Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen hafta çarşamba günü Merkez Bankası Başkanı’nın “pembe gözlük” takarak yaptığı sunum, önceki hafta yayımlanan Para Politikası Kararı ve Karar’ın detaylı özeti üzerine kuruluydu.
Merkez Bankası’nın yaptığı açıklamalar, her konuda değişkenlik ve dalgalanmaların süreceği temeline dayanınca, kaçınılmaz olarak, ekonomideki beklentiler ve bunlara göre şekillenen her seviyedeki karar alma süreçleri olumsuz biçimde etkileniyor. Durum böyle olunca da, hem Para Politikası Kurulu (PPK) kararlarının, hem de Başkan’ın açıklamalarının “satır araları”nı okuyup, değerlendirmek gerekiyor.
PPK, 23 Ekim’de yaptığı toplantıda, faiz oranlarının sabit tutulmasına karar verdi. PPK, altın ticareti hariç tutulduğunda, cari işlemler açığında iyileşme olabileceğini söylüyor. Oysa, cari işlemler açığı, tarifi gereği her türlü işlemi kapsayan bir kavram ve bazı şeyler hariç tutularak izah edilemez. Tersini yaparsak, enerji ithalatını hariç tutar, cari işlemler fazlası verdiğimizi iddia ederiz.
PPK, çekirdek enflasyon göstergelerinin hedefin üzerinde seyrettiğini söylüyor; oysa gerçekte, enflasyonun hedefinden ciddi biçimde saptığı ve hedefin gerçekleşme olasılığının olmadığı görülüyor. PPK, her türlü yeni veri ve haberin Merkez Bankası politikalarında değişikliğe neden olacağını vurgulayarak, bizzat kendisi “belirsizlik kaynağı” olma durumunu yaratıyor. Oysa, PPK’nın temel görevi “istikrar”ın sağlanması ve korunması.

Ne yapmak isteniyor?
Merkez Bankası, kur artışının kaçınılmaz olarak enflasyon artışına neden olduğunu ve olacağını görmüş. Monetarist bir yaklaşımla, piyasadaki likiditeyi azaltarak, enflasyonu düşürmeyi ve kur artışını dizginlemeyi umuyor. Bankaların ticaret ve sanayi sektörü ile halka kullandırdığı kredilerin hacmini azaltarak, bu hedefi tutturmayı umuyor. Öte yandan, sıkı para politikalarından ödün vermeden döviz rezervlerinin artırılması öngörülüyor.

Çelişkiler nasıl gözüküyor?
- Tüketici güven endeksi ve geleceğe yönelik yatırım beklentileri olumsuz bir görünüm sergiliyor. Demek ki, ekonomi yönetimi ve politikacılar, ekonomide istikrar sağlayıcı ve güven verici bir ortamı yaratamıyorlar.
- Döviz fiyatındaki artışa rağmen, ihracat ve tüketim malları üretimi düşüyor; tüketim malları ithalatı artıyor.
- Tarım dışı istihdamdaki gerileme, işsizliği giderek artırıyor. İşsizliği azaltmak için, hükümet inşaat sektörüne yükleniyor ama her ay bir önceki aya göre yaklaşık yüzde 1 oranında artan inşaat fiyat ve maliyetleri nedeniyle umulan gerçekleşemeyecek.
- Prensip olarak, rezerv niteliğinde sayılacak döviz alımı karşılığında Türk Lirası ödenir. Merkez Bankası, bankaların Türk Lirası mevduatı karşılığında tuttukları zorunlu karşılıklar için de döviz kabul ederek, buna bir istisna yaptı. Maalesef, döviz fiyatını arttıran sebeplerden birisi de bu saçma uygulama oldu.
- Merkez Bankası, Maliye Bakanlığı’nın Orta Vadeli Program’dan sapma olasılığından bahsediyor. Bu olasılıktan resmen bahsetmek bile, “seçim ekonomisi” uygulanacağını vurguluyor. Bu durumda, verilerin tümünde bozulma görülecek demektir.
- Merkez Bankası, ne piyasaya ne yatırımcıya ve ne de Hükümet’e güveniyor; temkinli ve tedirgin bir duruş sergiliyor.