Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ağustos ayının 23’ünde CHP İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın’a “Adaylık düşünceniz var mı?” diye sorduğumda aramızda şu diyalog geçmişti:

“Siyasetçiyim, tabii ki milletvekili olarak hizmet vermek isterim ama bu Genel Başkan’ın takdiri. Şu anda İstanbul İl Başkanlığı’nda görevlendirildim. Yeni bir görevlendirme olursa onun gereğini yaparım.

- Böyle bir olasılık var yani.

Bilmiyorum, ben görevlendirilen kişiyim.

- Ama kafanızda var

Hiç aklımdan çıkmadı, hep var...”

O günden bu yana net bir gelişme olmadı. Biz de aynı soruyu Karayalçın’adün bir kez daha yönelttik. Yanıt öncekinden farksızdı, daha doğrusu yine fluydu:

Haberin Devamı

“Size söylediğim noktadayım. İl başkanı olarak görevimin başındayım. Tabii ki milletvekili olmayı isterim ama bir görev verilirse bu söz konusudur yoksa görevimi büyük bir memnuniyetle yapıyorum.”

Yani karar Genel Başkan’ın...”

Karayalçın’adün kendi adaylık durumu dışında CHP’nin İstanbul’da nasıl bir seçim kampanyası yürüteceği ve hedeflerini de sorduk. Bu konuda gelen yanıtlar ise somut ve oldukça iddialıydı:

“İstanbul’da hedefimiz bir milyon yeni oy almak. 7 Haziran’da 2 milyon 400 bin dolayında oy almıştık. Şimdi bunun üzerine bir milyon daha eklemek için çalışıyoruz. Bunun içinde mahalle odaklı bir çalışmayla ilçe örgütlerine hedefler koyduk. Kadın kollarımız ise 7 Haziran öncesi koyduğumuz, ancak sitelere giriş yasağı nedeniyle yarısını gerçekleştirebildiğimiz 4 milyon konutun kapısını çalma hedefine odaklandı. Buna dönük olarak da ‘komşuluk toplantıları’ adıyla örgütlenmeler yapılacak. Miting yapıp yapmama konusunda ise net bir karar yok. 1 Kasım seçiminde partimizin 7 Haziran’a göre çok daha güçlü bir noktaya geleceğini görüyorum.”

Özetle, Karayalçın’ın flu bıraktığı ilk sorunun yanıtı CHP’nin bugünkü MYK ve PM toplantılarında netleşecek. Seçime dönük iddialı ve net yanıtları ise ancak 1 Kasım akşamı sandıklar açıldıktan sonra test edilecek...

Suriyeli mülteci sorunu evriliyor

İç savaşla birlikte Suriye’den mülteci akını başladığında ülkeyi yönetenlerin yaklaşımı “Bu uzun sürmez,
nasıl olsa bunlar geri dönecek” şeklindeydi. O nedenle sınır illerine kurulan kamplara yerleştirilenler dışında doğru dürüst kayıtları bile tutulmadı. Bu durumda da sınırı geçenler soluğu İstanbul, İzmir başta olmak üzere batıda aldı. Şimdi aradan dört yıl geçtikten, yani Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısı 2.5 milyona (500 bini İstanbul’da) ulaştıktan sonra kayıt yapmak ve bu insanların hareketliliğini engellemeye dönük “artık bulundukları ilin dışına çıkamamaları gibi” önlemler gündemde. Peki, bu mümkün mü ya da uygulanabilir mi? Zor. Çünkü hâlâ kayıt dışı çok sayıda Suriyeli mülteci var ve birçoğu da artık il değil, ülke değiştirmek derdinde. Nitekim deniz yoluyla süren ölümüne yolculuklar ve Yunanistan sınırına toplu yürüyüşler de bunun açık kanıtı. Bu noktaya nasıl gelindiğini, Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Murat Erdoğan şöyle özetliyor:
“Dört yıl sonra artık ülkelerine geri dönemeyeceklerini anlayan bu insanlar geleceğimizi daha iyi nerede kurabilirim arayışına girdi. Şu anda Türkiye’deki mevzuat Suriyeliler için hiç bir gelecek vaat etmiyor.
Yine mevzuat gereği Türkiye’de geçici koruma altında olanların başka ülkelere başvurmaları da yasak. Yani bir taraftan ‘niye bu kadar çok oldu’ diyoruz, öte taraftan, üçüncü ülkeye gitmesine de izin vermiyoruz. Aslında Türkiye şu anda Avrupa ile çok rahat pazarlık yapabilecek bir durumda, ancak önceliğini mültecilerden çok Esad’ın gitmesi üzerine inşa ettiği için kimseyi ikna edemiyor...”