Sınır ticareti adı altında trilyonların nasıl hortumlandığı ortada. Hem de resmi uyarılara rağmen... Maalesef
devlet taa 1997'den beri Gaziantep - Kilis'te dönenlerin farkında... Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Teftiş Kurulu'nca 1998 yılında hazırlanan raporda
muz ve
pirinç ithalindeki kepazelik ayrıntılarıyla anlatılıyor. Ve bugün hesap sorulan
Yasin Altınbaş ile birlikte 20 firmanın adı veriliyor. Üstüne üstlük sınır ticareti adı altında süren 'rezilliğe dur denilmesi' için
Dış Ticaret Müsteşarlığı da bilgilendiriliyor. Sonuç?.. Soygun aynen sürüyor... Yazık... Aslında süren operasyonun o kadar ayağı var ki... O nedenle
paraşüt yerine
ahtapot demek daha doğru...
'Soygunu durdurun'
Gümrük Müfettişi
Mehmet Eryılmaz, Karkamış, Akçakale, Öncüpınar gümrük kapılarındaki soygunu tek tek saptamış... Suriyeli diye yutturulan Kıbrıslı firmayı, malların ABD'den geldiğini, 20 firmanın adını, hatta bu yolla devletin uğradığı vergi kaybını dahi rakamlarıyla dökmüş... 14 Mayıs 1998 tarihli raporunun son bölümünde de aynen şöyle diyor:
"Bu durum nedeniyle; Sınır ticaretine konu olacak eşyanın komşu (sınırımız olan) ülke menşeli olması ve sınır ticaretinin bu ülkeler menşeli ürünlerle sınırlı olması, Gerekli bulunan ve şüphelenilen hallerde gümrükçülerle menşe belgesinin ibrazının istenebilmesi, Sınır ticaretinin ihlali ve bu yolla ihraç edilen eşyaların bölge dışına çıkarılması durumunda müeyyide uygulanması ve uygulanılacak müeyyidelerin açıkça belirtilmesi, Hususlarında gerekli mevzuat değişikliklerinin süratle yapılmasının zorunlu olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle raporumuzun bir örneğinin Dış Ticaret Müsteşarlığı'na gönderilmesinin uygun olacağı mütalaa edilmektedir."
Kısaca; 'Ey Ankara uyuma da önlem al' diyor.
Kimin umurunda?
Müfettişin uyarılarını dikkate alan
Gümrük Müsteşarlığı, bir yıl sonra (26 Ağustos 1999) Dış Ticaret Müsteşarlığı'na mevzuattaki boşlukların giderilmesi için yazı yazıyor. O günden bu yana değişen bir şey yok... Zaten atı alan da Üsküdar'ı çoktaaan geçmiş...
Daha da vahimi var... Onu da üst düzey bir gümrük yetkilisi şöyle anlatıyor:
"Sorunun temelinde
Dahili İşleme Rejimi var. Yani sınır ticareti kapsamında Türkiye'ye girip işlendikten sonra çıkması gereken malların takibi... Bugün yetki Dış Ticaret Müsteşarlığı'nda... Ama yeni Gümrük Kanunu hazırlanırken iki müsteşarlık arasında aylarca süren tartışma konusu olmuştu. Gümrük takip yetkisinin kendisinde olmasını istedi. Gerekçesi de Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın taşra teşkilatının olmaması idi. Onlar ise ihracatçı birliklerince bu işi yürüteceğini söyledi. Ve de öyle oldu. İhracatçı birlikleri kim? İhracatçıların oluşturduğu bir müessese. Çalışanın maaşını da devlet değil, ihracatçı ödüyor. Sonuçta; ihracatçının getirip işledim ve ihraç ettim kaydının denetimini de bunlar yapıyor!.."
Tam komedi... Dahası var; muzların geliş amacı ne? Sarartma... Mevzuat gereği binlerce ton muzun sarartılıp yeniden Suriye'ye gönderilmesi şart. Bilenler ise muzun böyle bir işlemin hemen ardından piyasaya sürülmesi gerektiğini söylüyor. Bu alış - verişte olası mı?..
Dedik ya tam komedi... Ve de o kadar çok ayaklı ki...
Muayene işkencesi
Kuyruk - çile sadece hastane kapılarında değil, motorlu araç kontrollerinde de var. Ne yaparsan yap (Vali Yardımcısı Bülent Karaçöl tebdil - i kıyafet baskın gerçekleştirmişti) trafik muayene istasyonları düzene girmiyor. Komisyoncuya avanta vermezsen işin iş... Normal yöntemle şansını deneyen Prof. Dr.
Mahmut İhsan Özgen, yaşadıklarını anlatıyor:
"1993 model otomobilimi Zeytinburnu'daki muayene istasyonuna götürdüm. Sıram geldiğinde maliye memuru, bilgisayarın düğmesine bastı, vergilerinin ödenmemiş olduğunu söyledi. Yedi yıldır ödediğim makbuzları gösterdim. Bu defa da 'Otomobilinizin kaydı yok, yerinde kamyon görünüyor' dedi. Sonuçta aracımın periyodik kontrolünü yaptıramadım.
Maliye Bakanı ve
İstanbul Defterdarı'nı göreve çağırıyorum..."
Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr
