SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

İletişim modeliniz nasıl?

Yaşam içinde, bazen ilişkilerimiz karmaşık bir hale gelebiliyor. Yoruyor, enerjimizi tüketiyor.

Bu durumu engellemek için, yapmamız gereken, o ilişki her ne ise, romantik bir ilişki olabilir ya da dost, arkadaş, iş, aile ya da çevrenizle kurduğunuz ilişkiler olabilir. Öncelikle ilişki içinde bulunduğunuz her kim ise, samimiyetle ve içtenlikle karşınızdaki kişiyle her şeyi konuşabilmek, ona kalbinizi açabilmektir.

Dürüst, samimi bir niyet ve onun getirisi samimi ve dürüst bir ifade şekli, her zaman içinde bulunduğunuz ilişkiyi yapılandırır ve güçlendirir. Her şeyden daha önemlisi kendinize olan güveninizi artırır.

Dünya üzerinde yaptığımız her şey bir niyet dâhilinde gerçekleştir. Ve niyetin sonunda da gitmeyi istediğimiz hedef vardır. Buna yaşadığımız her türlü ilişkiyi de dâhil edebiliriz.

Çalıştığım danışanlarımdan bir bayan, eşinin ve çocuklarının onu hiç bir zaman anlamadığından şikâyet ediyor ve evliliğini bitirme noktasına geldiğini anlatıyordu.

Biraz onu dinledikten sonra, aslında kendisinin hiç bir derdini ve yardım ihtiyacını eşi ve çocukları ile paylaşmadığı ortaya çıktı. Bunun sonucunda ise fazlaca yoruluyor. Yıllarca herşeyi üstlenmiş olduğu için de, eşi ve çocukları hazıra konuyorlardı.

Bunu kendisine sordum, “Madem bu kadar zorlanıyorsunuz, neden eşiniz ve çocuklarınızdan yardım istemiyorsunuz? Cevap oldukça enteresandı. “Onların anlamaları gerek, aksi takdirde benim için bir anlamı kalmaz!”

Danışanım eşinin ve çocuklarının onun zihnini okumalarını ve ona göre hareket etmelerini istiyordu belli ki. Ancak bu şekilde zihin okuyarak bir iletişim tarzı mümkün değil tabi.

Yaptığımız çalışmalarla biraz daha derine indiğimizde, aslında danışanımın henüz küçük bir çocukken ebeveynlerinin onun ihtiyaçlarının giderme konusunda başarılı olmadığı ve bunun sonucunda da kendi işini kendisinin yapması gerektiğine karar verdiği ortaya çıktı.

Onun aslında kurduğu ilişkilerdeki niyeti her anlamda “anlaşılmayı” beklemek ve bu niyet sonucu beklentisi ise, bunu hisseden çevresindekilerin onun "yardımına" koşması idi.

Ancak bu bilinçaltından verilen bir karar olduğu için, kendisi bunu fark edememiş ve yıllardır aynı kısır döngü içinde dönüp durmuştu.

Bu bilgi bilinçaltından, bilince çıktığı anda oluşan farkındalıkla bir anda gözleri parladı ve konuştuğumuz şekilde, artık yavaş yavaş yardım isteme konusunda esnemeye başlayabileceğini söyledi.

Bilinçaltının biz küçük bir çocukken aldığı kararlar, gördüğünüz gibi nasıl da yaşamımızı, iletişim şekillerimizi etkiliyor ve yönetiyor.

Önemli olan fark etmek ve yola bilinçle devam etmek.

İletişiminizin sizi daima mutlu etmesi dileklerimle.

Sevgilerimle,

A.Nilgün Aktaş

Kuantum Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

https://www.instagram.com/anilgunaktas/

Yazının devamı...

Güzelliklerle bağlantıda olmak

Güzel, güzellik, güzellikler…

Ne kadar iç açıcı kelimeler değil mi?

En büyük arzularımız arasında, güzel olmak, güzel görünmek, güzel yaşamak, güzel paralar kazanmak, güzel bir araba almak, güzel bir ev sahibi olmak, güzel bir fiziğe sahip olmak, güzel sağlığa sahip olmak, güzel bir eşimizin, güzel bir işimizin olması... v.s vardır.

Güzel olana sahip olmak insanoğlunun yegâne arzusudur.

Kuşkusuz her insan yaşamının her yönüyle hoş olmasını, hayranlık uyandırmasını, yani güzel olmasını ister.

Bu bazen çoğumuzun yaşamlarında bir istek olarak kalır.

