Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Son 15 yıldır dünya sanat piyasasında, hem alım satım hacmi hem de sanat eserleri fiyatları açısından inanılmaz bir yükseliş yaşanıyor. Başta Amerika ve Avrupa’da olmak üzere birçok kurum sanat eserleri ve antikaya yatırım yapıyor. Türkiye’de de buna paralel bir eğilim gözleniyor. Sahip oldukları gücü oluşturdukları koleksiyonlarla prestije dönüştürmeyi hedefleyen bu şirketlerin yatırımları sayesinde, sanat eserlerinin fiyatları kimsenin tahmin edemediği seviyelere yükseldi.
Öte yandan, büyük finans kuruluşları bile, sanat eserlerine yaptıkları yatırımın kıymet artış getirisinin, diğer bütün yatırım araçlarından daha yüksek olduğunu fark ettiler. Birçok uluslararası bankanın halen, sanat eserleri ve antikalarını muhafaza ettikleri büyük kasa salonları var. Bizim Merkez Bankamızın bile, büyük sayılacak ve kasalarda saklanan bir resim koleksiyonu bulunuyor. Buna, bürokrat odalarındaki kıymetli resimleri ve “Para Müzesi”ndeki koleksiyonları eklemek lazım. Birçok milli bankamızın da sanat fonları ve koleksiyonları bulunuyor. Hatırlanacağı üzere, ülkemizdeki son mali krizde değer yitirmeyen tek yatırım aracı, sanat eserleri olmuş ve TMSF bile, müzayedeler düzenleyerek, el koyduğu bankalara ait sanat eserlerini satmıştı.

Cazip bir pazar oldu
Rakamlar büyüyünce, sanat eserleri, ekonomi piyasalarının ve yatırımcıların ilgisini her zamankinden fazla çeken cazip bir pazar halini aldı. Bizde bile, sanat eserlerine özel, avantajlı krediler verilmeye başlandı. Halen, bizde tanınmış firmaların katalog basarak düzenledikleri müzayedelerden aldığınız tablo ve antika eşyanın parasını, anında aldığınız bir krediyle ödeyebiliyorsunuz.
Ülkemizde, sanat eserlerine olan ilgi üst düzeye ulaştı. Bu ilginin ve hareketliliğin artmasında özel müzelerin açılması, yeni koleksiyoncuların ortaya çıkması ve yatırım amaçlı fonların piyasaya girmesi var. Artık, Picasso’nun, Salvador Dali’nin neredeyse dünyadaki tüm eserlerinin belli süreler için sergilendiği müzelerimiz bulunuyor. Sakıp Sabancı Müzesi, bunlara bir örnek.
Konuyu araştırmam sırasında görüştüğüm, 27 senedir müzayedeler gerçekleştiren Turgay Artam, müzayedelerin tablo ve antikaların bir nevi borsası niteliğinde sayıldığını ve tablo ve antika değerlerinin, uzun dönemde hep yukarıya giden bir grafiğe sahip olduğunu belirtiyor. Bilinçli bir alım yapıldığı takdirde, sanat ve antika yatırımının büyük kâr getirdiğini belirten Artam, 3 sene içinde yüzde 400-600 kazandıran eserlerin sayısının çok fazla olduğunu vurguluyor. Artam’a göre, zaman zaman çok hızlı artışlar gözlemlese de, antika sanat eserinde bugün al, yarın sat kâr getirmiyor; en az 3 yıl beklemek gerekiyor.

KDV kaldırılmalı ya da düşürülmeli
Türkiye’de müzayedelerde yapılan satıştan devlet yüzde 18 KDV alıyor. AB ülkelerinde veya ABD’de antika ve sanat eserlerinin satışından KDV alınmıyor. Bizdeki uygulama, alıcı sayısının artmasını ve sonuç olarak sanatın gelişmesini engelliyor. AB’ye uyum için bile, sanat eserleri alım satımından KDV’nin kaldırılması veya çok düşük seviyelere çekilmesi gerekiyor. En azından müzayede evlerinin yaptıkları satışlarda KDV’nin tamamen kaldırılması lazım. Böylelikle, kayıtdışılığın da önüne geçilmiş olur. Çünkü, buralarda şeffaf, kayıtlı ve açık satış yapılıyor.
Gelişmek istiyorsak, mutlaka sanata önem vermemiz ve desteklememiz gerekiyor. Yetkili olsam, ilk uygulamalarımdan biri olarak, sanat eserleri üzerine konulmuş olan tüm vergileri kaldırırdım.