Vedat Milor

Vedat Milor

Tüm Yazıları

Kötü bir huyumuzdur. Yurdumuz çok güzel, doğa bizi kayırmış ama biz ne yapar eder bir şekilde dengeyi kurarız.
Yani etrafı çirkinleştirmekte üstümüze yoktur. Çirkin yapılar, çirkin davranışlar, çirkin düzenlemeler...
Burgaz güzel bir ada. Diğerleri kadar kalabalık değil. Doğası güzel. Poyraz tutar. Yazın İstanbul sıcaktan kırılırken burada püfür püfür rüzgar eser ve havası temizdir. Kıyı şeridinde ardı ardına dizilmiş lokantaları caziptir. Hafta sonları her yerde müzik vardır ama bazı kıyı ilçelerinde olduğu gibi kakafonik bir gürültü anarşisine rastlamazsınız.
Karşılıklı hoşgörü ve dayanışma adanın kozmopolit yapısının bir gereğidir. Ada sakinleri tarihsel bilince sahiptir ve herkes birbirinin haklarına saygı gösterir.
Gel gör ki burayı çirkinleştiren bir “Ali kıran baş kesen” tayfası adada örgütlendi ve ada sakinlerini resmen haraca kesmeye çalışıyorlar. Üstelik de bu haraca kesme yetkisini belediyeden aldıklarını iddia ediyorlar.
Sorun şu: Adanın hamalları belediyeden eşya taşıma ruhsatı almış. Ama bu ruhsat kendilerine adaya gelen her yükü taşıma yetkisi vermiyor. Diyelim siz adaya kışlık evinizden eşya getirtiyorsunuz ve adamları sigortalı bir taşıma firması sizin evinize eşyaları getirip kuracak. Ya da diyelim elde bavullar adaya geliyorsunuz ve bir arkadaşınız ya da müstahdem ettiğiniz bir kimse size yardım edecek. Bu durumda hamalların malları taşıtmama ve sizi engelleme yetkisi yok.
Ama olmayan yetkiyi kendilerinde görüyorlar. Belediyeye taşıma ücretini ödediğiniz ve Maltepe’den arabalı vapura yüklenip buraya gelen kamyonun etrafını çeviriyorlar ve eşyaları indirmenize izin vermiyorlar. Üstüne üstlük “Biz ne yapacağımızı biliriz” gibi tehditler savuruyorlar.
Polise gitseniz de pek işe yaramıyor çünkü polis bunun belediyenin işi olduğunu söylüyor.
Ben bu konuda adaların çiçeği burnunda Belediye Başkanı Sayın Mustafa Farsakoğlu ile görüştüm. Kendisi Adalar için büyük bir şans çünkü hem sorunları biliyor hem de bu ve bunun gibi daha birçok sorunun üstüne gidecek cesaret ve bilgiye sahip.
İnşallah seneye yazacağım “Ada izlenimleri” yazısından bu ve daha nice sorunun hallolduğunu ve adalarda hayatın daha da mükemmel hale geldiğini size müjdeleyeceğim.
Bu arada esas konumuz olan lokantalara dönelim.
Adada güzel lokantalar da var. Hepsini denemek mümkün değil.
Bu sene sizlere önereceğim üç mekan şunlar:

Haberin Devamı

Burgazada izlenimleri


1. Fincan Cafe

Ünlü Barbayani yanındaki bu minik cafe-lokanta fiyat-kalite oranı açısından rakipsiz olmaya devam ediyor. Mutfaktan çıkan her şeyi bizzat Canan hanım kendisi yapıyor ve yemeklere kadın elinin değdiği buranın mezelerinin başka birçok yerlerdeki gibi aynı torna tezgahından çıkmış gibi olmamasından belli. Canan hanımın kocası ve doğma büyüme Adalı olan Rasim ise sabahları ya alışverişte ya denizde hâlâ temiz ve güvenilir kalmış yerlerden midye topluyor. Akşamları ise servisin başında ve bir yandan her masaya laf yetiştirip etrafı kahkayaya boğarken diğer yandan da boşalan buz kovalarını derhal tespit edip komileri uyarıyor.
Rasim rakının iyisinden anlar ve her müşterinin tipine ve zevkine göre rakı bulundurur. Şarap konusunda da çok mütevazı göründüğüne ve “Ben anlamam” dediğine bakmayın. Bir yudum aldığı beyaz Corvus şarabına “Bu çavuş üzümünden ve başarılı” diyecek kadar sofistike (ve biraz iri) bir burnu vardır ve söylemesi ayıp, Frenkçe deyimle gerçek bir connoiseur’dür (konuasör okunur) kendisi.
Burada midye pilaki, varsa tarama, otlu peynir, paçanga ve peynir kroket denemenizi öneririm. Her türlü kızartma güzel ve yağ çekmeden yapılıyor. Kabak kızartma özellikle leziz. Balık isterseniz de küçük balıkları güzel kızartıyorlar, başarılı bir lipsos buğulama da yapıyorlar.

