Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bu yazıyı yazarken, ABD’deki ara seçimlerin sonuçları henüz kesinleşmiş değil; ama bütün işaretler Demokratların 475 sandalyeli Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu Cumhuriyetçilere kaptırdıkları, Senato ve eyalet meclislerinde de bir hayli kan kaybettikleri yönünde.
Bu Başkan Barack Obama ve başında bulunduğu Demokrat Parti için ciddi bir darbe. Diğer bir deyişle bu ara seçimdeki trend halkın geniş bir kesiminin Obama’ya artık eskisi gibi güvenmediğini ve destek vermediğini gösteriyor.
İki yıl önce Obama’nın “Değişim” sloganıyla iktidara gelmesi, ABD’de ve bütün dünyada büyük umutlar, yüksek beklentiler yaratmıştı. Ara seçimlerin sonucu Başkan’ın ekonomide, sosyal alanda ve dış politikada attığı adımların toplumun muhafazakâr kesimindeki Cumhuriyetçileri olduğu kadar, kendisine destek vermiş olan daha liberal kesimleri de düş kırıklığına uğrattığını gösteriyor.
* * *
Obama yönetiminin eski popülaritesini kaybetmesinin başlıca nedeni kuşkusuz, ekonomik krizin -alınan tüm tedbirlere rağmen- yarattığı büyük tahribattır. Obama’nın küresel kriz döneminde işbaşına gelmesi, belki de onun talihsizliği...
Obama dış politikada da yeni fikirlerle işe başladığı halde (Ortadoğu’da olduğu gibi) ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabildi.
Obama şimdi kendi politikalarına karşı çıkan daha muhafazakâr bir Kongre ile çalışmak zorunda kalacak.
Türkiye açısından bu, ABD ile ilişkilerde zaman zaman ciddi sıkıntılar yaratacak. İran ve İsrail konularında zaten Türkiye’ye karşı bozuk çalan Kongre, şimdi yönetimi daha ağır baskı altında tutacak. Örneğin Türkiye’ye silah satışlarında sorun çıkarabilir. Ermeni soykırım tasarısı yeniden gündeme gelebilir. Yönetimin atadığı yeni büyükelçinin onaylanması işlemi bloke edilebilir.
Kısacası bu seçimlerden sonra Obama için daha zor bir dönem başlıyor. Türkiye için de...

Haberin Devamı

AB ile al-ver
Türkiye-AB ilişkilerinde en kötü senaryo, AB’nin önümüzdeki ay Türkiye’nin Kıbrıs Rumlarına limanları açmaması halinde, katılım müzakerelerini kesmesi, yani süreci askıya almasıdır. Gerçi müzakereler çok yavaş ilerliyor -hatta hiç ilerlemiyor- ama sürecin askıya alınması, ilişkileri koparabilir.
Fakat böyle bir senaryo gerçekleşmeyecek. Sürecin devamını sağlayacak bir formül bulunacak. Yetkili bir AB kaynağına göre bu konuda yoğun çalışmalar yapılıyor.
Aslında Türkiye, yılsonuna kadar verilen mühlet içinde limanları açmak için AB’nin de KKTC’ye karşı uyguladığı ambargoya son vermesini, onunla direkt ticaret yapmasını şart koşmuştu. Avrupa Parlamentosu’nun Hukuk Komisyonu bunu reddetti; ama anlaşılan Ankara ile Brüksel arasında hem limanların açılmasını, hem doğrudan ticaretin başlamasını sağlayacak bir formül üzerinde temaslar yapılıyor.
* * *
Bu nasıl bir formül olabilir? Türkiye başta bir veya iki limanını açabilir. AB de direkt ticaret için Ercan havaalanını kullanabilir. Bu gerçekleşirse, Rum yönetiminin de Türkiye-AB müzakerelerinde bazı fasıllar üzerinde koyduğu engeli kaldırması gerekir. O da bütün paketin değil, fasılların bir kısmının müzakeresine yeşil ışık yakabilir.
Şimdi bütün bu temaslar BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Türk ve Rum lideriyle yapacağı görüşmelere yakın bir tarihe rastlıyor. Bu da kuşkusuz tesadüf değil.
Kıbrıs meselesinde ilerleme ve normalleşme, Türkiye-AB ilişkilerine de aynı olumlu havayı getirebilir. Hoşa gitsin veya gitmesin, gerçek şu ki, ikisi arasında bir nevi al-ver ilintisi var...