Güzellikleri yaşayanları bazen dizilerde ya da filmlerde seyrederiz. Bazen de gerçekten bu güzellikleri madden ve manevi olarak yaşayan insanlarla tanışırız. Özeniriz, biz de bir gün bu güzelliklere sahip olmayı dileriz.

Yaşamımız bizim oyun alanımız ve bizler bağlantıda olduğumuz duygular aracılığı ile yaşamımızı yaratıyor ve sonra da bu yaratımımızı deneyimliyoruz. Bu kavram bilim adamlarınca da onaylandı. Kuantum felsefesini incelemenizi öneririm.

Bu gerçek bize şunu söylemekte; yaşamda en önemli görevimizin bağlantıda olduğumuz duyguları fark etmek ve bu yolla kendimizi tanımak.

Eğer bu önemli farkındalığı yaşamımızda geliştirebilirsek, duygularımızı hissederek, bizi yaşamda nereye götürdüğünü, götürebileceğini anlayabiliriz. Yani sebep – sonuç ilişkilerini henüz bir duyguyu yaşarken anlayabilir ve gerekli müdahaleleri yapabiliriz.

Mesela, yaşamında sürekli sinirli, gergin, agresif olan bir insanı ele alalım. Bu kişinin bağlantıda olduğu his öfkedir. Sonuç olarak yaşamında tuttuğu alan da öfke ile bağlantılı olaylar olacaktır.

Bu yüzden günlük yaşamında deneyimlemek zorunda olduğu olaylar, kavga, tartışma, kin, hakaret, nefret, duygusal ya da fiziksel zarar verme, zarar görme şeklinde ortaya çıkacaktır.

Tüm bu duygularda kişiyi güzellikler yaşamaktan sürekli alıkoyacaktır.

Şimdi böyle bir kişinin "Ben yaşamımda güzellikleri neden deneyimleyemiyorum?" sorusuna vereceğimiz cevap nettir.

O kişinin yaşamındaki hisleri ve bağlantıda olduğu duyguları anlarsak yaşadıklarına şaşırmayız öyle değil mi ?

Peki bizler yaşamımızda güzelliklere yer açmak için ne yapmalıyız?

Bunlarla ilgili size birkaç uygulama önermek istiyorum.

Öncelikle her sabah güne şu niyetle başlayın lütfen.

“Bugün hissettiğim tüm olumsuz duyguların farkında olmaya niyet ediyorum.”

Lütfen bu niyet cümlesini gözlerinizi kapatıp meditatif bir duruma geçerek birkaç kez hissederek söyleyin ve daha sonra güne başlayın.

Güne bu niyetle başladığınızda farkındalığınız artmaya başlayacak ve duygularınızın daha çok farkında olacaksınız.

Öncelikle kendinizi negatif bir duygu hissederken yakaladığınızda bu duyguyu kontrol ederek bir puan verin. Mesela duyguyu en şiddetli şekilde yaşadığınız puan 10 olsun. Eğer bu yakaladığınız duyguya sık sık kendinizi 10 puan verirken buluyorsanız, muhtemelen çocukluğunuzdan getirdiğiniz bir duygudur. Böyle bir durumda profesyonel bir yardım almanızı öneririm.

Çocukluktan itibaren yaşadığımız duygular fazlaca birikmiş olduğu için bizden daha üst, objektif ve profesyonel desteğe ihtiyacımız olabilir.

Verdiğiniz puan daha düşükse, yine gözlerinizi kapatarak derin nefesler alın ve kendinizle şöyle bir konuşma yapın. "Ben bu negatif duygularla yaşayarak, bana ve çevreme acı veren olayları mı deneyimlemek istiyorum? Yoksa güzel, rahatlatan, hafifleten, neşeli duygulara sahip olarak, kendimi güzel olaylara mı açmak istiyorum?”

Cevabınız tabi ki kendinizi güzel duygulara açmak olacaktır.

Çalışmaya devam edin. Diyelim ki öfke ile ilgili çalışıyorsunuz ve yakaladığınız duygu birilerine öfkelenmek, hırslanmak ise, şimdi zihninizde bu insanların ya da bu olayın size hangi hediyeleri olabileceğini analiz edin. Bu insanların veya olayların olumlu yanlarını düşünün. Hemen reddetmeyin. Düşünürseniz mutlaka bulacaksınız.

Bu insanlara ya da olaylara kabul vererek, kendinizi bu durumdan ayırmaya çalışın. Bunu başardığınızda çok rahatlayacaksınız. Sadece kabul vermek bile yüksek oranda sizi rahatlatacak.

