Kenelerin ısırmasıyla bulaşan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı dünyada ilk defa 1944 yılında Kırım’da tanımlandı, bugüne kadar da etkinliği kanıtlanmış, uygulanabilir bir aşısı bulunamadı. Ülkemizde ise ilk kez 2002 yılında rapor edilen hastalığa yakalananların sayısı 7 bin 72... Bunların 356’sı da yaşamını yitirdi.
Bu veriler eski Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ imzasını taşıyor. Tarihi de 2 Ekim 2012...Son bir yılda ölen ya da yakalanan insan sayısı hakkında ise henüz “sağlıklı” bir açıklama yok. Bildiğimiz tek şey geride bıraktığımız bahar ve yaz aylarında Tokat, Yozgat, Çorum, Sivas, Amasya’dan gelen “kene ısırma” haberleri. Onların da sayısı çok değil ve kaçının KKKA vakası olduğu flu. Neyseki havalar soğudu da risk kalktı.
Şimdi sorumuz şu; Gerçekten hastalık sayısında ciddi bir düşüş mü oldu? Bunun nedeni hastalıkla mücadele (aşı,vatandaşın bilinçlendirilmesi vb) yöntemleri mi? Ya da kenelerin azalması mı?
Doğruysa çok vahim
Tokat, Niksar ve Kartal (İstanbul) devlet hastanelerinde uzun yıllar genel cerrah olarak görev yapan CHP Tokat Milletvekili Dr. Orhan Düzgün’e göre; bu sorunun yanıtı mücadele yöntemlerinin başarısı ve hastalığın azalması değil, hastalık kodlama sisteminde getirilen değişiklik ve bilgi verme yasağı. Hasta sayısının azalmadığını savunan Düzgün, son bir yıldır hastane kayıtlarına KKKA vakası yerine “Nedeni bilinmeyen yüksek ateş” yazıldığını söylüyor. Bu durumun insanlarda “Hastalık azaldı” gibi yanlış algılamalara neden olduğunu belirten Düzgün şöyle devam ediyor:
“Bölgedeki doktor arkadaşların görüşü vaka sayısının arttığı yönünde. Daha vahim bir şey söyleyeyim. Biliyorsunuz bu kan yoluyla bulaşan bir hastalık, o nedenle kan alan hastane personeli de risk altında. Ancak, Tokat’ta kanla ilgisi olmayan, isimlerini veremediğim iki sağlık personeli de hastalığa yakalanmış. Bu belki de virüs gen değişikliğine uğradı, hava yoluyla da bulaşmaya başladı anlamına gelebilir. Ama verileri elde edemediğimiz, insanlarla da konuşma şansımız olmadığı için net bir şey söyleyemiyoruz.”
Düzgün’ün bu konuda Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na yönelttiği sorular da var. 6 Eylül 2013 tarihinde TBMM Başkanlığı’na verilen ve henüz yanıt gelmeyen önerge de şöyle:
“Bakanlığınızın hastanelere Kırım Kongo Kanamalı Ateşi vakalarıyla ilgili kişilere bilgi verme yasağı getirdiği ididaları doğru mudur?
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’nin hastalık kodlamasında nedeni bilinmeyen ateş olarak kodlanması yönünde bir talimatınız oldu mu?”
Denetim denklemi
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bayram öncesi yaptığı açıklamada çevreyi kirletenlere göz açtırmadıklarını ve yılın ilk yarısında 18 bin çevre denetimi yaptıklarını duyurdu. Mevzuata aykırı harekete edenlere uygulanan para cezası ise 34 milyon liraymış. Kulağa hoş gelen sözler ama; yeterli mi? Zira; aynı bakanlığın 2011 yılındaki toplam denetim sayısı 50 bin 313. Yani altı aylık dilimlere böldüğünüzde bu yılın ilk altı ayındaki denetim sayısı 2011’e göre azalmış. (7. bin) Azalma denetimlerin caydırıcılığı olarak değerlendirilemez mi? TMMOB Çevre Mühendisleri Odası’na göre; asla. Çünkü; bakanlığın personel ve araç sayısı yetersiz. O nedenle de 18 bin rakamı bile abartılı. Kanıtı da hala kirli olan Ergene, Gediz ve Menderes havzaları...
Kırmızı hat
* İyi niyetle hazırlanan kentsel dönüşüm kanunu bazı müteahhitlerce halkın elindeki iskânlı mülkünü zorla almak için bir araç olarak kullanılıyor. Şöyle ki; müteahhit göz koyduğu 2000 yılından önce yapılmış apartmandan kendi yakını adına bir daire satın aldırıyor, o kişinin başvurusuyla da çürük raporu tanzim ettirip 3 ay içinde binayı yıktırıyor.
Metin Çolpan
* Ulaşım temel bir haksa İETT neden bu hakkı bile bile çiğnemektedir? Kayaşehir’de onlarca hat varken bizim isteğimiz sadece körüklü Mecidiyeköy ve Başakşehir hatlarının 2 kilometre geriye alınarak Kiptaş Kayabaşı konutlarına uzatılması. Üstelik bu hat İETT’nin internet sitesinde Kiptaş Kayabaşı’na verilmiş görünüyor ama otobüsler yolcu almıyor.
Diğdem Atadeniz
