SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Yaydığınız enerjiyi değiştirerek, yaşadığınız ilişkileri değiştirebilirsiniz !

İçinde bulunduğumuz duygusal ilişkilerde, yaşadığımız herhangi bir mutsuzluk veya olumsuz durumda çoğunlukla ilişki yaşadığımız kişiyi suçlarız. Bu öğrenilmiş bir davranıştır.

Bana hiç değer vermiyor.

Bana yeterince ilgi göstermiyor.

Beni istediğim gibi sevmiyor.

Beni aldatıyor.

Örnekleri çoğaltmak mümkün, siz kendi suçlamalarınızı yazın ve devam edelim.

Şimdi soruları şu şekilde değiştirin lütfen.

Ben neden bana değer vermeyen erkekleri kendime çekiyorum?

Ben neden bana yeterince ilgi göstermeyen erkekleri kendime çekiyorum?

Ben neden beni istediğim gibi sevmeyen erkekleri kendime çekiyorum?

Ben neden beni aldatan erkekleri kendime çekiyorum?

Evet, nasıl hissettiniz bu şekilde sorunca? Aynayı kendinize doğru tuttunuz çok güzel.

Bu soru aslında size şunu açıklıyor. Eğer ben hayatıma sürekli bana değer vermeyen erkekleri çekiyorsam, bu demektir ki bununla ilgili yaydığım bir enerji var.

Değiştirmeniz gereken enerji işte bu!

Peki, bu enerjiyi neden yayıyorsunuz? Çünkü bilinçaltınızın bir çıkarı var yaydığınız bu enerji ile ilgili, birazdan uzun uzun anlatacağım.

Bu konuyu daha iyi anlayabilmeniz için yaşanmış bir örnekle açıklamak istiyorum.

Başvuran bayan danışanımın problemi, duygusal ilişkileri resmiyet noktasına gelince bitmesiydi. Artık bu canına tak etmişti. Tam evlenmek üzereyken hayatındaki erkekler gidiyordu! İki kez nişanlısından, bir kez de sözlüsünden ayrılmıştı.

Kendisi ile bir dizi topraklama ve regresyon çalışması yaptık.

Yaydığı enerjiyi bulmak ve nötrlemekti çabamız.

Çünkü erkekleri hayatından çıkartmasına sebep olan, yaydığı enerji bir an önce değiştirilmezse, onu mutsuz eden mevcut durum hayatı boyunca sürüp gidecekti.

Bir dizi çalışmadan sonra, danışanımın yaydığı onu rahatsız eden bu negatif enerjiyi tespit ettik.

Annesi dominant bir kadındı ve yaptığı evlilikten pişmandı. Evlenince işini bırakmıştı, sosyal hayatı sona ermişti ve mutsuz olmuştu. Bu yüzden danışanımı yıllarca “evlilik insanın özgürlüğünü yok eder. En iyisi bekârlık, keşke evlenmeseydim” sözleriyle büyütmüştü.

Sözler kadar etkili olan ise, annesinin her an mutsuz ve bedbaht ruh haliydi. Annesinin bu hali onu derinden etkilemişti. Demek ki evlilik gerçekten tehlikeli bir şeydi kadınlar için! Çünkü annesi sürekli depresyondaydı ve ona ve kardeşlerine çok kötü davranıyordu.

Danışanım henüz küçük bir çocukken bu sözleri duyarak büyüdüğü için, “evlenirsem özgürlüğüm yok olur, mutsuz olurum” gibi evlilikle ilgili anlamlandırmalar yaratmıştı.

Tam evleneceği zaman, bilinçaltındaki bu inancı devreye giriyor ve karşısındaki erkeğe kötü davranmaya başlıyor, onunla kavga ediyor, hakaret ediyor ya da hiç aklında yokken gidip onu aldatıyor ve bir şekilde evlenmek üzere olduğu erkeği hayatından uzaklaştırıyordu.

Bilinçaltının buradaki kazancı, danışanımın evlenip mutsuz olmasına izin vermemekti.