2. Yeni İdeal Restaurant

Burasının sahibi Hakkı Taş aynı zamanda Tarlabaşı’ndaki Asır meyhanesinin de sahibi.
Lokantanın en büyük şanssızlığı deniz kıyısında olmayıp, adanın içinde olması. Buranın bahçesi ferah ve küçük bir çocuk bahçesi de var ama nedense adaya gelen turistler kıyıda yemeyi tercih ediyorlar.
Yazık çünkü buranın mezeleri sahildeki standart mezelerden biraz farklı. Daha çok meyhane tipi bir mekan burası. Acılı ezme güzel. İstavritten de olsa yaptıkları (daha doğrusu herkes gibi dışarıdan aldıkları) çiroz diğer yerlerde yiyeceğiniz ithal ve lezzet fakiri uskumrudan yapılanından daha iyi. Topik için de bu klasik Ermeni mezesini bir oldukça güzel hazırlayan bir kaynak bulmuşlar. Kendileri de pek güzel ciğer yapıyorlar. Hem arnavutciğeri hem de yaprak ciğer çok iyi.
Balıklara da özen gösteriyorlar. Bizim gittiğimiz gün şansımıza iki taze pavurya vardı ve hem bunlar güzeldi hem de yanındaki halis zeytinyağı ile yaptıkları sos. Daha sonra ara sıcak olarak önümüze gelen “asma yaprağında sardalya” İstanbul’da kolay kolay bulamayacağınız kalitede idi. Son olarak yediğimiz iskorpit şiş ise, buzhane balığı olmasına rağmen, iyi temizlenmiş, marine edilmiş ve bol defne yaprağı ile başarılı bir şekilde ızgara edilmişti.

3. Kalpazankaya Restaurant

Mekan olarak sadece Burgaz’ın değil, tüm İstanbul’un en çekici yerlerinden biri. Asırlık ağaçlar altında ve adanın en batısında büyük bir bahçe içine kurulu. Aşağıdaki yamaç ve sarp kayalar buraya adeta bir Kapri adası havası veriyor.
Buraya erken gelip güneşin batısını izlemek tarifi zor bir keyif veriyor insana.
Salaş ama son derece doğal ve temiz. Tuvaleti ziyaret ettiğinizde hijyene önem verildiğini görüyorsunuz.
Mezeler standart ama başarılı. Ahtapot salata yumuşak, deniz börülcesi diri kalmış (ama azıcık kılçığı geldi), levrek marine başarılı, köpoğlu taze yapılmış ve dolapta pek kalmamış, fava İstanbul’daki diğer yerlerinki gibi (Ben Ege’nin daha az kuru, bol zeytinyağı ve dereotlu ve üstü kavrulmuş soğanlı favalarını seviyorum).
Şaşırdığım bir şey beyazpeynirlerinin olmaması. En azından bizim burayı ziyaret ettiğimiz cumartesi akşamı durum buydu. Rakı içenlere büyük bir ayıp bu.
Ara sıcaklardan tereyağlı ve pul biberli güveç karides biraz fazla pişmiş. Kaser kroket iyi.
Burada adanın diğer lokantalarına göre daha fazla balık çeşidi var. Kadıköy’deki Dicle Balık’tan alıyorlar. Sanırım hepsi dondurulmuş balıklar. Bizim denediğimiz ve kaya levreği de denen “minekop” tazesi ve oltayla tutulanı olsa nefis bir balık. Bu şekilde bile yavan bir yetiştirme levreğe göre daha lezzetli.
Buranın bir özelliği de çarşamba, cuma ve cumartesileri yaptıkları kuzu tandır. Doğal bir kuyuda ve üstü kapalı olarak pişiyor ve pişirme süresini iyi ayarlıyorlar. Önünüze kurumadan geliyor. Tavsiye ederim.