Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ethem Sarısülük’ü başından vurarak ölümüne neden olan polisin serbest kalması, kamuoyu vicdanını rahatsız etti. Kararı protesto eden binlerce insan yine sokağa döküldü. Bu kez öfkenin özü;
Göstericilere ve özellikle sosyal medya üzerinden haberleşenlere yönelik soruşturmalardaki isteğin, polise yönelik soruşturmalarda gösterilmemesi. Yani yargıda da ötekileştirilmek iddiası.
Dün konuştuğum hukukçular da bu rahatsızlığı dile getirdi. Ve polisin kahraman ilan edilmesinden hemen sonra böyle bir karar çıkmasının kuşkuları artırdığını söyledi.
Gelelim meşru müdafaa nedir, hangi şartlarda geçerlidir tartışmasına. Bu konuda hukukçuların görüşleri şöyle:
Av. Metin Feyzioğlu (Türkiye Barolar Birliği Başkanı): Polis göstericilerden birini yere yıkıp yaralamak ya da öldürmek kastıyla tekmeliyorsa ya da başkaları böyle algılıyorsa, o polise yönelik bir fiziki müdahale polisin değil, canına kastettiği kişiyi kurtarmak amaçlı meşru müdafaadır. Bu meşru müdafaanın koruduğu hak da yerde yatanındır.. Polisin kendisine müdahale edenlere ateş etmesi,’meşru savunmaya karşı meşru savunma olmaz’ ilkesine göre hukuka aykıdır.
Üstelik polisin kaskı, zırhı var. Yerde yatanın yok. Taşa karşı ateşli silah orantısız vasıta kullanmaktır. Meşru müdafaa teorisinde kolaylıkla saldırıdan kurtulma imkanı varken bunu yapmayarak kabadayılık taslamak da haktan yararlanma imkanı vermez. (Linç durumu varsa?) O zaman meşru müdafaa düşünülebilir. Ama yerde yatanı kurtarmak için topluca gelindiyse o da yerde yatanı korumak için meşru müdafaa refleksine girer.
Av. Ümit Kocasakal (İstanbul Barosu Başkanı): Sorgulanması gereken polisin tutuklanmaması değil. Çarşı grubu üyeleri ve diğerlerinin kolaylıkla tutuklanması olmalı. Başbakanınız ‘polis kendini’ savunmuş derse yargı bunları telkin olarak alır. Yargının nasıl emniyet sübabı olduğunu gördük. Yargınız bağımsız olmazsa, sonuçtan herkes kuşkulanır.
Prof.Dr. Köksal Bayraktar (Ceza Hukukçusu): Polis kalabalığı silahsız olarak dağıtma eğitimi almış. Böyle olaylara alışkın olması gerekir. Yoksa silahla dağıtmak kolay, yüz kişiyi öldürürsün olur biter.
Meşru müdafaa refleksi, insanın ilkel yönünü ortaya koyuyor. Bu nedenle modern ceza hukuku, meşru müdafaa alanını gittikçe daraltır.

Düzenleme mi sansür mü?
Siyasi iktidardan sosyal medya ve twitter’a yasak gelecek mi? Hükümet sözcüsü, bakanların bu soruya verdikleri yanıt: “Kimse yasaklama beklemesin.”
Digital vatandaşlar rahatladı mı? Hayır. Çünkü o yanıtın “ama” diye başlayan devamı şöyle:
“Medeni dünyanın tersine bir yol izleyemeyiz. Bu alanların kurallara bağlanması, suç işleme özgürlüğünün olmadığı herkes tarafından bilinmesi, gerekecektir.”
Yasak yok ama; düzenleme olabilir.
Hiç kimse suç işleme özgürlüğünü savunabilir mi? Zaten şu anda da böyle bir şey söz konusu değil. Mevcut yasalara göre; suç ya da suçluyu cezalandırmak mümkün. Örnekleri de çok. O nedenle sokağı asıl tedirgin eden, kriterlerin ne olacağı.
Yapılacak her türlü düzenlemenin sansürü beraberinde getireceğini savunan Türk Ceza Hukuku Derneği Başkanı Av. Fikret İlkiz, şöyle uyarıyor:
“Sosyal medya dediğimiz olgu insanların iletişim hakkıdır, özgürlüğüdür. Temel hak ve özgürlüklerin kullanılması herhangi bir ceza içerecek nitelikli değerlendirilmemelidir. Hiçbir siyasal iktidara sosyal medya ya da twitter üzerinden bir yasaklama getirmesini tavsiye etmem. Ceza davaları, soruşturmalar çoğalırsa bu toplumda başka sosyal patlamalara neden olur.”

Hekime ‘Gezi’ cezası
TBMM’ye geçen hafta sunulan Torba Yasa Tasarısı onaylanırsa, Gezi Parkı eylemlerinde olduğu gibi halkın yardımına koşan doktor yandı. Çünkü tasarı bunu “ruhsatsız sağlık hizmeti sunmak” sayıyor, yapana da 1 ila 3 yıl hapis ve 100 bin güne kadar adli para cezası öngörüyor.
Türk Tabipleri Birliği’ne göre; bu hekime pranga vurmak. Endişelerini Meclis’teki komisyon toplantısında Sağlık Bakanı’na da ilettiklerini belirten TTB Başkanı Prof. Özdemir Aktan, şöyle diyor:
“Sel, deprem gibi afette yardıma koşan doktor kimden ne zaman, nasıl ruhsat alacak. Üstelik bu sadece doktoru değil, AKUT gibi sivil toplum örgütlerini de kapsıyor. 100 bin gün adli para cezasının karşılığı ise 10 milyon lira yani 5 milyon dolar.”