Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yorum Kuşkusuz şu anda 2008'in gerçekten bunca yıllık Kıbrıs sorununa çözüm getirip getirmeyeceği öngörüsünde bulunmak, imkânsız.Ancak diplomatların bazı beklentiler ve umutlar içinde olması da sebepsiz değil.Güney Kıbrıs'ta önümüzdeki ay yapılacak başkanlık seçimlerinden sonra, Kıbrıs meselesinde yeni bir hareketlenme bekleniyor. Bu yönde şimdiden bazı hazırlıklar yapılıyor.Nitekim önümüzdeki günlerde BM'nin de daha aktif olarak devreye gireceği, Genel Sekreter'in adaya yardımcılarını göndereceği anlaşılıyor. ABD ve İngiltere de bu girişimlere destek veriyor.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Washington'da Bush yönetimi, New York'ta da BM Genel Sekreteri Ban ki Moon ile bu konuda yaptığı görüşmeler de, bu hazırlık çalışmalarının bir parçasını oluşturuyor. 2008 Kıbrıs için bir "çözüm yılı" olabilecek mi? Yılbaşından beri diplomatlar bu soruyu tartışıyorlar. Soruya kesin yanıtları yok, ama beklentileri var. Uzunca bir durgunluk döneminden sonra, Kıbrıs'la ilgili "müzakere süreci"nin Rum kesimindeki seçimlerin ardından yeniden başlayacağına kesin gözüyle bakılabilir. Ancak yeni müzakere sürecinin, yılbaşından beri duyduğumuz "2008, çözüm yılı olabilir" sözünü doğru çıkarıp çıkarmayacağı belli değil. Bir temenni olarak gerçekleşmesi arzulanan bir hedef. Hatta bunun, Kıbrıs sorununun müzakere yoluyla halli için son fırsat olduğu dahi söylenebilir.Tersinden alırsak, bu yeni süreçte anlaşmaya varılmazsa, adanın bölünmüşlüğü kalıcı olur, fiili statü daha da pekişir ve bundan artık dönüş olmaz. Daha açık bir deyişle, 2008 için öngörülebilen gelişme şudur: Ya çözüm, ya taksim!..Türk tarafı bu mesajı bütün dünyaya net olarak vermeye başladı. Son olarak Ankara'da gerçekleşen Gül-Talat görüşmesinden sonraki beyanlar, bunu açıkça ortaya koydu.Bu durumu ABD'den BM'ye kadar, Kıbrıs'la ilgili herkes görüyor. Dahası var, Kıbrıs Rum kesiminde de, bu gerçeği kabul eden aktif veya emekli politikacıların ve yorumcularının sayısı da artıyor.Tabii yeni sürecin akıbetini belirleyecek olan başlıca faktör özellikle Güney Kıbrıs'taki seçimlerin sonucudur. Papadopulos ile iki önemli rakibi -Hristofyas ve Kasulides- arasında çözüm konusunda hatırı sayılır farklar vardır. Son fırsat Papadopulos'un yeniden seçilmesi, -her ne kadar kendisi "alternatif, yeni öneriler ve girişimler planladığını" söylüyorsa da- pek umut verici sayılmayacaktır. Bir şekilde müzakere süreci gene başlayabilir, ama onun bilinen görüşleri ve hedefleri dikkate alınırsa, ilerleme kaydetmek mümkün olmaz. Hristofyas için de açıkçası çok büyük beklentiler yok; ama gene de bir umut payı verilebilir.Meselenin özü şudur: Rum tarafı, temelde Kıbrıs'ı, iki toplumlu ama üniter bir devlet olarak görmek istiyor. Türk tarafı ise, Talat'ın geçen gün BRT'deki söyleşisinde belirttiği gibi, çözümü "iki kurucu devletin eşit statüde birleşmesi" şeklinde öngörüyor.Adadaki realite ve uluslararası konjonktür (Kosova ile ilgili gelişmeler dahil) Rum tarafının hâlâ eski görüşleri ve pozisyonları üzerinde ısrar etmekten vazgeçmesi zamanının geldiğini gösteriyor. Etkin ülkelerin ve kuruluşların Rum liderini bu yönde ikna etmeye çalışması gerek. Yoksa ne olacağı belli. Dün uluslararası Kriz Grubu'nun (ICG) yayımladığı raporda belirttiği gibi anlaşma olmazsa, bölünmüşlük kalıcı olur... Diğer bir deyişle, "ya çözüm, ya taksim"... skohen@milliyet.com.tr Yeni durum