Bu yüzden ilişkileri evlenme noktasına geldiğinde, bir şekilde sevdiği erkeğe kötü davranıyor ve onun hayatından çıkmasına neden oluyordu.

Bilinçaltındaki kök inancı evlilik korkusu olan danışanımın, mantıklı zihni evlenmek istiyordu.

Çalışmalarla bilinçaltı ve mantık düzeyindeki inançlarını paralel duruma getirdik.

Bana, “bu çalışmaları yaptırmasaydım, ömrümün sonuna dek bilinçaltımın aldığı karardan ve yaydığım bu enerjiden haberim olmayacaktı” dediğinde oldukça şaşkın ama mutlu olan danışanım şu an istediği gibi bir evlilik yaptı ve gayet mutlu.

Bilinçaltında yatan gömü karanlıktan ışığa çıktı ve sorun çözümlendi.

Sizler de yaydığınız enerjiyi değiştirerek, hayatınızı değiştirebilirsiniz.

Saygı ve sevgilerimle,

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

https://www.facebook.com/a.n.aktas

Yazının devamı...

Değersizlik inancı

Randevu alırken sesi titriyordu, “acele sizinle görüşmem gerekiyor, intiharın eşiğindeyim. Bu şiddete artık dayanamıyorum” diyordu.

Erken randevularımı iptal ederek, olabilecek en erken zaman diliminde kendisine randevu verdim.

Geldiğinde perişan haldeydi. Şiddete uğramıştı, yüzünde morluklar ve yaralar vardı. Hem duygusal, hem de fiziksel anlamda kelimenin tam anlamı ile çökmüş görünüyordu.

Yaklaşık otuz yaşlarında, uzun boylu ve alımlıydı. Maddi ve manevi anlamda bu kadar şiddete maruz kalmasına rağmen hala alımlıydı.

Ağlayarak anlatmaya başladı, uzun yıllardır beraber olduğu sevgilisi, onu maddi ve manevi anlamda sömürüyordu. Bir gün mutlaka onunla evleneceğini hayal ediyordu bu duygusal ve fiziksel anlamda çökmüş alımlı genç kadın. Bu hayali yaklaşık 6 yıldır kuruyordu.

Aşikâr olan ise, karşısındaki erkeğin onu oyaladığı, değer vermediği ve bu duygulardan kurtulmadığı sürece ne yazık ki hiçbir zaman onunla evlenmeyeceği idi…

Çok zor bir çocukluktu, babası alkolikti, yıllarca annesini onu ve kardeşlerini dövmüş, değersiz davranmıştı onlara…

Seanslar sonunda derindeki değersizlik duyguları yüzeye çıktı ve bir dizi topraklama çalışması ile derinlerde ona zarar veren tüm anılarını nötrledik, çalışmalarımıza devam ediyoruz ve danışanım hızla şifalanıyor.

Sevgilisinden ayrıldı ve kendini değer göreceği, gönlünce sevip, sevileceği harika bir aşka açtı.

Hikâyede danışanım evden kurtulmak için okuyup bir işe girmiş ve farklı bir şehirde kendine yeni bir hayat, yeni bir gerçeklik yaratmıştı. Sonunda kurtulmuştu baba dayağından!

Baba şiddetinden ve ona yaşatılan değersizlik duygularından kurtulmak için yıllarca kendi kendine mücadele etmiş, ancak derindeki duyguları da yanında taşıdığı için, farklı bir yerde, yine aynı gerçekliği yaratmıştı duyguları.

Birçok insanda görülen değersizlik inancına göz atalım.

Nedir bu değersizlik inancı, nasıl oluşur? Kendimizde böyle bir inancın var olduğunu nasıl anlarız?

0-8 yaş arasında ebeveynler tarafından çocuk; suçlanarak ya da yetersizlik hissettirilerek büyütülmüşse, (Sen üstünü giyinemezsin, sen onu dökmeden getiremezsin kırarsın, sen aptalsın zayıf not alırsın, sen hiçbir şeyi beceremezsin v.s.)

