslami militanlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ettiler...
Her iki tarafın aşırı unsurlarının, şimdi bir misilleme zincirine dönüşen saldırılarını neden sürdürdükleri büyük bir soru işaretidir. Kuşkusuz bu militanlar -ve varsa arkalarındaki dış güçler- Hindistan’ın istikrarsızlaştırılmasında yarar görüyorlar.
Şimdiye kadar Hindistan’da gerek hükümet, gerekse muhalefet, bu olayların ulusal birliği, toplumsal uyumu ve de demokratik rejimi bozmaması gerektiği konusunda bir görüş birliği sağlayabildiler. Hindistan’ın bu değerlerin terörizmin kurbanı olmamasını sağlamakta ne kadar başarılı olacağı, bütün dünya tarafından merakla izlenecektir.