Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Siyaset bilimciler ve kamuoyu araştırma şirketlerine göre; Türkiye’deki seçmenlerin yüzde 30-35’i, azami 40’ı mezhepsel ve ideolojik nedenlerle oy kullanıyor. İktidarı belirleyen yüzde 60’lık çoğunluk ise gündelik yaşam ve cebine bakarak karar veriyor. Bunu belirlerken de şu iki detaya dikkat ediyor:
- Bu parti bana ne kadar dokunuyor, kötü günümde ne kadar yanımda?
- Ben bu partiye güveniyor muyum, dediklerini yapar mı?
Yani Türkiye’de seçmen davranışını belirleyen ana tema ideoloji değil... O nedenle de seçim kazanmak için sokaktaki insanı yakalayacak, umut verecek somut projeler ve söylemler şart...
Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün “yaşanacak bir Türkiye” sloganıyla açıkladığı 200 sayfalık seçim bildirgesi de işte tam bunlarla örtüşür nitelikteydi. Özellikle de birinci madde yani “bu parti bana ne kadar dokunuyor” açısından. Çünkü bugüne kadar seçim bildirgelerinde daha çok siyasi ve soyut söylemlere ağırlık veren CHP Ecevit’ten bu yana belki de ilk kez sokaktaki insana, direk dokunan mesajlarla yeni bir sayfa açtı. Daha doğrusu oldukça iddialı ve somut projelerle uzunca süredir unuttuğu, “Halk Partisi” olma yoluna girdi. Ve iktidar yolunu açan oy alamadığı kesimleri hedef kitlesine koydu. Bunun işaret fişeği de Kılıçdaroğlu’nun, genç-yaşlı,çalışan-emekli, işçi-işşiz, kayıt dışı- merdivanaltı çalışan, borçlu-borçsuz, öğrenci-öğretmen, köylü-kentli gibi orta sınıfa yönelik yaptığı geniş girizgahla geldi ve sonrasında da vaatler sıralandı. Bunlar arasında 11 milyon emekliye
iki ikramiye ve 17 milyon yoksula gelir gibi net mesajların yanı sıra, iktidar değişirse “istikrar bozulur” korkusuyla AKP’ye oy veren milyonlarca kredi ya da kart borçlusu ve mağdurunun sorunlarına neşter vuracak çözüm önerileri de vardı. Bu haliyle bakıldığında da projeler hem Özal’ın “orta direk”diye adlandırdığı orta gelirlilere hem de sosyal demokratların geleneksel yoksul sınıfına dönüktü. Kılıçdaroğlu’nun çözüme dönük “ilk 100 gün”, “bir yıl” planlamaları ve “4 yılık yetki istiyorum” sözleri de bir zamanların Süleyman Demirel’inden alıntı havasındaydı...
Şimdi de gelelim iktidarı belirleyen yüzde 60’lık çoğunluğun davranışını belirleyen ikinci detaya,yani “Ben bu partiye güveniyor muyum, dediklerini yapar mı”konusuna;
Yukarıda da vurguladığımız gibi ana muhalefetin 7 hazirana dönük toplumun çeşitli kesimlerini ilgilendiren bu vaatler, projeler çok güzel, çarpıcı ancak bunun oya dönüşmesi için yapılabileceğine dair, vatandaş üzerinde “güven” tesis edilmesi gerekiyor. Yoksa bunlar söylendiğiyle kalıyor. Nitekim CHP’nin 2011’deki Aile Sigorası da çok önemli bir projeydi ve oya dönüşebilirdi.Ama program açıklandıktan sonra yapılan tv programlarında ve açıklamalarda CHP’li yetkililer nasıl yapılacağı ya da kaynağın nereden bulunacağı konusunda tatminkar bilgi veremedikleri için sandıkta bekledikleri sonucu alamamışlardı. O nedenle önümüzdeki 48 günlük süreçte CHP’nin Selin Sayek Böke,Zekeriya Temizel, İlhan Kesici gibi yeni ekonomik kadrosu ve eski ağır toplara bu projelerin nasıl hayata geçerileceğini anlatma,halkı inandırma konusunda önemli görevler düşüyor.
Açkçası sokaktaki insanda “Bu adamlar bu söylediklerini yapar” algısının oluşması lazımki sandığa yansısın...