Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ünlü Amerikalı gazeteci Seymour Hersh’un Türkiye’nin Suriye’deki kimyasal silah saldırısında parmağı bulunduğunu iddia eden yazısının tepkileri devam ediyor. Son olarak tanınmış İngiliz Ortadoğu uzmanı David Hirst’in “Independent” gazetesinde yayınlanan ve bu iddiayı destekleyen haber-analizi ile, konu uluslararası platformda gündemde kaldı.
Durup dururken ortaya atılan iddiayı kısaca hatırlatalım: Suriye’de 2013’te Guta bölgesinde 1300 kişinin trajik bir şekilde ölmesine yol açan kimyasal silah saldırısının Esad’ın ordusu tarafından değil, Suriyeli muhalif güçler tarafından kullanıldığı iddia ediliyor. Daha vahimi, bu güçlere kimyasal silahların temini konusunda Türkiye’nin yardımcı olduğu gibi çok ağır bir suçlama yapılıyor.
Ankara bu iddiaları kesinlikle yalanladı. Washington da iddiaların doğru olmadığını açıkladı.
Ama buna rağmen bu iddiaların etrafında Türkiye’yi töhmet altında tutan spekülasyonlar devam ediyor.
Aslında bu iddianın gerçek dışı olduğunu doğrulayan birçok güçlü argüman var. Türk hükümetinin böyle çılgın bir davranışta bulunmasına ihtimal dahi vermek, en büyük akılsızlık ve sorumsuzluktur.
İşte biz burada bu iddia hakkında yapılan spekülasyonları bir yana bırakıp, konunun “Türkiye hakkındaki dış algı” yönünü ele almak istiyoruz.
Sebep: Suriye politikası
Evet, son zamanlarda maalesef yakın dost veya müttefik ülkelerde bile, Türkiye algısında bir bozulma görülüyor. Türkiye yıllar boyunca “en güvenilir ülke” ve bölgesi için bir “rol model” olarak algılanırken, şimdi ortaya atılan en mantık dışı iddialar dahi, itibar görüyor, gündeme oturuyor.
Bunun nedenleri üzerinde durmak gerekir.
En önemli faktör, hükümetin izlediği Suriye politikasıyla ilgili. Ankara’nın Esad’ı devirmeye yönelik stratejisinde İslamcı unsurların da içinde yer aldığı muhalefete aktif destek vermesi, Türkiye’nin cihatçı gruplara da arka çıktığı veya göz yumduğu kanısını yaratmıştır.
Bu radikal grupların muhaliflere verilen desteğin dışında tutulması konusunda ABD ilk uyarılarını yaptığı ve bazı cihatçı grupları “terörist” listesine aldığı zaman, Ankara buna gerektiği kadar önem vermemişti. Hatta bazı yetkililer bu grupların terörist değil, direnişçi olduklarını söylemeyi ve Suriye’deki karmaşanın asıl sorumlularının “dış güçler” olduğunu öne sürmeyi tercih etmişlerdi...
Zamanla bu grupların kimlikleri, niyetleri, hedefleri belli olmaya başladıktan sonra, Ankara tehlikeyi sezdi ve tavrını ona göre düzenledi. Özellikle bu gruplar Türk sınıra yakın bölgeleri ele geçirip Türkiye’nin “yeni komşuları” oluncaya ve eylemlerini Türkiye içine taşıyıncaya kadar...
Güvensizlik emaresi
Halen dış ülkelerdeki Türkiye algısının bozulması, o dönemde izlenen politikanın ve bu arada demeçlerde kullanılan üslubun yarattığı kuşkuların ve güvensizliğin izlerini taşıyor.
O kadar ki günümüzde maalesef Hersh’un ve Hirst’in dile getirdiği iddialar -ne kadar saçma görülürse görülsün- ciddiye alınıyor. Hem de bütün yalanlamalara rağmen...
Tıpkı en son olarak sınıra yakın Keseb kasabasını ele geçirip ve halkın kaçmasına sebep olan cihatçıların Türkiye’den yardım gördüklerine dair ortaya atılan iddialar gibi...