Yazarlar Ya tuz kokarsa.. (3)

Ya tuz kokarsa.. (3)

12.09.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ya tuz kokarsa.. (3)

Ya tuz kokarsa.. (3)

       "ADLİYE muhabirliği", gazeteciliğin en önemli işlerinden biridir. Zamanında ben de yaptım. 1950'li yılların başında adliye koridorlarıyla, duruşma salonlarının "müdavim"lerinden oldum. Pek çok dava izledim.
       O zamanki adliye binalarını gözümün önüne getiriyorum: Hakim ve savcıların çalışma düzenleri, tutanak tutma usulleri, evrak muhafaza sistemleri.. ve bunları - izleyebildiğim kadarıyla - bugünkü koşullarla karşılaştırıyorum. Görüyorum ki, 50 yıla yakın bir zamandan beri pek az şey değişmiş.
       Hakim ve savcıların rahatça dosya tetkik edebilecekleri bir mekanda çalışma imkanları - en azından birçok yerde - hala yok. Duruşma salonları veya odaları birçok halde - dinleyiciler bir yana - davanın taraflarının bile duruşmayı doğru dürüst izleyebilmesine yetmiyor.
       Hele tutanak tutmak için kullanılan daktilo makineleri.. Çoğu yerde onlar da hiç değişmemiş. Onlar ki eski zabıt katiplerinin elle tuttuğu tutanaklar döneminden sonra, mahkemelere bir çağdaşlık göstergesi gibi girmişlerdi. Tuşlara bakmadan da yazabilen katibelerin vuruşlarıyla çıkardıkları çatır çatır sesler kimseye rahatsızlık vermezdi. Tam tersine duruşmanın fon müziği gibi saygıyla dinlenirdi. O daktilolar, benim - nostaljiyle karışık - hala hoşuma gidiyor ama, dünyanın birçok yerinde, birçok yıldan beri artık "antika eşya" haline gelmişlerdir.
       Dünyayı bırakıp Türkiye'ye bakalım. Gerçi ülkemizde, büyük özel kuruluşların çoğu tarafından çoktan gerçekleştirilen "bilgisayarlaşma"nın uygulanamadığı kamusal kurumlar hala vardır. Ama bunun ileri derecede uygulandığı kamusal kurumlar da vardır. "Yargı" kurumumuz, bu ikinciler arasına hala girememiştir. Daha doğrusu; bilgisayarlaşma konusunda gerekli adımlar "yargı"da da atılmış, pilot uygulamalar başlatılmıştır ama, bu başlangıcı izleyen gelişmeler, ancak kaplumbağa hızıyla sürdürülebilmektedir.
       Bilgisayar yerine karbon kağıtlı daktilo çağında kalınınca, tabii, evrak sistemi de eski düzeninde kalıyor. Delilleri, tutanakları içeren dosyalar çağdaş bir tasnife kavuşturulamıyor. Raflardaki veya - raflara sığmadığı için - yerlere istif edilmiş haldeki dosyalar arasında istediğinizi aratmak için ya dosya numarasını bileceksiniz, ya duruşma tarihini.. Davaya, davalıya veya konuya ilişkin verilerle sonuca varmanın imkanı yok.
       Evet, adliyelerimizin çoğunda, teknolojinin en son aşaması hala "karbon kağıtlı daktilo".. Gerçi Ankara'daki Yargıtay binasında "fotokopi" aşamasına ulaşılmış. Ama 32 daireli ve iki genel kurullu Yargıtay'ın demirbaşları arasında sadece iki fotokopi makinesi var. Bunu bir defalığına kullanmak için - bazen günlerce - beklemek gerekiyor.
       * * *
       YARGITAY Başkanı'nın adalet yılını açarken vurguladığı, bizim de üç gündür değindiğimiz yargı sorunları, tabii, bunlarla da bitmiyor. Ama bunlardan sadece bir kısmı bile, ülkemizde köklü ve kapsamlı (ve tabii, biraz da masraflı) bir "yargı reformu"nun bir an önce gerçekleşmesinin, yaşamsal bir zorunluluk olduğunu görmeye yetiyor.