Atatürk, 1 Kasım 1937'te 'En güzel ve coğrafi vaziyette üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye endüstrisi, ticareti ve sporuyla en ileri denizci millet yetiştirme kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifade etmeyi bilmeliyiz. Denizciliği Türk'ün büyük milli ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız' diyordu.
Aradan tam 63 yıl geçmiş. Geldiğimiz noktaya bakıyoruz; tatsız... Vasiyette belirtilen alanların hiçbirinde potansiyelimize uygun, uluslararası rekabette hak ettiğimiz yere ulaşmamızı sağlayacak düzeyde değiliz. Tek sorumlusu bugüne dek ülkeyi yönetenler, yönetime talip olanlar...
Devlet Bakanı Prof. Dr. Ramazan Mirzaoğlu, '2000'li yıllarla birlikte Türkiye önemli bir dönüm noktasına gelmiştir. Denizcilik alanında da hayati kararlar vermek ve daha önemlisi bunları süratle uygulamaya geçirmek zorundayız' diyor.
Yapılacak çok iş var
Buna yönelik olarak yarın İstanbul'da 2000 uzmanın katılımıyla 2. Ulusal Denizcilik Şurası toplanıyor. İki gün boyunca 11 komisyonun tespitleri ve çözüm önerileri tartışılacak. Bakan Mirzaoğlu, tespitlerden bazılarını şöyle sıralıyor:
. Türk denizcilik sektörünün en önemli sorunu finansmandır. Sektörde bir ihtisas bankasına ihtiyaç vardır.
. Sadece gemileri inşa edecek tersaneler değil, gemi inşa ettirecek müteşebbisler de teşvik edilmeli.
. Daha büyük tonajlı gemi yapımını temin için birbirine yakın tersanelerin konsorsiyum kurmaları teşvik edilmeli.
. Kirliliğin önlenmesine ve acil durumlarda müdahale esaslarına dair kanun ivedilikle yürürlüğe konmalı. Deniz itfaiye teşkilatı kurulmalı.
. Deniz hukuku ile ilgili sorunların çözümü için deniz ihtisas mahkemeleri oluşturulmalı.
. Denizcilik milli envanteri çıkarılmalı. Kitlelere denizcilik ve su sporları sevdirilmeli. Amatör denizciliği teşvik edecek önlemler alınmalı.
. Büyük potansiyele sahip Karadeniz kıyılarında yat limanları zinciri oluşturulmalı.
. Trol avcılığının önüne geçilmeli, denizlerimizdeki balık çiftlikleri denetim altına alınmalı.
. Türk denizciliğinin mevcut durumu yaklaşık 34 bin gemi adamına ihtiyaç göstermektedir. Oysa denizcilik Müsteşarlığı kayıtlarına göre ülkemizde 215 bin gemi adamı bulunmaktadır.
Özetle; doğru dürüst envanterimiz dahi yok. Yani 63 yılda bir arpa boyu yol almışız...
Lütfen ciddiyet...
Hep söylüyoruz; bu ciddiyetsizlik, vurdumduymazlık oldukça karayollarında akan kan durmaz. Sözümüz devlet için de, vatandaş için de geçerli. Bize ulaşan mesajlar da bunun açık kanıtı. İşte iki örnek;
. "Yetkililer bu konuda bilgisiz ve ilgisiz ise ayrıca bu terörden çıkarı olanlar varsa kan nasıl dursun? TBMM Trafik Komisyonu'nun İstanbul'daki toplantısında ben de görüşlerimi aktardım. Maalesef komisyonun 13 üyesinden 7'si oradaydı. Şuna inanmanızı isterim, söylenenler yapılması istenenler 30 yıldır hiç değişmemiş. Üzüldüm ama; şaşırmadım. Çünkü bu terörün hiç olmazsa kısmen önlenebilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılmasına çıkarı olan çevreler engel olurlar. Örneğin;
Trafik cezalarının ağırlaştırılması ve fenni muayene şeklinin Avrupa'da olduğu gibi ciddi yapılmasını federasyon istemez. Şehirlerarası yollarda yapım, bakım, işaretleme hatalarından dolayı daima sürücü suçludur. Yollarımızda şerit çizgilerinin üzerine ve yaya geçitlerine çakılan fosforlu, kabarık çiviler Almanya'da 1996 yılında yasaklandı. Gerekçesi lastikleri zedelemek, kazaya neden olmak. Bizde ise yeni bir kazanç kapısı!.."
Metin Özyurt - İstanbul
. "İş sağlığı ve iş güvenliği mevzuatımıza göre 50'den fazla işçi çalıştıran yerlerde işyeri hekimi bulundurma zorunluluğu vardır. Acaba büyük otobüs firmalarımızın kaçında bu yasal hüküm uygulanıyor. Otogarlarımızda işyeri hekimleri şoför ve muavinlerin düzenli sağlık kayıtlarını tutsa, sefere çıkmadan önce sağlık kontrollerini yapsa trafik emniyetimiz açısından faydalı olmaz mı? Şeker ya da kronik hastalığı, ilaç alışkanlığı olan şoförün bu şekilde denetlenmesi kazalar için önlem değil mi?"
Dr. M. Emin Dinççağ - Samsun
Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr
