Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       YIL 1943. İkinci Dünya Savaşı'nın kızıştığı günlerde müttefikler - yani ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği - Nazi Almanyasına son darbeyi indirmenin yollarını arıyor.
       Bu sırada Türkiye, savaşın dışında kalan tarafsız bir ülke. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, bu politikayı sürdürmek için azami gayret sarfediyor.
       Kasım ayında müttefikler, Türkiye'nin kendi saflarında savaşa girmesini sağlamaya karar veriyorlar. Bu sayede savaşın daha çabuk kazanılacağına inanıyorlar. Ve bu amaçla Ankara'yı baskı altında tutmaya yönelik bir dizi girişimde bulunuyorlar.
       Aralık ayının ilk haftasında İnönü, ABD Başkanı Roosevelt ve İngiltere Başbakanı Churchill ile Kahire'de buluşuyor. Üç liderin yanında kendi Dışişleri Bakanları (Türkiye'den Numan Menemencioğlu) yer alıyor.
       Tarihi Kahire Konferansı, Kahire'nin tarihi bir binasında Mena House'da yapılıyor.
       O zamanın gazetelerinde ve tarih kitaplarında çıkan meşhur resminde, kendinden emin İnönü, savaş döneminin iki büyük lideri Roosevelt ve Churchill ile yan yana oturmuş olarak görülüyor.
       Benim gibi bu olayı çok genç iken izlemiş olanlar, Kahire Konferansı'nın, İnönü'nün diplomasideki ustalığı sayesinde Türkiye için büyük bir başarı ile sonuçlandığını anımsarlar. Yeni kuşaklar ise - bazı meraklıların dışında - bu olayın ve bunun Türkiye için ne ifade ettiğini pek bilmezler...
       * * *
       İNÖNÜ Vakfı, bu tarihi olayın Türk ve dünya kamuoyunda hatırlanması ve daha iyi bilinmesi amacı ile, Kahire'de, aynı tarihte, aynı binada (şimdi Mena House, lüks bir oteldir) bir sempozyum düzenledi.
      
Konferansta yedi seçkin diplomat veya akademisyen (eski Büyükelçi ve 1943 Kahire Konferansı'na genç bir diplomat olarak katılan Turgut Menemencioğlu, İngiltere Dışişleri Bakanlığı'ndan Dr. Keith Hamilton, ABD'den siyasal bilimci Prof. Edward Weijband, Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Selim Deringil, İtalya'dan Prof. Maria Antonie di Casola, İngiltere'den Prof. Selahi Ramodon - Samyel ve Mısır'dan Prof. Abdel Wohale Bekr son derece ilginç bildiriler sundular.
       Benim yönetmekten büyük onur duyduğum bu sempozyumda gün ışığına çıkarılan tarihi gerçekler düşündürücü, esindirici ve ibret vericidir...
       Kahire Konferansı'ndan 55 yıl geçti; ama bu olayı şu sırada anmamın belki de en yararlı yanı, Türk diplomasisinin, ülkenin en zayıf durumunda dahi, başarılı olabileceğini göstermiş olmasıdır. Tabii bunda Türkiye'nin şansı, o dönemde İnönü gibi güçlü bir devlet adamının işbaşında bulunmasıdır...
       * * *
       SEMPOZYUMDA belirtildiği gibi, Kahire Konferansı'nda İngilizler Türkiye'yi bir an önce savaşa sokmaya zorluyor, zaman zaman hırçın bir tavır sergiliyor, hatta aksi halde Türkiye'nin savaş sonrası dönemde kendi haline terkedileceği tehdidinde bulunuyordu... Amerikalılar ise - İngilizlere ters düşme pahasına - Türkiye'yi fazla sıkıştırmamaya, ona zaman kazandırmaya ve yumuşak davranmaya özen gösteriyordu...
       Türkiye'nin o günkü zayıf askeri ve ekonomik durumu ile savaşa katılması, ülke için bir felaket olacaktı. Bu durumda Türkiye ya Almanya'nın istilasına maruz kalacak ya da Sovyetler tarafından "kurtarılmak" bahanesi ile Moskova'nın nüfuzu alanına girecekti. İnönü bunun bilinci içinde, müttefiklerin baskısına karşı direndi. Bunu ustalıkla yaparken, zaman kazanmaya çalıştı. Aslında müttefiklerden yana bir tavır da ortaya koydu...
       Türkiye bir yıl sonra Almanya ile ilişkilerini kesti ve sonunda çarpışmaların bitmesine az kala, savaşa resmen katıldı. Böylece "galip ülkeler"in safında yer aldı ve BM'nin kurucu üyelerinden biri oldu...
       Bugün, geriye bakınca, Kahire Konferansı'nda Türkiye'nin aldığı cesur tavır sayesinde, savaşın dışında kalmayı nasıl başardığı daha iyi görülüyor. Ankara o zaman bunu yapamasaydı, Türkiye'nin hali ne olurdu?.. Aslında Avrupa'nın, Batı'nın hali de ne olurdu?
      
Bunun yanıtını İngiliz ve Amerikan panelistlerden aldık: Bu takdirde belki savaşın süresi kısalırdı; ama Batı, soğuk savaşa çok daha dezavantajlı durumda girerdi...
       Kısacası İnönü'nün Kahire'de, savaşa davete "evet" dememesi, Türkiye'nin olduğu kadar Batı'nın da yararına oldu.
       Bunun 55 yıl sonra açıkça ifade edilmesi, Türk diplomasisine verilen bir takdirname niteliğindedir...




Yazara E-Posta: s.kohen@milliyet.com.tr