Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yalova çok ciddi bir tehlike atlattı. AKSA (Akrilik Kimya Sanayi A.Ş. Fabrikası) elyaf deposundaki yangın yürekleri hoplattı. Allah’tan rüzgâr denizden karaya doğru esti de alevler sahildeki hammadde akrilonitril) tanklarına sıçramadı.Yoksa bugün bir faciayı konuşuyor olacaktık.
Olayın vahametini görmek için akrilonitrilden başlayalım. Renksiz, yanıcı, parlayıcı bir sıvı olarak biliniyor.Yanması sonucu da “hidrojen siyanür” ortaya çıkıyor. Bunun ne anlama geldiğini, Çevre Koruma ve Yaşatma Derneği eski başkanı Arif Ekim (eski bakanlardan Yaşar Okuyan’ın kardeşi), şöyle özetliyor: “Hitler’in malum gaz odalarında kullandığı madde. Üç beş kere solumanız yeterli. Yangın tanklara sıçrasaydı bugün Halepçe gibi görüntüler olacaktı”

Hayvanlar ölmüştü
Bu Aksa’nın yarattığı ilk tehlike değil. Aksa 17 Ağustos 1999 depreminde de korkutmuştu. O zaman da hasar gören tanklardan çevreye 6 bin 500 ton akrolinitril gazı sızmıştı. Kuşlar, balıklar, evcil hayvanlar ölmüştü. Bitkiler kararmıştı. Ve bir çok Yalovalı zorunlu göç yaşamıştı.”
Gelelim yangına müadahaleye, Arif Ekim bu konuda yöneticilerin sınıfta kaldığını savunarak şöyle diyor:
“Bu bir samanlık yangını değildir. Elyafın yanmasından çıkacak duman, çokça zehirli ve kanserojen bileşim ihtiva etmektedir. Bu gazların solunması ile kanserojen gazların da solunacağının bilinmesi ve buna göre tedbir alınması gerekirdi. Bu nedenlerle, yakın çevrede oturan halkın olası riskler hesaba katılarak boşaltılması, müdahale edecek itfaiye çalışanlarının da uygun evsafta gaz maskeleriyle müdahale etmeleri gerekirdi.
Yangın söndürüldükten sonra da, yangın mahallinin temizlenmesi süresince de benzer tedbirler alınması şarttır. Çünkü, elyafın külünde de benzer toksik maddeler bulunacaktır ve bu kül de “tehlikeli atık” olarak değerlendirilmelidir. Oluşacak zehirli bileşimlerin de, basit “hava kirliliği” ölçme cihazlarıyla tespiti mümkün değildir.”
Bunlar yapıldı mı? Tabii ki hayır. (Maskeli görünen bazı itfaiyeciler yanıltmasın)

Haberin Devamı

İnfaz koruma memurları ‘Adalet’ istiyor
Cezeaevleri Dış Güvenlik Yasa Tasarısı TBMM’de. Cezaevi güvenliğini jandarmadan alan tasarı yasalaştığı takdirde tüm sorumluluk infaz koruma memurlarına verilecek. Cezaevlerinde iç güvenlikten sorumlu 42 bin infaz koruma memuru bulunuyor. Dış güvenlik yetki devri onaylandığında da bu sayının 60-70 binlere ulaşması bekleniyor.
İç ve dış güvenlik sorumluluğunun aynı bakanlıkta (Adalet) olması mantıklı. Kimsenin de buna itirazı yok. Ancak, infaz koruma memurları gelişmelerden rahatsız. Nedeni artan iş yükü ve sorumluluk değil, tamamen ekonomik. Özetle şöyle diyorlar:
“Halen dış güvenlikten sorumlu olan Jandarma yıpranma, silah tazminatı haklarını aldığı halde,aynı görevi yapacak infaz memurlarına neden bu özlük hakları verilmiyor? 24 saat çalışma prensibine göre,bütün resmi ve dini bayramlarda çalışıyoruz fakat mesai ücreti almıyoruz. Ayrıca tüm personele verilen haklar ve iyileştirilmelerden ‘Ceza İnfaz Kurumları Hariç’ ibaresi yazılarak mahrum bırakılıyoruz. Hükümlü ve tutuklularla her saniye birebir beraberiz, bu da biz çalışanların psikolojisini fazlasıyla yıpratmaktadır.”
Ceza İnfaz kurumları Personeli Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Bekir Alanoğlu’da “Sorunlu ve mutsuz insanlarla iç içe olan infaz koruma memurları mutlu olabilir mi?” diye soruyor. Ardından da ekliyor:
“Lojman yok, maaşlar ortada, infaz koruma memuru nerede oturacak, tabii ki varoşta. Suçlu profilinin yüzde 80’ini varoştan gelenlerin oluşturduğu ülkede bu mümkün mü?”