S32>Felaketten ders almak!..
Türkiye'nin yoğun gündemi
deprem korkusunu hepten unutturdu. Korkuyu atmak iyi de ya önlemler? Geçen 7 - 8 ayda ne yapıldı? Bayındırlık Bakanlığı, İstanbul Valiliği, Belediye Başkanlığı ilk günkü kadar duyarlı mı?..
Doğruyu söylemek gerekirse
hayır. İşi ciddiye alan sadece bilim dünyası Zaten onlar 17 Ağustos öncesi de böyle düşünüyorlardı...
Örneğin; Prof. Aykut Barka, hala İstanbul - Bolu - Düzce arasında mekik dokuyor. Kar nedeniyle izlenemeyen kırıkları tespitle uğraşıyor. Bir başka gelişme de uluslararası bilim dergilerinde yayımlanan makaleler... Bu ne anlama geliyor,
Barka'dan dinliyoruz:
"Bir anlamda 7 - 8 aydır söylenenlerin bilimsel teyidi. Çıkıp televizyonda konuşmak yetmiyor. Söylediğin doğruysa, uluslararası bilim tarafından kabul edilmesi gerekiyor. Buna göre; riskin varlığı kabul gördü, lafta olmadığı kanıtlandı. Risk olmadığını söyleyenlerin de aynı yolu seçmesi lazım."
Yani 30 yıl içinde deprem olacak?
"Evet hesaplar onu gösteriyor. Olma olasılığı yüzde 62."
Peki ne yapıyoruz?
Barka, gelişmeler hakkında İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı'na sürekli bilgi verildiğini, Başbakan
Bülent Ecevit'le yeniden görüşme durumu olabileceğini belirtiyor.
Veriliyor da dikkate alınıyor mu?
"Fazla yapılan bir çalışma yok. Belediyenin
mikro zoomlama ve
bina envanteri konusunda Japonlarla bir girişimi var. Hedef zeminleri semt bazında depreme göre sınıflandırmak."
Açıklanan yerler var?
"Bu çalışmalar yapılmadan semt adı verilmesi doğru değil. Sadece emlak piyasasını öldürür. Bakın
Ataköy'e; belki yüzde 80'i sağlam ama; herkesin dilinde. Bu sorumluluk işi mi? Söylemeyince de sorumsuz profesör oluyorsunuz. Sanki benim Ataköy'de 20 tane dairem var."
Neden gecikti?
Barka'ya göre tek neden
bürokrasi... Sistemin çalışmamasından yakınan profesör, devam ediyor:
"Kimseyi kötülemek istemiyorum ama; devletin içinden bir adam çıkıyor 'bu ne' deyip, durdurabiliyor. Bu çalışmalarda
riskin resmi çıkacak. Şimdi ise herkes kafadan atıyor, oturduğu yerden sallıyor. Vatandaş apartmanında mikro ölçekte zemin etüdü yaptırıyor. Aslında ilk önce makro ölçek ortaya konulmalıydı."
Tersten mi başladık?
"Elbette, bunları planlamak gerekir. Ama benim yapacak halim yok. Medya artık bizleri bırakıp devlete yönelmeli."
Sonuç?
"Depremden iyi not aldık diyemeyiz. Binlerce insan öldü, 15 - 20 milyar dolar zarar var. Bundan ders alıp, ev ödevimizi doğru yapmamız gerekmez mi..."
Herkes aldık diyordu?
"Aldık da ne yapıldı? Ders almak lafla olmuyor. Bence herkesin fay nereden geçti, tek mi çift mi tartışmasını bırakıp, İstanbul'un riski nasıl azaltılırın üzerine gitmesi gerekir..."
Sağlık Bakanı Osman Durmuş imzasıyla 9 Mayıs 2000 tarihinde bir genelge yayımlandı. Buna göre; hastane ve diğer sağlık hizmetlerinin bahçelerine bakanlık izni almadan 'bina, sundurma, garaj, danışma, kömürlük, kantin, havuz' yapmak kesinlikle yasak...
Hoppala; onca sağlık sorunu varken bu da nereden çıktı? İşte genelgenin gerekçesi:
Efendim, Cebeci'deki Ankara Hastanesi'nin bahçesinde 75. yıl Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi var. Tam bir yıldır faaliyette. İyi, güzel... Ancak bahçedeki bu hareketliliğe geçenlerde bir yenisi eklenmiş. Hastanenin ana giriş kapısına bir gecede kantin kondurulmuş. Aynen eski gecekondular örneği. Giriş - çıkış alt üst olmuş, kavgasız gün geçmiyor. Üstüne üstlük kantin işleticisi gelen - giden araçtan haraç alıyor. Durumdan yakınmayan yok ama; kimsenin gıkı çıkmıyor. Çünkü
kantinkondu'nun Bakan Bey'in talimatıyla yapıldığı kulaktan kulağa fısıldanıyor. Sonunda bu, Osman Durmuş'un kulağına da gidiyor. Bakan Bey soluğu hastanede alıyor. Başhekimi, müdürü çağırıp soruyor? Yanıt daha da komik; 'Sizin talimatınız denildi.'
Kim dedi, nasıl dedi? Yazılı bir belge var mı ya da sözlü diyalog... Yok. Uzatmayalım; işin altından
mafya çıkıyor. Kantinkondu yapıldığı gibi bir gecede kalkıyor, ilgililer hakkında da soruşturma açılıyor.
Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr
