Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kamu-oyunda “Şakran Cezaevi” olarak bilinen İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu yine işkence ve tecavüz iddialarıyla gündemde... Hani şu daha önce de tecavüzcüsüyle, mağdurunun aynı çatı altında tutulduğu iddialarıyla çalkalanan ve CHP Mersin Milletvekili Prof. Dr. Aytuğ Atıcı’nın gidip gördüğü ve çocuklarla görüştükten sonra “acil çözüm” önerdiği (26 Şubat 2015) Çocuk Cezaevi var ya, işte orası...Neydi tespitleri Atıcı’nın:
- 2012 yılının Haziran ayında bir çocuğun diğer bir çocuğa tecavüz ettiği ve bu nedenle yargılanarak ceza aldığı ve halen aynı cezaevinde kaldığı.
- Çocukların zaman zaman aynı odalara girdikleri ve benzer cinsel istismarların olabileceği
- İki yıl öncesine kadar yoğun olarak fiziksel (hortum ve süpürge sapı ile dayak) ve sözel şiddete maruz kalındığı, son zamanlarda zaman zaman sözel şiddet yaşandığı.
- Sinirlenen ve kavga eden çocukların Mavi Oda denilen ve duvarları mavi süngerle kaplı tecrit odalarına kondukları ve burada birkaç saate kadar bekletildikleri.
- Kamera olmayan yerlerde görevlilerin dayak attığı, sıkça küfür edildiği.
Yetkililere ulaştırılan ve sümenaltı edilmesin diye de kamuoyuyla paylaşılan bu raporun üzerinden iki ay geçti. Doğal olarak ne beklenir? İddiaların ivedilikle dikkate alınması, sorunların ve sorumluların üzerine gidilmesi.. Yapılmış mı? Yapılmadığı ortada... CHP’li Atıcı’yı dinliyoruz:
“Bunlar Çocuk Cezaevleri’nde yaşananlar bir de Çocuk Cezaevleri’nin olmadığı yerlerde örneğin Adana’da Mersin’dekiler var. Buralarda erkek çocuklar yetişkin cezaevlerinde ayrılan bir koğuşta hep birlikte tutuluyorlar, banyo, tuvaleti ortak kullanıyorlar. Yasa gereği kamera olmadığı için de güçlü güçsüzü eziyor. Tecavüz, şiddet, intihar olaylarının çoğu da buralarda yaşanıyor.”

Haberin Devamı

Hava trafiği de yerden farksız

THY uçağının motoru yanar halde indiği kazanın ardından Atatürk Havalimanı’nın yoğunluğuyla birlikte bunu yönlendiren hava trafik kontrolörleri sayısının yetersizliği de sorgulanmaya başlandı... Çünkü, ortada hem havacılık sektörümüz adına sevindiren hem de düşündüren bir tablo var. Şöyle ki;
1993 yılında Atatürk Havalimanı’na bir günde inip kalkan uçak sayısı ortalama 400 iken, bugün 1300 civarında. Dahası Sabiha Gökçen Havalimanı’nın günlük 600’ü aşan hava trafiği ve transit geçişlerle birlikte İstanbul üzerinde dolaşan günlük uçak sayısı 4 bine yaklaşmış durumda. Yani her gün tepemizde inen kalkan, havada turlayan, yolları kesişen binlerce uçak var. Buna karşılık ise 800 kilometre hızla birbirinin üzerine giden bu uçakları sağa sola çevirirerek rotalarını ayıran, iniş kalkışlarını yönlendiren hava trafik kontrolörü sayısının yetersizliği nedeniyle aşırı yükten kaynaklanan bir sıkıntı söz konusu... Büyüyen uçak filoları ve artan sefer sayılarıyla birlikte, hava kontrol sahalarının da genişlediğini belirten Türkiye Hava Trafik Kontrolörleri Derneği(TATCA) Genel Başkanı Selim Ergun Lak, buna parelel olarak da yeterli kontrolörün olması gerektiğine dikkat çekerek şöyle diyor:
“İstanbul’da 90 radar, 50’şer kişi de Atatürk ve Sabiha Gökçen kulede olmak üzere toplamda 200’e yaakın hava trafik kontrolörü var. Ancak bu rakam 12 saat mesai ve istirahat süreleriyle 4 vardiya olarak dikkate alındığında 50 kişiye denk geliyor. Yani radarda 22-24, kulelerde de 10-12 hava kontrolörü görev yapıyor. Hasta ve izinlilerle birlikte bu sayı daha da düşüyor. Kişi başına kontrol edilerek yönlendirilen uçak sayısı ise sektörün (sorumlu hava sahası)yoğunluğuna göre değişiyor. Öyle ki bazen bir kişi aynı anda 12-13 hava trafiğini yönlendirmek zorunda kalıyor.Bu da çok stresli ve aşırı dikkat gerektiren bir durum. Onun için trafiğin yoğunluğunu ve sektör kapasitelerini teknik bir çalışmayla belirleyerek, hava kontrolör sayısını dengelemek kaçınılmaz.”

Haberin Devamı

Nepal depremi dersleri...

Haberin Devamı

Ölü sayısının 5 bini aştığı Nepal felaketiyle birlikte “Depreme ne kadar hazırlıklıyız” sorusunu anımsadık. O nedenle de olası İstanbul depremine dönük felaket senaryoları ve yaşananlardan ders alma tartışmaları ısındı.İşte İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Osman Öncel’in uyarıları:
- 1.5 milyon nüfuslu Nepal’de depreme bağlı heyelanlar meydana geldi. 15 milyon nüfuslu İstanbul’da da heyelanlı alanlar olası bir depremden sonra ikinci bir deprem yaşayarak felaketi artıracak. Çünkü bu alanlar imara açılmış durumda. Üstelik binalar yükselerek devam ediyor. 20 kattan yüksek yapılar için öngörülen bir deprem yönetmeliği de yok.
- Depreme dönük bir kentsel dönüşüm var ama bu dönüşümde kullanılan bilgiler (deprem tehlike haritası gibi) eksik. Depreme uygun yer inceleme çalışmalarında ise Türkiye’ye özgün standartlar uygulanıyor. Yani yerin dayanım sınıflaması Avrupa standartlarına göre yapılmıyor.