Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye bir dönem “dağdaki çobanın oyu” tartışmasını yaşamıştı. Herkesin oyunun önemli olduğunu söyleyen AKP’liler ayırım yapılmasına büyük tepki vermişlerdi. Ama görüyoruz ki, oy konusundaki hassasiyet, şikâyet dilekçeleri için pek geçerli değil...
Mahmut Aksu, Isparta’nın Sütçüler ilçesi Çandır köyünde yaşıyor. Yıllarca çobanlık yapmış. Şimdi işçi, ancak aklı hâlâ dağlarda. Nedeni, geyiklerin, yaban keçileri ve kızıl akbabaların yaşadığı yerlere açılan mermer ocakları. 2008 yılında tek olan mermer ocağı sayısının bugün 17’yi bulduğunu belirten 43 yaşındaki Aksu, bölgenin delik deşik edilerek çevre katliamı yaşandığını söylüyor. Bunun için de tam 3 yıldır doğa savaşı veriyor. Köy muhtarından Cumhurbaşkanı’na kadar başvurmadığı yer kalmamış. Tek isteği, Ankara’nın görevlendireceği bir bilirkişinin inceleme yapması..
Bu konuda kaç dilekçe yazmış olabilir? Beş on, otuz. Çıkın, çıkın...
20 Temmuz 2011 tarihinde sırasıyla köy muhtarı, ilçe kaymakamı, ilin valisi ve Cumhurbaşkanı ile başlayan ve sonuncusu 27 Ağustos 2013 tarihine kadar uzanan tam 200 dilekçe ve mail.
Aralarında başbakan, bakanlar, milletvekilleri, genel müdürler, bölge müdürleri, askeri yetkililer kimi isterseniz var. Ancak, Cumhurbaşkanlığı dışında gelen yanıt yok. Bir de Muş Milletvekili BDP’li Demir Çelik konuyla ilgilenmiş. 29 Nisan 2013 tarihinde Orman ve Su İşleri Bakanı’nın yanıtlaması için TBMM Başkanlığı’na soru önergesi vermiş. Ona gelen yanıtta da “Bakanlığınızca Söğüt Yaylası ve çevresinde araştırma yapılmış mıdır” sorusu dikkate bile alınmamış...
“Herkes sen delisin, şu uğraştığın şeye bak, sana ne demesine, bütün tehdit şantaj ve korkutmalara rağmen umudumu kesmedim”diyen Mahmut Aksu, son bir kez daha soruyor:
“Bizler sadece oy zamanı geldiğinde kullanılacak birer eşya mıyız? Devletimizden çok şey mi istiyoruz? Doğa katliamcıları bu gücü nereden alıyor? Bu katliamı görecek tek bir ilgili yok mu?”

Duran trafik köprü için risk
Hafriyat kamyoncularının eylemi sırasında Fatih Sultan Mehmet Köprüsü büyük tehlike atlattı. Bu olayı “Bakan kızdı ama salınım sınırlar içinde oldu” diye geçiştirmek mümkün mü?.. Değil, çünkü
yüksek tonajlı araçların aynı anda köprüye girmesi risk, hele hele ağır seyrederek ya da durarak protestoları faciaya davetiye. Bunu bilmek için de âlim olmak gerekmez. O nedenle eylemi yapanlar kadar onların köprü üstüne çıkmasına göz yumanlar da kusurlu...
Duran trafiğin boğaz köprüleri için en büyük tehlike olduğunu söyleyen Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Fakülesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semih Tezcan’a göre, böyle durumlarda iki araç arasında seyir mesafesi kalmıyor, tampon tampona beklemeler nedeniyle köprüye aşırı yük biniyor. Boğaziçi Köprüsü’nü örnek veren Prof. Tezcan şöyle diyor:
“Bu köprünün iki ayak arasında aynı anda taşıyabileceği maksimum yük 2 bin 500 ton. Başka bir deyişle ortalama 2 tondan bin adet (iki yönlü) binek aracı. Seyir halinde arada bir araçlık mesafe kaldığı için bu kadar yüklenme zor. Ama bir kaza anında tehlike yaşanabilir.”

Sualtı tutkunlarını çıldırtan kesinti
Saros Körfezi sualtı turizminin en canlı olduğu yerlerin başında geliyor. Özellikle hafta sonları yüzlerce sualtı tutkunu Edirne-Keşan’a bağlı İbrice Limanı’na akın ediyor. Dünyanın en temiz denizlerinden biri sayılan ve Kaptan Cousto’nun bile araştırma yaptığı yer olarak bilinen bölgeye vatandaşların da ilgisi büyük. Ancak, hafta sonları yaşanan elektrik kesintileri ve çevredeki taş ocakları nedeniyle bu özelliğini yitirmek üzere. Çünkü tüpleri dolduracak kompresörlerin çalışmadığını ve toz bulutunu gören dalgıç da vatandaş da kaçıyor.
Sualtı sporlarıyla ilgilenen Milliyet Muhabiri Gökhan Karakaş, bu rezilliğin tanıklarından. 15 Eylül pazar günü yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Elekrik kesintisi 8 saat sürdü. Defalarca Alo 186’yı aradım. Sadece bir kere konuşabildim. Onda da tavırları hiç hoş değildi. Bakım yapıldığını, pazar günü olmasının da bir önemi olmadığını söylediler. Yüz civarında dalgıç denize giremeden geri döndük.”