Daha sonra zihinsel olarak bir görsel canlandırın, orada olmaktan en hoşlandığınız bir yer hayal edin. Bu bir orman olabilir, bir deniz ya da su kenarı olabilir. Orada çimenlere, ya da sarı kumlara uzanarak, sadece denizin, derenin, ormanın, kuşların cıvıltısını duyun, hissedin. Vücudunuzu ayaklarınızdan başlayarak, saç tellerinize kadar tarayın. Bir süre bu zihinsel imgenin içinde kalın (en az 10 dakika).

Gözlerinizi açtığınızda bağlantıda olduğunuz duyguların sadece güzellikler olduğunu kolayca fark edeceksiniz.

Güzellilere açılan farkındalıklarınız daim olsun.

Sevgilerimle,

A.Nilgün Aktaş

Kuantum yaşam ve ilişki koç

NLP Uzmanı ve eğitmeni

www.aysenilgunaktas.com

https://www.instagram.com/anilgunaktas/

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Yaşamla uyumlu musun?

Hiç dikkatinizi çekti mi?

Hayattan sürekli bir şeyler istiyoruz.

Hem de o istediklerimizin çok iyi olmalarını, mükemmel olmalarını ve bizi çok mutlu etmelerini....

İyi bir evimiz olsun, iyi bir işimiz olsun, iyi bir gelirimiz olsun, güzel bir evimiz olsun, içinde muhteşem mobilyalar olsun, son model bir arabamız olsun, iyi bir sevgilimiz olsun, örnek bir evliliğimiz olsun, hayırlı, söz dinleyen, muhteşem çocuklarımız olsun, mükemmel dostluklarımız olsun... v.s. Hep en en iyileri alma derdindeyiz.

Burada harika bir soru devreye giriyor.

Peki sen yaşama, insanlara ve tabiki kendine ne veriyorsun?

“İyi bir beklenti içinde olmam için hayata bir şeyler mi vermem gerekiyor?” diye sorduğunu duyar gibiyim.

Cevap; evet.

Vermeden almayı beklemek saçma bir istek değil mi sence de? Kulağa bile tuhaf gelmiyor mu?

En azından üzerinde yaşadığımız Dünya'nın yasalarına uygun değil. Sanırım hem fikiriz.

Diyelim ki kırıcı bir insansın ve önüne geleni kırıyorsun, ağzından çıkanı kulağın duymuyor. Eleştirelsin, yargılayıcısın – buna kendini yargılamak ve eleştirmek de dâhil -. Sonra gelip şunu söyleyebilir misin­?

İnsanlar beni anlamaz, hep üzer ve kırarlar !

Deme...

Ya da diyelim ki, cimri ve bencilsin Sokakta yürürken köşe başındaki dilenciyle göz göze gelmemek için yolunu değiştiriyorsun. Sokaklarda yaşayan canlılara bir kap su ve mama almamak için bin tane bahanen var. Ayrıca onlarla ilgilenen, onları besleyen insanlara adeta düşman gibi davranıyorsun.

Kalkıp şunu söyleyebilir misin?

“Kendimi çok yalnız hissediyorum, en zor zamanlarımda hiç kimse yardımcı olmadı!”

Deme...

"İstediğim gibi beni anlayan, dinleyen, hoş vakit geçirdim bir sevgilim olmuyor" diyorsun belki.

Deme...

Peki ben de sana sorarım hemen, sen kendine ne kadar sevgilisin? Kendini hoş tutmak, iyi hissettirmek için neler yapıyorsun? Kendinle nasıl geçiniyorsun?

Sevgili arkadaşım, şimdi senden derin bir şekilde düşünmesi istiyorum.

Hayatta şu anda var olan neyin varsa bir bak. Bütün bunlar seni memnun ediyor mu ? Sana yeterli geliyor mu? Maddi ve manevi her şeyi buna dahil edebilirsin.

Eğer cevabın “evet” ise, demek ki hayatla, diğer insanlarla, canlılarla, ve kendinle uyumlu bir yaşam sürdürüyorsun.

Ama eğer cevabın “hayır” ise, orada dur ve derin derin düşün... Çünkü orada bir problem var.

Hayatla arandaki uyumu gözden geçirmen gerekiyor.

Ben hayata ne veriyorum?

Ne ekiyorum ve neyi biçiyorum?

Soruların bunlar olmalı. Bu sorular yaşamını o kadar güzelleştirecek ve değiştirecek ki. Derinlemesine düşünmeni ve kendini analiz etmeni sağlayacak.

İşte yaşamının değişmeye başladığı an, bu soruya verdiğin cevaplar olacak.

