Şebnem Burcuoğlu

Şebnem Burcuoğlu

sebnem.burcuoglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Frozen’ın (Karlar Ülkesi) Elsa’sı, altı yıl sonra yeniden karşımıza çıktığında “Kraliçe aradığı aşkı halen bulamamış” dedik. Peki ya bu kız gerçekten aşkın peşinde koşmuyorsa?

The Crown” dizisinin üçüncü sezonu Netflix’ime düştüğünde kendime yeniden şunu sordum, “Kralsız kraliçe olunur mu?” Aslında bal gibi de olurdu. Prens, kraliçenin yakasını bir türlü bırakmıyordu, tahtın keyfini kadına rahatça yaşatmıyordu. Ne uğruna? Tahtın sahibi kendisi olamadığı için, tüm güç bir kadında toplandığı için. Anladık ki Kraliçe Elizabeth de severek/sevmeyerek, sırf yareni yanında olsun diye adamı bir ömür hoş tutmaya çalışmıştı. Peki buna değmiş miydi?

“QUEER” KRALİÇE

İşte bu sorunun cevabını dünya genelinde üç yüz elli milyon dolarlık hasılatla açılış yapan Frozen 2 verdi bize. 2013’te vizyona giren ve toplamda bir milyar iki yüz yetmiş milyon dolarlık gelirle tarihte en fazla hasılata ulaşan animasyon filmi unvanını alan Frozen’ın kraliçesi Elsa’nın aşk hayatının ne yöne gideceğini feci şekilde merak ettik ve fakat ikinci filmde hiçbir yöne gitmediğini gördük. Kraliçe de olsa bir kadının ille ki aşka düşmesi, sevdiğinin peşinden sürüklenmesi, evliliği, çocuk yapmayı hayal etmesi gerekirken Elsa bize ters köşe yaptı. Bunun üzerine, onu “queer” diye tanımladılar. Yani heteroseksüel olmayan, homoseksüel olması da şart olmayan ve azınlıkta kalan cinsiyet ve cinsel yönelimlerin hepsini içine alan şemsiye bir terimle. Anne ve babası, Elsa küçük yaştayken kızlarının süper güçlerini saklamaya çalıştıklarından dendi ki “Kızlarının cinsel kimliğini sakladılar”.

Kralsız kraliçe olunur mu



BU KIZ KİMİ SEÇECEK?

Bence hiç de öyle değildi. Kahraman bir kadının baş rolü aldığı animasyonda ilk defa aşkın ve evliliğin asla birinci planda olmadığına şahitlik yaptık; “Kız onu mu seçecek, bunu mu seçecek” sorusundan ziyade, “Baş koyduğu yolda nasıl ilerleyecek?” sorusuna odaklandık. Onu bir kalıba sokmaya çalıştılar ama sokamadılar. Fena mı oldu? Bir kere de başka bir noktaya odaklandık; Elsa’nın cinsel kimliği, iç dünyası kendine kaldı, ön plana çıkarmak istediklerini gördük.

RAHAT BIRAKIN ELSA’YI

Elsa’yı bir aşk eksenine yerleştiremediklerinden bu sefer dediler, “Elsa ve kız kardeşi Anna arasında öyle güçlü bir aşk var ki, Elsa bu bağ ile zaten tatmin oluyor”. Hı hı. Tabii. Kesin. Neyse ki animasyon ekibi aşka susayanları da unutmadığından Elsa’nın aşk delisi kız kardeşi Anna, karşısına ilk çıkan adama aşık oldu, onunla birlikte maceradan maceraya sürüklendi. Yükselen sesler az da olsa kısıldı. Bakın demiyorum ki bu zamanda aşk meşk yalan oldu. Sadece şunun altını çiziyorum, bir kadın için aşk, öncelik olmayabilir. Bu duyguyla barışmanın ve Elsa’yı rahat bırakmanın vakti geldi derim.

Farkındaysanız özellikle son dönemde ekrandan bir ses yükseliyor: kendi kendine yetebilen, güçlüklerin üstesinden tek başına gelen kadınların sesi. İşte Elsa da bence bunlardan biri.

Haftanın güzellikleri

THE IRISHMAN: Netflix’in Robert De Niro, Al Pacino ve Joe Pesci üçlemesinin galası TV gösteriminden üç gün önce Kanyon’da yapıldı. Dev bir kırmızı halı, sağlı sollu klasik otomobiller arasından yürüyerek salona ulaştığımızda bizi “Muhteşem Gatsby” tadında bir müzik grubu karşıladı. Bu zamana kadar katıldığım en renkli galaydı.