Şiddete maruz kalmışsa, (çocuk ebeveynler tarafından ya da yaşadığı kişiler tarafından ruhsal ya da fiziksel olarak şiddete maruz bırakılmışsa)

Ebeveynler mükemmeliyetçi ise, çocuğun her zaman, her konuda mükemmel olması gibi talepleri varsa. (Mükemmel olmadığını hissettikleri zaman, çocuğa sözlü veya fiziksel tacizde bulunuyorlarsa)

Ebeveynler, çocuk ile çok az ilgileniyor, sevgi ve şefkat göstermiyorsa. Çocuk sevmenin ve sevilmenin ne demek olduğunu bilmeden büyümüşse,

Çocuk, cinsel olarak tacize uğramışsa,

Tüm bunlara maruz kalarak büyüyen çocuklarda değersizlik inancı olabilir.

Peki, şu an değersizlik duygunuz olduğunu nasıl anlayabilirsiniz?

Anlattığım örnekte olduğu gibi ruhsal veya fiziksel bir şiddete maruz kaldığınız herhangi bir ilişki içinde kamayı sürdürüyorsanız.

Yoğun olarak beraber olduğunuz kişiyi kaybetme korkunuz varsa,

Kendinizi iyi ve güzel şeylere layık göremiyorsanız. Örneğin; maddi durumu çok iyi olan bir bayan danışanımın ağzında dişi yoktu ve neden yaptırmadığını sorduğumda, verdiği cevap onun değersizlik inancını ortaya çıkartıyordu. “Bu yaştan sonra beni beğenecek mi var?”

Kendinize hemen hemen hiçbir konuda güvenmiyorsanız,

Yetersizlik duygularına sahipseniz,

Çevrenizde yaşanan ilişkilerde, kadınların hep acı çektiğini, değer verilmediğini, mutsuz olduğunu görüyorsanız. Hep terk edilmiş, taciz görmüş ve acı çeken kadınları tanıyorsanız,

İşyerinizde hep eziliyor ama sesinizi yükseltemiyor, hakkınızı arayamıyorsanız,

Sürekli kurban rolünde iseniz,

Size acı çektiren partnerlerle uzun soluklu ilişkiler yaşıyor ve onları kaybetmekten deli gibi korkuyorsanız, değersizlik inancına sahip olabilirsiniz.

Bu inançtan kurtulmak için neler yapabilirsiniz?

Öncelikle bu durumun farkında olmalısınız!

Çünkü farkında olmadığımız bir durumdan kurtulmamız söz konusu olamaz.

Farkında olduktan sonra, yoğun bir dizi affetme çalışması gerekecek.

Yaşadıklarınızın sorumluluğunu tamamen üzerinize alabilmelisiniz. Siz tüm bu kötü davranışları hak etmediniz evet, ama onların kötü davranmasına siz izin verdiniz!

Bir dizi topraklama çalışması ile (profesyonel bir destek alabilir, regresyon çalışması yaptırabilirsiniz) kızgın olduğunuz kişileri affederek, içinizdeki tüm kızgınlık duygularını serbest bırakabilmelisiniz.

Bu süreç sizi zorlayabilir, çünkü senelerce değersizlik inancının ağır hipnozunda yaşadınız. Ama eğer azmeder ve kararlı olursanız işiniz kolaylaşır. Gerekirse profesyonel bir yardım almalısınız. Çünkü her zaman tek başına kolay olmayabilir.

Kendinizle baş başa olacağınız, kendinize iyi davrandığınız özel zaman dilimleri yaratmalısınız. Kendinize hediyeler almalı, kişisel bakımınızı yaptırmalı, tek başınıza tatile gitmeli, kendinize her anlamda özen göstermeli, değer verdiğinizi hissetmelisiniz.

Tüm bu süreci takiben, olumlamaların gücünden de faydalanabilirsiniz.

Kendinizi her zaman çok değerli, özel ve güzel hissetmeniz dileğimle.

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

https://www.facebook.com/a.n.aktas

Yazının devamı...