Her gün sor lütfen kendine, "bugün yaşama, canlılara ve kendime ne vermeliyim?"

Yaşama kattığın iyilik ve güzellikler sana katlanarak geri dönecek.

Yaşama ve kendine kattığın değerler her zaman seni ileriye götürür ve sana pozitif bir alan yaratır.

Sağlıklı, mutlu, huzurlu ve yaşama her daim anlam katabildiğin güzel günler dilerim.

A.Nilgün Aktaş

Kuantum Yaşam ve İlişki Koçu

NLP Uzmanı ve Eğitmeni

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Pandemide huzurlu hissedin

Dünya bir Pandemi yaşıyor ve doğal olarak hepimizin sağlıkla ilgili endişeleri arttı.

Endişelerimiz arttıkça yaşam kalitemiz düşer. Bu süreç devam ettikçe depresyona varan endişeli durumlar oluşabilir.

Bu yüzden sağlığımız ile ilgili endişelenmeyi bırakmak ve stres düzeyimizi en aza indirmek için size bazı yöntemler anlatacağım.

Biliyorsunuz başımıza gelen her şeyi önce beynimizde senaryolaştırıyor, onları düşünce ve duygularla besliyoruz bir süre sonra da bu senaryoları hayatımızda deneyimlemeye başlıyoruz.

Bilimsel araştırmalar doğrultusunda tespit edilen şudur ki; göz gerçekten gördüğünü de, zihninde canlandırdığını gerçek olarak algılıyor!

Bunun için bir denek seçiliyor ve bilgisayara bağlanıyor, o kişiye kalem gösteriliyor. Kişi bu kaleme baktığında beyin korteksinde bir bölümün aydınlandığı yani, elektriklendiği tespit ediliyor. Gördüğü objeden alınan frekanslar beynin belirli bölümünde ışıklı bir alan oluşturuyor.

Sonra aynı deneğe gözlerini kapaması ve biraz önce gördüğü kalemi zihninde canlandırması söyleniyor. Bilgisayarda aynı yerde aydınlanmanın oluştuğu tespit ediliyor. Kişi gerçekten bakıp görse de, zihninde canlandırsa da beyin her ikisini de gerçek kabul ediyor!

Bu sebepledir ki olmasına karar verdiğimiz her ne ise bu durumu zihnimizde mutlaka canlandırmalıyız. Çünkü zihniniz var olarak kabul ettiğini, yaşamınızda da somutlaştırarak size verecek.

O halde zihninizde hastalık, endişe ve korku senaryoları canlanıyorsa, bunların yerine sağlık, şifa, güzel, mutlu anlar yaşadığınız senaryoları koyabilirsiniz.

Bu canlandırmaları zihninizi gevşettikten sonra yaparsanız çok daha hızlı geri bildirim alırsınız. Zihninizi gevşetmek için, dilerseniz bir meditasyon müziği eşliğinde sırt üstü uzanarak, ya da omurganız dik bir şekilde oturarak, derin diyafram nefesleri alarak, yavaş yavaş vücudunuzu gevşetin.

Bunu on dakika kadar yaptıktan sonra, yavaş yavaş farklı bir zihinel alana geçtiğinizi hissedeceksiniz. Bu durum bize beyninizin alfa frekansına geçtiğini gösterir.

Tam bu noktada, geçmişte yaşadığınız ve çok mutlu olduğunuz, kendinizi ve ailenizi çok sağlıklı hissettiğiniz bir anınızı düşünmeye başlayın. Bu anıyı mümkün mertebe duygularınızla hissedin ve yaşayın. Gerçekten o anın içindeymişçesine hissedin.

Rahat olun, kendinize biraz izin verin bu güzel anıyı ve o anın duygularını yaşamaya başlayın. Bu pratiği her gün düzenli olarak, en az 1 ay yapmanız durumunda, stres ve korkularınız yerini hızla mutluluğa ve huzura bırakacaktır.

Sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler dilerim.

A. Nilgün Aktaş
Kuantum Yaşam ve İlişki Koçu
NLP Uzmanı ve Eğitmeni

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

İhanetin Hediyeleri!

Seans saatinden yarım saat önce ofisime geldi.

Hüzünlü, çaresiz ve acılı bakışları, lütfen beni kurtarın der gibiydi.

Gayet özensiz bir hali vardı. Sanki yataktan yeni kalkmış, saçlarını taramadan, yüzünü dahi yıkamadan, üzerine ilk gördüğü giysileri giyinerek kendini dışarıya atmış gibi görünüyordu.

