Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Böyle karmaşık bir seçim dönemi görmedik. Sandığa 20 gün kaldı ama kimse 30 Mart sonucunu ve sonrasını kestiremiyor. Bunda her gün piyasaya yenisi sürülen tapeler kadar sahte seçmen, oy sayımında paralel müdahale, siyasilere suikast iddialarının etkisi büyük. Açıkçası, ülkede yaşanan bir yerel seçim havasından ziyade tam anlamıyla olağandışılık... Daha önceki gün CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin bu konudaki endişelerini dile getirdi:
“Duyumlarımıza göre Başbakan, Adalet ve İçişleri bakanlarına seçim öncesi olağanüstü hal yasası uygulanıp uygulanamayacağını inceletmiş. Bu çok tehlikeli, böylesi bir yasak gelirse seçimin güvenliği ortadan kaldırılmış demektir.”
Seçim öncesi yaşananlardan endişe duyanlardan biri de eski TBMM başkanlarından Hüsamettin Cindoruk... Dün kendisiyle bu konuları konuşurken “Sandıktan çıkacak sonuca (iktidar oylarında düşüş ve koruma) göre 30 Mart sonrasındaki olasılıkları” da sorduk. Cindoruk söze, 26 aylık tutukluluktan sonra tahliye olan İlker Başbuğ paşayla başladı:
“Bir haksızlık sembolü çıktı ortaya. Önümüzdeki 20 günde Başbuğ, yapacağı konuşmalar ve alacağı tavırla önemli bir faktör olacak. Yargıtay da Anayasa Mahkemesi gibi ‘Başbuğ’u mahkûm eden mahkeme yetkili değildir’ diyerek kararı bozarsa dava tamamen çöker. Türk siyasi hayatında Başbuğ’un cumhurbaşkanlığı tartışılmaya başlar.”
Gelelim sandıktan çıkacak sonuçlara göre olasılıklara:
“Bu yerel seçimlerin en önemli yanı AKP oylarıyla ilgili vereceği sonuçtur. Diğer partileri CHP ya da MHP diye değil muhalefetin oy oranları bütünlüğü içinde düşünmek gerekir.
Eğer AKP oyları bugünkünün çok altına düşerse ülkede bütün dengeler altüst olur. Erken seçim kaçınılmaz olur. Hatta Cumhurbaşkanı seçimiyle birlikte gündeme gelir.
Varsayalım AKP oylarını korudu. Yine erken seçim tartışılır. Her ikisinde de tüzük değişikliğiyle üç dönem şartı kalkar, Başbakan partisinin başında kalır.”

Haberin Devamı

Astsubaylar ne istiyor?
Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği’nin Ankara’da başlattığı ölüm orucunun altıncı günü. Baskı, mobbing, adaletsiz uygulamalar ve ayırımcılıktan yakınan astsubayları dinlemek üzere Abdi İpekçi Parkı’na muhalefet milletvekilleri, belediye başkan adayları, STK temsilcileri geldi ama bu sesi asıl duyması gerekenler ise ortada yok. Umarım gecikmezler. Hastaneden çıktıktan sonra ölüm orucuna devam eden TEMAD Genel Başkanı Ahmet Keser’e dün bir kez daha “Astsubaylar neden rahatsız?” diye sorduk. İşte yanıtı:
“TSK’daki mobing, mobingin nedenlerinden biri de hukuksuzluk. Ülkemizde hakim ve savcı Türk milleti adına iş yapar. TSK’daki savcı ve hakimler komutan adına işlem yapar. Kanun öyle diyor. Komutan emir vermezse tahkikat bile açılmıyor. İnsanlar hakkını hukukunu normal yoldan arayamayınca bu sefer tepki geliştiriyor. Bazıları ileri boyutlara taşıyor intihar olayları meydana geliyor üzücü olaylar yaşanıyor. Dahası, ekonomik, mesleki hukuksuzluk da var.”

Haberin Devamı

Hedefteki polis okulları
Ülkemizde polis ihtiyacını karşılamak için çoklu bir sistem var. Polis Akademisi, Polis Meslek Yüksek Okulları (PMYO) ve Polis Meslek Eğitim Merkezleri (POMEM)... Yüksek öğrenim statüsündeki akademi mezunları komiser yardımcısı olarak göreve başlıyor. Önlisans düzeyindeki PMYO ile herhangi bir fakülteyi bitirdikten sonra altı aylık eğitimden geçen POMEM mezunları da polis memuru oluyor. Bu şekilde her yıl 5 bin civarında yeni polis sisteme katılıyor, emeklilik, istifa ve ölümler nedeniyle boşalan kadroları dengeliyor. Ancak 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında “atama depremiyle” başlayan “paralellik” tartışmaları nedeniyle dikkatler bu okullara çekilmiş durumda. Özellikle de sayıları 30’u bulan iki yıllık PMYO’lara... Nedeni bu okullardaki eğitim- öğretim kadrosunun önemli bir bölümünün cemaate yakınlık ile ablalar ve ağabeyler tarafından kadrolaşma yapıldığı iddiası. O yüzden de bu okulların kapatılacağı dillendiriliyor. Peki, bu mümkün mü ya da çözüm bu mu?
Akademi ve PMYO’larda 10 yıldan fazla eğitmenlik yapan ve bugün polis teşkilatı içinde görevini sürdüren bir emniyet müdürünün bu konudaki tespitlerini dinleyelim:
“17 Aralık sonrası gündeme gelen bu iddialar yıllardır var olan bir durum. Dahası sınavlarda adam kayırma iddiaları geçmişte defalarca yazıldı. Niye müdahale edilmedi?.. Diyelim kapattık. Teşkilattan ayrılanların yeri nasıl doldurulacak? Gezi olaylarından sonra istifaların arttığı da biliniyor. Bir dönem de ‘50 bin özel harekâtçı yetiştireceğiz’ denilmişti. Ne oldu?.. Hiç.”
Okulları kapatmak yerine, paralelcilik suçunu işleyenlerin cezalandırılması gerektiğini savunan Emniyet-Sen Genel Başkanı Faruk Sezer’in düşünceleri de şöyle:
“Kapatarak suçu bitirmiş mi oluyorsun? Varsa belgeleriniz paralelci olduğundan kuşkulandığınız, müdürleri yargıya taşıyın.”