Geçmişi bırakıp, bugünde yaşamayı nasıl öğreniriz ?

Yaşamı hiç durmadan akan bir nehir olarak düşünebiliriz.

Yaşam hızla akarken, geride, kalabalık bir deneyimler, anılar, kişiler ve olaylar ordusu bırakırız.

Geçmişte yaşamayı seven bazı insanlar bu orduyu geride bırakamaz. İşte o zaman geride yaşanmış bitmiş her ne varsa, hayatlarını yönetmelerine izin vermiş olurlar.

Geçmişte yaşayan insanlar sürekli geçmişten bahsederler ve geçmişten kendilerince güç aldıklarını zannederler. Eskiden yaşadıkları olayları tekrar tekrar hatırlayarak bugünü kendilerine zindan ederler.

Birbirinden farklı bir çok insanla çalışıyorum. Geçmişin hipnozundan kurtulamayan, mutsuz insanlara, NLP tekniklerini kullanarak bir çıkış imkanı sağlamaya çalışırım.

Bunun öncesinde beynin işleyişinden bahsedelim biraz.

Beynimiz 24 saat boyunca sürekli kayıt yapan bir mekanizmaya sahiptir.

Geçmişte yaşanan olaylar bir dosya şeklinde beyinde depolanır. Özellikle kişilerde yoğun duygusal izler bırakan olaylar, kişiler tarafından çok daha net hatırlanır ve olaylar onları daha fazla yönetmeye başlar.

Tam bu noktada NLP devreye girer !

NLP (Nöro Linguistik Program - Beyin dili programlama), zihin ekranımızdaki olayları mükemmel bir şekilde değiştirme imkanı verir. Yüzlerce NLP tekniği bu konuda bizlere yardımcı olur.

NLP'ye göre insanlar üç şekilde düşünürler ;

1. Görerek

2. İşiterek

3. Dokunarak

NLP'de "temsil sistemleri" adı verilen bu sistem her insanın ağırlıklı olarak bu üç temsil sisteminden birini kullandığını söyler.

Bu ne demektir ?

Duyularımızın üçünü de kullanabilmemize rağmen, beyin olayları kaydederken ve hatırlarken bunlardan sadece birini yoğun olarak kullanır. Bilgi depolama süreci sırasında, bazı insanlar olanları resimler ve imge olarak depolar. Bazıları duydukları seslerle (o sırada konuşan kişi her kimse) hatırlarlar. Bazıları ise olay sırasındaki hissettikleri duygularla hatırlarlar.

Bizler danışanlarımızın göz hareketleri ile temsil sistemini kolayca saptarız. Sonrasında NLP içindeki bir çok teknikten, danışan için uygun olanı seçerek uygularız.

Sonuç genellikle şaşırtıcıdır !

Yaklaşık 5-6 en fazla 10 dakikalık bir uygulamanın sonrasında danışan artık geçmişte kendini esir alan olaydan kurtulmuştur !

Önemli olan doğru tekniklerle sorunun üzerine gidebilmektir burada.

NLP teknikleri, kişileri fobilerden, geçmişte onları yöneten olaylardan ve duygulardan kolayca kurtararak geleceklerinin önünü açan sihirli bir araçtır.

Mutlu ve huzur dolu yarınlar dilerim.

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

https://www.facebook.com/a.n.aktas

Yazının devamı...

Babalar günü ve baba - kız ilişkilerine bir bakış

Bu özel günde fazlasıyla önemli bir konu olan baba-kız ilişkisine değinmek istiyorum.

Kız çocuğun eş, sevgili seçimini ve hayata bakış açısını belirleyen en önemli unsurun, erken çocukluk döneminde babayla kurduğu duygusal ilişkisinin belirlediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Onun babasıyla kurduğu ilişki ve içinde bulunduğu etkileşim, ileriki yıllarda karşı cinsle, eşiyle, annesiyle, patronuyla, arkadaşlarıyla, kısacası hayat içinde diğer insanlarla kurduğu ilişkiyi belirleyecektir.