Kahvelerimizi içtikten sonra, anlatmaya başladı.

Aldatıldım dedi, boğazı düğümlendi… Gözleri nemlendi ve yaşlar bir su gibi akmaya başladı göz pınarlarından. Masamda duran kâğıt mendilleri kendisine uzattım. Yavaş hareketlerle gözlerini sildi, bir iç çekti ve anlatmaya başladı.

Sadece dinlemek istiyordum onu, yorum yapmak, fikir vermek için çok erkendi.

Gözyaşları içinde soluksuz bir şekilde, bazen hıçkırarak, bazen iç çekerek anlattı başından geçenleri.

Son sözleri bittikten sonra, cevap arar gözlerle bana baktı…

<>>>

İhanetin psikolojisini anlayabilmek oldukça zordur.

Çünkü ihanet edenin psikolojisini incelemek gerekir. İhanet edenin çocuklukta ve şimdide yaşadıkları, duyguları, önceki ilişkileri, beklentileri, değer yargıları ihanetin nedenini çözmemizi sağlar.

Ancak genellikle bana danışanlar, ihanet edenler değil, aldatılan, ihanete uğrayanlardır. Bu yüzden maalesef “Neden ihanete uğradım?” sorusuna verecek gerçek bir yanıtımız yoktur.

İlk sorumuz kişinin, ihanet edenle yüzleşip yüzleşmediği olur ki, bu hanımefendiye de sordum. Yüzleştiğini söyledi. Bu önemli ve güzel bir adımdır. Bu ihaneti bildiğinizi, partnerinize bildirmeniz, içinizdekileri dökmeniz duygularınızı ona aktarmanız ilk önemli adımdır.

Eğer bunu yapamayacağınız bir durumla karşı karşıya iseniz, bu yüzleşmeyi yazarak da yapabilirsiniz.

Tıpkı ona mektup yazıyor gibi düşünün. Hızlı bir şekilde bu ihanetten sonra neler hissettiğinizi ve yaşadığınızı mektuba (mümkünse beyaz bir kâğıda, kırmızı kalemle) hızlı bir şekilde yazarak, duygularınızı nötrleyebilirsiniz. Ayrıca size ihanet ettiği kadın/erkeğe karşı da duygusal olarak kırgın ya da kızgın hissediyorsanız aynı şekilde yazarak bu çalışmayı yapmanızı öneririm.

Tüm bu çalışmalardan sonra kendinizi rahatlamış ve daha iyi hissedeceksiniz.

Daha sonra şu soruya cevap vermelisiniz.

Bu ilişkide hala kalmak istiyor musunuz?

Yoksa tamamen bitirmek ve size ihanet edeni unutmak mı istiyorsunuz?

Bur sorulara vereceğiniz cevaplar çok önemlidir ve üzerinde iyi düşünülmesi gerekir.

Bu konuda gerekirse bir uzmandan yardım alın lütfen.

Psikologlar, ayrılık acısını, ölüm acısından bile daha zor olarak tanımlıyorlar.

Sonraki dönem tahmin edebileceğiniz gibi zor bir süreç. Yas süreci olarak tanımlıyoruz. İçinizdeki üzüntüleri, kırgınlıkları, acıları, öfkeleri yaşamanız için bir süre izin verin kendinize. Ancak bu süre lütfen 1 ayı geçmesin. Bu bir ayı da tüm bu negatif duyguları serbest bırakarak (zaman zaman yaşayarak ve bastırmayarak) geçirdiğinizde kendinizi artık daha rahat hissedeceksiniz.

İkinci aya geldiğinizde belki intikam duygularınız ortaya çıkmaya başlayabilir. Ancak unutmayınız ki, intikam duymak sağlıklı bir duygu değildir ve sizi sürekli acıda, üzüntüde ve eskide yaşamaya mecbur bırakır.

Kararınızı verin, siz bu insanı ve bu yaşadığınız ihaneti, aldığınız dersler cebinizde, huzurla geçmişte mi bırakmak istiyorsunuz? Yoksa anlamsız ve kimseye yararı olmayan bir intikam duygusuyla sürekli ileriye mi taşımak istiyorsunuz? Bunun size yararları ve zararları neler olur? Çok ayrıntılı, aceleye getirmeden düşünün ve yine gerekirse bir uzman desteği alın.

Üçüncü aya geldiğinizde kendinizi çok daha iyi, huzurlu ve sizi esir eden duygulardan özgürleşmiş hissedeceksiniz.

