Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik'in deyişi ile, Türkiye'nin önündeki yol "yokuş yukarı". Büyük çaba gerektiren, zor ve yorucu bir yol...
       İnsan haklarından sorumlu Bakan dün bu terimi, "Milliyet"teki sohbetinde, daha çok AB'nin Helsinki zirvesi sonrası dönem için kullandı. Türkiye'nin adaylığının gerçekleşmesi halinde, gerek yasal düzenlemeler, gerekse uygulama alanında, asıl işin o zaman başlayacağını söyledi.
       İrtemçelik'in değindiği "yokuş yukarı", sadece AB adaylığı dönemi ile ilgili değil. Aynı durum, Öcalan'ın idamı kararının gündeme getirdiği Avrupa sözleşmelerine uyma konusu ile de ilintili.
       * * *
       BAŞARILI bir diplomatik kariyerden bu yılın başlarında aktif politikaya geçen ve milletvekili seçildikten sonra hükümette şimdiki görevine atanan İrtemçelik, Helsinki zirvesi konusunda iyimser. "İsveç engeli"nin de aşılması umutlarını güçlendiriyor. Ancak "Yunan faktörü"nde hala belirsizlik var. Malum: Yunanistan Ege ve Kıbrıs konularında bazı koşulların yerine getirilmesini AB ortaklarından istiyor. Yani adaylığın gerçekleşmesi halinde, Türkiye'nin bu şartları yerine getireceğine dair diğer AB üyelerinden bir nevi güvence talep ediyor.
       Bu noktadan hareketle Bakan şöyle diyor: "Helsinki'de AB aslında kendisi ile ilgili karar verecek." Yani bu karar bir yandan "Yunanistan'ın Türkiye'ye nasıl baktığını" diğer yandan da AB'nin "kendisini ne ölçüde aşacağını" gösterecek.
       Türkiye'nin eşit şartlarla adaylığının gerçekleşmesi, Türkiye'yi "yokuş"un başına getirecek. Ve o andan sonra Türkiye'nin AB standartlarına ulaşması için epey zorlanması gerekecek. Özellikle insan hakları ve demokrasi alanında... Örneğin partilerin kapatılmamasından, işkence uygulamalarına kadar çeşitli konularda...
       Bakan Türkiye'nin çağdaş bir ülkenin gerektirdiği bu işleri "AB ile veya AB'siz olarak" mutlaka yapması gerektiğini belirtiyor ve şöyle diyor: "AB'nin içinde bir an önce bunları yaparsak daha iyi olur. Aksi halde zaman kaybederiz... Ama her halükarda Türkiye'nin önümüzdeki dönemde (yani yokuş yukarı tırmanırken) yapmaması gereken bir şey varsa, o da hiçbir şey yapmamaktır!.."
       * * *
       İNSAN haklarından sorumlu bir yetkili olarak Türkiye'nin eksiklerini ve yetersizliklerini açıkça söyleyen İrtemçelik, Bakanlar Kurulu'nun bir üyesi olarak da, Öcalan'ın idamı konusunda aynı açıklıkla konuşuyor.
       Dediği şey şu: Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne hukuken uyma zorunluluğu olmasa da, "Avrupalılık ruhu" bakımından Avrupa Konseyi'nin genel eğilimine ve idam cezasını kaldıran sözleşmeye uyması gerekir... Bu duygu ortamında soğukkanlı ve sabırlı davranmak, olaya iç ve dış ihtiyaçlara göre akıl penceresinden bakmak gerekir... Önemli olan, Öcalan'ın Türkiye'ye daha fazla zarar vermesinin önlenmesidir...
       Kısacası İrtemçelik, prensipte idama zaten karşı olduğunu anımsatarak Öcalan'ın idamının Türkiye'nin çıkarlarına hizmet etmeyeceği mesajını veriyor.
      
Eğer Avrupa Mahkemesi devreye girecekse, bir buçuk - iki yıllık bir bekleme süreci gerekebilir. Bakan bunun Avrupa'nın Türkiye'ye müdahalesi olarak görmemek gerektiğini savunuyor ve "Avrupa Konseyi biziz. Onlar bizim üstümüzde değil. Egemenliğimizin içindeler. Biz onların bir parçasıyız" diyor.
       Bunun anlaşılması ve benimsenmesi zor. Ama Türkiye bugün böyle bir kavşaktadır artık...


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr