Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

CHP’nin 96’ncı kuruluş yıl dönümü nedeniyle partinin önde gelen isimleriyle yaptığımız mini turun ilk iki gününde parti içindeki huzur ve sükûnet havasından söz etmiştik. Tabii yarın ne olacağı bilinmez kaydıyla... Çünkü şimdilerde mevcut parti içi iktidarın arkasından esen rüzgârın yön değiştirme olasılığı CHP için her zaman geçerli. Ki bu partinin hemen her kademesindeki insan tarafından da şu sözlerle çok net dillendiriliyor:

“Bu fırsat kolay kolay ele geçmez. Bizim partide kavga, çekişme eksik olmaz. Ama şimdi öyle değiliz; parti içinde bir sükûnet, huzur var. Bundan yararlanarak eksiğimizi gediğimizi tamamlamalıyız, söküklerimizi dikmeliyiz. Hatta daha iyi, daha şık bir elbise hazırlamalıyız.”

Haberin Devamı

Yani CHP’liler 96 yıl ayakta kalma başarısının formülü olarak vurguladıkları değişim ve çağa ayak uydurmanın bir kez daha devreye girmesi gerektiği düşüncesinde. Hem de ivedilikle. Peki, bu nasıl olacak ya da olmalı? Bugün söz sırası yine eski genel başkanlardan (SHP) Murat Karayalçın’da. Doğal olarak da yine 96 yıllık CHP’nin Türk siyasetindeki yeri ve öneminden başlayarak:

“CHP yalnızca Türkiye için değil bence dünya siyaseti açısından da çok önemli bir yerde. Dünyada siyasetin siyasi partiler aracılığıyla yapılmasının neredeyse son bulduğu bir dönem yaşanıyor. Dünya genelinde siyasi partiler eskisi kadar güçlü değil. Siyasetin doğduğu yer olan Avrupa’da çok sayıda önemli, özellikle sol kanattaki siyasi partilerin ya tümüyle ortadan kalktığı ya da çok büyük ölçüde güç kaybettiği bir dönem yaşanmakta. Böyle bir dönemde CHP 96 yaşında ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin de en iddialı partisi konumunda. Bu yalnızca Türkiye için değil, dünya siyaseti içinde çok önemsenmesi gereken bir kazanım, bir gelişme.”

CHP açısından gelinen bu noktanın her yaşayan organizma, her örgüt gibi partideki değişim ve çağa ayak uydurmaktan kaynaklandığını belirten Karayalçın, “Şimdi yeni bir siyaset döneminin içine girdik” diyor. Ardından da buna dönük değişim önerilerini anlatıyor:

“Aslında CHP bu yeni siyaset dönemi öncesinden kendini örgütsel olarak yenilemeliydi. Yani Siyasi Partiler Yasası’nın getirdiği devlet tipi dikey örgütlenme yapısı dışına çıkıp daha esnek bir biçimde daha farklı coğrafi mekânlarda örgütlenmeyi düşünebilme-liydik. Ayrıca partinin uğruna siyaset yaptığı toplum kitleleriyle yeni ilişkiler kurabileceği bir sistemi harekete geçirmesi gerekiyordu. Şimdi bu yeni dönemde bunu yeniden gündeme getirmeli ve bir örgütlenme tasarımı üzerinde bizler mutabakata varmalıyız. Sonra da bunu tüzük haline getirmeliyiz. Ayrıca ilkeler bütünü olarak CHP programını ortaya koymalıyız. Bu kalkınma programı gibi olmamalı. CHP programı biz niye varız, kim için, neyin uğruna siyaset yapıyoruz gibi ilkeleri ortaya koymalı. Gireceğimiz her seçimin niteliği, özelliğine göre de ayrı bir seçim bildirgesi hazırlamalıyız.”

Haberin Devamı

Yeni dönemde artık transfer diye adlandırılan uygulamanın da söz konusu olmaması gerektiğini savunan Karayalçın, devam ediyor:

“Çünkü biz eskiden CHP’yi daha geniş kitlelere taşıyabilelim düşüncesiyle, açılım diye adlandırılan bir yaklaşım içinde olabiliyorduk ama artık bir seçim öncesi koalisyon var. Millet İttifakı var. Millet İttifakı içinde CHP kendi siyasi duruşunu, Cumhuriyetçi kimliğini, sosyal demokrat kimliğini daha gür, daha berrak bir biçimde ortaya koymalıdır.

Haberin Devamı

Vitrine transfer isimler olmamalı artık yani?

“Hayır, şöyle açmakta yarar var. CHP’ye gelen herkesin başımızın üzerinde yeri var. Partide kalmaları koşuluyla. Çünkü bir seçim öncesi koalisyon kurulmuş durumda ve bu devam edecek, buna yeni partiler de eklenecek. AKP’den çıkması söz konusu olan partiler var. Nereye gidecek bunlar? Dolayısıyla, biz şimdi bu yeni siyaset yapma döneminin koşullarını de düşünebilmeliyiz. Yani Millet İttifakı’nın daha güçlendirilmesi, biraz daha renklendirilmesi için herkes biraz kendinden özveride bulunmalı. Yeni dönemin en önemli anlayışı bu olmalı.”

Karayalçın’ın diğer eski genel başkanlara da yönelttiğimiz, şimdilerde pek fazla dillendirilmeyen partideki genel başkanlık sorunu ve tartışmalarına dönük sorumuza verdiği yanıt da şuydu:

“Böyle bir şey görmüyorum, Genel Başkan 16 Nisan 2007 tarihinden bu yana yeni dönemi inşa eden bir anlayış sergiledi. 96’ncı yılımızda bir genel başkanlık sorunumuzun olmadığını düşünüyorum. Ama tabii partimizde farklı değerlendirmeler yapılabilir, onlara da saygı duyarım.”