Artık daha objektif olarak yaşadığınız ihanet olayını değerlendirebilirsiniz. Sizin de bu ihanete neden olan duygu durumlarınızı, alışkanlarınızı ve ilişki yaşama modellerinizi ele alabilirsiniz. Bunu şu an yapmanız, ileride yaşayacağınız duygusal ilişkilerde bir denge yaratacak ve aynı tatsız olayı tekrar yaşamanıza mani olacaktır.

Mesela bu ilişki içinde nelere suskun kaldınız?

Evet’lerin ve Hayır’arınız ne derece gerekli ve güçlü idi?

İlişki içinde maruz bırakıldığınız olaylarla yeterince yüzleşebildiniz mi?

Terk edilmek, ihanete uğramak, sevilmemek, değer görmemek gibi korkularınızı ilişki içinde yaşadınız mı? Cevap evet ise, bunların üstesinden gelmek için neler yaptınız?

Artık tüm bu evreleri geride bıraktınız ve odağınızı tamamen size iyi hissettirecek bir konuya yöneltebilirsiniz.

Mesela işiniz, kariyeriniz, aileniz, varsa çocuğunuz, müşterileriniz, belki bunca süredir ihmal ettiğiniz arkadaşlarınız, hobileriniz, müzik, spor, dans, ya da yeni bambaşka bir hobi edinerek kendinizi bambaşka bir alanda mutlu etmeye odaklayabilirsiniz.

Evet, ihanete uğramak bir insan için çok üzüntü verici, yaralayan bir duygu. Ancak şunu unutmayın ki, siz o kadar güçlüsünüz ki, bu ihanetten kazanarak, güçlenerek ve büyüyerek çıkacaksınız. Ben size güveniyorum, inanıyorum.

Eğer benimle paylaşmak istediğiniz ihanet hikâyeniz varsa, aşağıdaki mail adresinden bana ulaştırabilirsiniz.

Son olarak; size ihanet eden kişi, duygusal olarak sizi büyüttü, olgunlaştırdı ve çok şey öğretti. Belki de ona bir teşekkür borçlusunuz.

Bu ilişkideki ihanetin size hediyeleri neler olacak acaba? Bekleyelim ve görelim. J

İçten sevgilerimle,

A. Nilgün Aktaş
Kuantum Yaşam ve İlişki Koçu
NLP Uzmanı ve Eğitmeni

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Atalardan Gelen Yükler

Danışanlarım bilirler herhangi bir sorunla bana danışmaya geldiklerinde, çalışmaya anne, baba ve danışanın içindeki “içsel çocuğu” iyileştirmekle başlarız.

Bazıları şaşırır ve “konunun, annemle, babamla ya da çocukluğumla ne alakası var?” derler.

Ben de onlara ne kadar çok ilgisi olduğunu ve yaşamımızdaki çoğu sorunun anne, baba ve senin küçüklüğünle ilgisi var diye cevap veririm.

Bugün sizlere de bu konudan bahsetmek istiyorum.

Birçoğunuz biliyorsunuz bilinçaltı yaklaşık 5-6 yaşlarına kadar önemli bazı kararlar alır ve bu kararları ya anne, ya baba, ya da evde kiminle yaşıyorsa onlar kanalıyla alır.

Kararlar alındıktan sonra ise o karar kişinin tüm hayatını bilinç dışından yönetmeye devam eder. Ne zaman kadar? Kişi bu blokajlarının farkında varıp, değiştirmeyi seçene kadar…

Bazen bir danışan gelir ve bana şunu der. Ben de ona cevap veririm,

Değişime karar vermek ve bu sürece anne, baba, içsel çocukla başlamak değişiminizi hızlandırır.

Çünkü ilk gördüğünüz ilişki annenizle babanızın ilişki ve siz bir erkekseniz muhtemelen ilerde babanızın annenize davrandığı gibi davranacaksınız ve öyle hissettireceksiniz eşinize, sevgilinize. Ve annenize benzeyen bir kadını hayatınıza çekeceksiniz.

Ya da siz bir kadınsanız, muhtemelen annenizin babanıza davrandığı gibi davranıp, öyle hissettireceksiniz eşinize, sevgilinize babanıza benzeyen bir erkeği hayatınıza çekeceksiniz.

Hayatta en sevdiğimiz kişiler anne ve babamızdır ve genellikle öfke duyduğumuz kişilerde anne ve babamızdır. Eğer bu öfkeyi dönüştürmez ve onlara karşı öfkeli kalmaya devam edersek tüm ruhsal ilişkilerimiz, maddi ve manevi hayatımız bu tesir altında yolunda gitmeyecektir.

