Tolga Şardan

Tolga Şardan

tsardan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Suruç ve Ceylan- pınar’da birbiri ardına yaşanan iki olay, Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde “kırılma noktası” oluşturdu.

Önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, çözüm sürecinin fiilen sona erdiğini açıkladı. Hükümet, terörle mücadelede pozisyon değişikliğine giderek PKK ve IŞİD’e karşı bakış açısını değiştirdi.

Operasyonların başlaması ve her gün yaşanan terör eylemleri kamuoyunda “90’lara dönüş mü oluyor?” kaygısının başlamasına neden oldu.

Bölgede de çarpıcı gelişmeler var.

Suriye’den başlayan göç sonrasında Türkiye’nin en kritik kentleri arasında yer almaya başlayan Şanlıurfa’ya son olarak geçen yıl Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde gitmiştim.

Haberin Devamı

Aradan geçen bir yılda -belki Suruç ve Ceylanpınar olaylarının etkisiyle- büyük değişim olmuş.

İki valinin etkisi

Öncelikle kentte “iki valinin varlığı” algısı var. Geçmişte, Diyarbakır ve bölge illerindeki kent valisi ile OHAL Bölge Valisi uygulamasının benzeri Şanlıurfa’da yaşanıyor. Kentte görev yapan bürokratlar, zaman zaman kentin valisi İzzettin Küçük ile siyasete atılarak AKP’den Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen bir önceki Vali Celalettin Güvenç arasına sıkışmış durumda. Küçük ile Güvenç’in etki ve yetki mücadelesi kendisini hissettiriyor.

Sokaklarda geçmişte görmeye alışık olunmayan zırhlı polis ve askeri araçlar, şimdilerde sık sık kentin işlek cadde ve sokaklarında ring ya da sabit nokta görevi yapıyor.

Yine benzer biçimde, yaşanacak ani olaylara karşı polisin TOMA’ları ve çevik kuvvet polisleri ana noktalarda görev almaya başladı.

Kentin sivil ve askeri üst yöneticilerinin korunması uygulamaları, yakın geçmişte Diyarbakır ve bölge kentlerindeki koruma uygulamalarını aratmıyor.

Suruç ve Ceylanpınar’da yaşanan ve birbirlerine karşıt gruplarca gerçekleştirdiği iddia edilen iki eylemin yarattığı psikolojik ortam ürkütücü.

Kentte sakallı olarak dolaşan gençlerin IŞİD’çi, esmer olup Kürtçe konuşanların ise PKK’lı olduğu algısı hüküm sürüyor.

Devletin, bu profildekilere bakışı da ne yazık ki farklı değil.

Tehlikeli fısıltılar

Haberin Devamı

Gerek kentin turistik yapısı, gerekse iklim koşulları nedeniyle gece geç saatlere kadar sokaklarda yaşayan halkta “terör” tedirginliğini görmek mümkün. Özellikle kent dışından gelen yabancılara karşı “mesafeli duruş” görülüyor.

Her terör ortamının beslendiği “fısıltı gazetesinin” etkinliği kent yaşamı üzerinde etkin.

Kentte bulunduğum süre içinde bu durumla ilgili yaşanan örneklerden birisi şöyleydi: Belediye otobüsünde tabancalı olarak yakalanan bir kadının canlı bomba eylemcisi olduğu bilgisi bir anda dalga dalga yayıldı. Oysa canlı bomba denilen kadın, bir evden hırsızlık yaparken çaldığı tabanca ile otobüste yakalanmıştı. Fısıltı gazetesinin yaratacağı tahribat kolay tamir edilemez.

1990’lı yıllarda Mardin - Şırnak - Batman’a ulaşmak isteyenlerin ilk durağı olan Diyarbakır Havaalanı’nda gazetecileri özel olarak şehir dışına götürmek için taksiler beklerdi.

Dolar üzerinden gerçekleşen bu kiralamalar, pek çok taksicinin geçim kapısı olmuştu. Benzer biçimde, Şanlıurfa’da da taksicilerin rayici yoğun talep nedeniyle yükselmiş durumda.

Haberin Devamı

Şanlıurfa’da gördüklerim, 1990’lı yılların başlarından itibaren sık sık gittiğim Diyarbakır’daki gördüklerimi hatırlattı.

Müdürün çıkışı

Ceylanpınar’da uyurken öldürülen iki polisin cenaze töreninde konuşan Şanlıurfa Emniyet Müdürü Eyüp Pınarbaşı’nın konuşması çeşitli çevrelerde büyük ses getirdi.

“Hamasi nutuk” söylemi yerine sert tanımlamalar yapması Pınarbaşı’nı bazı kesimlerin hedefi haline getirdi.

Pınarbaşı’nın konuşmasını, içinde bulunduğu psikolojik durumla değerlendirmek gerekir.

Pınarbaşı’nın bu çıkışı, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir’in şehit cenazesinde yaptığı çıkış kadar anlamlıdır.

Hatırlanacağı üzere, Menzir’in konuşmasıyla büyük siyasi kriz yaşanmış, koalisyon hükümeti düşme noktasına gelmişti.

Konuşması gerekenlerin konuşmadığı bir ortamda Pınarbaşı’nın bu sözlerinin iyi okunması lazım.