Peki, ne yapabiliriz?

Önce varsa annenize olan öfkenizi, sonra da yine varsa babanıza olan öfkenizi içinizde tamamen sona erdirerek, bu duyguyu koşulsuz bir kabul ve sevgiye dönüştürmelisiniz.

Bundan sonra da sıra içinizdeki çocuğa gelecek.

Bu çalışmada tıpkı anne ve babanızda yaptığınız gibi eğer varsa kendinize olan öfkenizi, koşulsuz bir kabul ve sevgiye dönüştürmeniz gerekir.

Bu çalışmalardan sonra yaşamınızdaki sis perdesinin yavaş yavaş ortadan kalktığını fark edeceksiniz.

Atalarımızdan aldığımız ve artık bize hizmet etmeyen her ne varsa, onları kendilerine teslim etmek ve yola daha hafif devam etmek size iyi hissettirecek.

Sevgilerimle,

A. Nilgün Aktaş
Kuantum Yaşam ve İlişki Koçu
NLP Uzmanı ve Eğitmeni

www.aysenilgunaktas.com

Yazının devamı...

Vizyonlamanın gücü !

Hayal edemediğimiz hiç bir şeyi yaratıp, yaşayamayız !

Şimdi bir düşünün, sizin hayallerinizde ne var ?

Hayalleriniz olumlu mu, yoksa olumsuz mu ?

Mesela geçen gün bir danışanım bir hayalinden bahsetti, "Hayalimde çok güzel bir villada yaşıyorum, bahçesinde harika bir yüzme havuzu var, bahçede otururken birden bir yılan geliyor ve beni ısırıyor." dedi.

Olumsuz hayal derken tam olarak bundan bahsettiğimi anlamışsınızdır.

Güzel hayaller kurmamıza bazen egomuz engel olur. İşte bu noktada dikkatli olmanız gerekir.

Egomuz bizler için hazırladığı kutuda bizi tutmaya çalışır ve eğer hazırladığı kutu yoksulluk kutusu ise, asla zengin olmamızı istemez. Tam da kişi böyle bir hayal kurduğunda orada yılanı devreye sokarak bizi korkutup, hayalimizden uzaklaştırmak ister.

Yaşadığınız ya da, daha da iyi olmasını istediğiniz duygusal ilişkilerinizde de vizyonlamayı devreye sokabilirsiniz.

Bunun için hayal gücünüze ihtiyacımız var ve tabi ki hayal ettiğiniz konu ile ilgili oluşturacağınız duygulara.

Çünkü hayal kurmak tek başına yeterli değil, konu ile ilgili yaratmak istediğiniz duygular, yaratım sürecini hızlandırır. Duygular yaratımın hızlı katalizörleridir.

Eğer mutlu bir ilişki yaratmak istiyorsanız sadece sonuca odaklı bir vizyon oluşturun.

Sevgiliniz yoksa ve mutlu bir ilişki yaratmak istiyorsanız, sevgilinizle çok huzurlu, mutlu ve aşk dolu bir anı hayal edin. Kendini çok sevgi dolu, seviyor ve seviliyor hissedin. Bunlara neşe, coşku ve eğlenceyi de katarsanız mükemmel bir vizyon oluşturdunuz demektir.

Vizyonu gün içinde en az 3 kez gözleriniz kapalı ve tüm duygularınızla hissederek en az 5-6 dakika yapıp sonra tamamen unutuyor olmanız süreci hızlandıracaktır. Yaklaşık 21 gün düzenli olarak yapmanız önemli. Çünkü bilinçaltınız 21 gün tekrardan sonra, hayallerinizi gerçek kılacaktır.

Bu vizyonda eğer egonuz devreye girecek olursa sizi hayalinizden kopartmasına engel olmayın.

Yine buna benzer bir çalışma yaptığımız bir danışanım şunu anlatmıştı ;

Hayalimde sevgilimle nikah salonundayız, evlenmek üzereyiz. Ama o anda onun yanında ben değil, başka bir kadın oluveriyor!

Başka bir çalışmamızda, danışanım istediği işe girebilmekle ilgili bir vizyon oluşturmuştu. Ancak vizyonda istediği işte çalışırken patron onu kovup yerine başka birini almıştı !

Egonun sabotajlarından bir kaç örnek verdim.

Başta sizlere de olabilir, kendinizi kötü hissetmeyin. Bir süre vizyonlamaya ara verin, kendinizi iyi hissettiğinizde devam edin.

Tabii burada egonun iknası da önemli, egonuz malum 4-5 yaşınızdaki haliniz, o korkan küçük çocuğu tatlı tatlı ikna edebilirsiniz. Ona korkmaması gerektiğini söyleyebilirsiniz. İknadan sonra vizyonlamanız daha sorunsuz olacaktır.

Mutlu hayaller, güzel yarınlar sizlerle olsun.

Sevgilerimle,

Sevgilerimle,

A. Nilgün Aktaş
Kuantum Yaşam ve İlişki Koçu
NLP Uzmanı ve Eğitmeni

www.aysenilgunaktas.com

Yazının devamı...

Sevgi Testi !

İlişki danışmanlıklarımda fark ettiğim bir konu var.

Belki sizler de farkında olmadan, yaşadığınız ilişkilerde bunu yapıyor olabilirsiniz.

Partnerin sevgisini test etmek!

Eşinin / sevgilisinin, sevgisinden emin olamayan kişi mütemadiyen bu sevgiyi test etmeye çalışır.

Amaç aynı olmakla beraber, yöntemlerin her biri birbirinden farklıdır.

Kişi sevilip, sevilmediğinden emin olamadığı için kendince ne kadar sevildiğini test edip, bu ilişkiden gitmeli mi? kalmalı mı? Sürekli, paranoya şeklinde bunu sorgulayıp, test etmektedir.

Bu sınama şekilleri kişiden kişiye farklılık göstermekle birlikte, bazı genellemeler yapabiliriz.

Bu bazıları için aramaların ve görüşmelerin sıklığı ile ölçülür.

Her sabah ve akşam "günaydın" ve "iyi geceler" mesajı atmazsa benimle yeterince ilgilenmiyor ve sevmiyor sonucunu çıkartabilir.

Her gün beni en az bir kez bile aramazsa, beni sevmiyordur, gibi bir sonuç olabilir.

Bir başkasında ise, “Sevgilimle, her hafta 3 kez görüşmezsem sevildiğime emin olamam” şeklinde çıkar sonuç.

Bazısında ise mesajlarıma hemen yanıt vermezse beni sevmediğini hissediyorum şeklindedir.

Bazen de karşısındaki partnerin sınırını, sabrını zorlayarak onun sevgisini test etmeye çalışabilir kişi.

Mesela, partnerinin hiç hoşlanmadığı ve istemediği şeyleri tekrar tekrar yapıp, onu bıktırana kadar üzerine gitmek gibi. O zaman da karşısındaki kişinin tepkisine göre, beni seviyor, ya da sevmiyor gibi çıkarımlarda bulunarak ilişkide kalmaya, ya da ilişkiden gitmeye karar verecektir.

Bana hediye almıyor, çiçek almıyor, benimle konsere gitmiyor, beni tatile götürmüyor, bana tek taş almadı…. V.s. örnekler o kişinin kriterlerine göre değişir.

Peki, bunlar size tanıdık geldi mi?

Herhangi bir ilişkinizde bunu yaşadınız mı?

O zaman size önce şunu hatırlatmak isterim, sizin sevildiğinizi ya da sevilmediğinizi düşündüğünüz kriterler, karşı tarafın kriterleri ile aynı olmayabilir.

Her insanın sevgiyi alma, verme ve yaşama şekli farklıdır. O kişinin çocukluğunun nasıl geçtiği, küçük bir çocukken anne ve babası ile arasındaki sevgi iletişiminin nasıl olduğu, onun sevgi dili belirler. Tıpkı sizin gibi…

Partneriniz telefonla konuşmayı çok sevmiyordur, ama sizi seviyordur!

Partneriniz çiçek almayı sevmiyordur, ama sizi seviyordur!

Partneriniz sürekli mesaj yazmayı seviyordur, ama sizi seviyordur!

Partneriniz konsere gitmeyi sevmiyordur, ama sizi seviyordur!

Bilmem anlatabildim mi?

O zaman bu yazıdan şöyle bir sonuç çıkartabilir miyiz?

Karşımızdaki insanın sevgisini test etmek yerine, ben kendimi ne kadar çok seviyorum ve kendimle ne kadar çok ilgileniyorum noktasında kendimize sorular sorarak biraz sondaj yapabilir misiniz ?

Belki de bu sevgi testlerinizin sonucunda aslında, sizin kendinizi yeterince sevip, ilgilenip, değer vermediğiniz gerçeği ortaya çıkacaktır.

Sevgilerimle,

A. Nilgün Aktaş
Kuantum Yaşam ve İlişki Koçu
NLP Uzmanı ve Eğitmeni

www.aysenilgunaktas.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.