Kız çocuk babayla beraber erkek cinsini ve erkeklerin dünyasını öğrenir. İleride erkeklere dair yapacağı genellemelerin bilgisine babası sayesinde ulaşır.

Yaptığım bireysel çalışmalarda bayan danışanlarımın duygusal hikâyelerini dinlerken, onları beş yaşında bir kız çocuğu olarak dinler ve değerlendiririm.

Babadan alamadıkları ilgiyi, sevgiyi, şefkati, huzuru nasıl da karşılarındaki erkekten ısrarla ve aslında çocukça! almaya çalıştıklarını fark ederim.

Ona sorunun kökeninin karşısındaki erkekle ilgili olmadığını, aslında babası ile olan ilişkisinin şu an duygusal ilişkilerini yönetmekte olduğunu anlatırım.

Danışanıma, sen şu anda beş yaşlarında bir çocuksun ve babandan alamadığın, özlemini çektiğin tüm duyguları, karşındaki erkekten almaya çalışıyorsun derim. O zaman gözleri buğulanır ve uzaklara dalar... Evet der, benim babamla hiçbir zaman sıcak bir ilişkim olmadı. Babam beni hiç kucağına alıp sevmedi, sevgisini asla göstermedi…

Babası hep uzaklarda olmuş, senede bir kez babasını görmüş bayan danışanımın sorunu ise, hayatındaki erkeklerin hep uzaklarda! olduğudur...

Karşı cinsin yanında kendini ifade edemeyen, utanan, sıkılan kız çocuklarının babaları genellikle katı, otoriter ve korku uyandıran babalardır. Bu durumda yetişkin olmasına karşın hala karşı cinsin yanında utanır, sıkılır, elleri titreyebilir. Kendini karşı cinsin yanında ifade edemez.

Baba eleştirel, mükemmeliyetçi ve çocuğa hata yapma şansını vermiyorsa ilerleyen dönemlerde çocuk kendi doğrularını bulmakta zorlanacaktır.

Babasını mükemmel olarak gören ve onu idealize eden bir kız çocuğu ise ilerleyen yetişkinlik dönemlerinde onun gibi mükemmel bir eş bulmakta zorlanacaktır.

Babasından gereken ilgi, sevgi ve şefkati göremeyen bir kız çocuğu ise ilerleyen dönemlerde yaşlı erkeklere ilgi duyabilir ve yaşlı bir erkeği kendine eş olarak seçebilir.

Babanın kız çocuğu üzerindeki rolü oldukça önemli. Bu yüzden babaların kız çocuklarına karşı empatik bir yaklaşımda bulunmaları çok önemlidir. Babanın kız çocuğuna karşı geliştirdiği anlayış ve güven duyguları oldukça önemli.

Baba kızına her zaman her konuda güvendiğini hissettirebilmelidir.

Annenin baba ile olan ilişkisi ve diyalogları da kız çocuğunu fazlasıyla etkiler.

Eğer anne, babayı eleştiriyor, yargılıyor ve babaya kötü davranıyor ise, kız çocuğu da bunu modelleyerek hayatındaki erkeklere değer vermemeyi, onları aşağılamayı öğrenecek ve sonuç itibari ile mutsuz ilişkiler kuracaktır.

Baba, anneye kötü davranıyor, eleştiriyor, hatta anneye şiddet uyguluyorsa, kız çocuğu dişilik kimliğinden rahatsız olacak ve ilerleyen dönemlerde yine mutsuz ilişkiler kuracaktır.

Özgüveni yüksek, kendi kimliğine sahip çıkan, kendini girdiği her ortamda rahatça ifade eden mutlu kız/erkek çocukları yetiştirmek isteyen babaların çocuklarını yetiştirirken empati kurmaları, çocuklarını yaşı kaç olursa olsun onları dinlemeleri, saygı ve sevgi göstermeleri, onlarla uzun ve kaliteli vakit geçirmeleri, çocukların okul yaşamlarında destek vermeleri, yeteneklerini geliştirme konusunda yardımcı olmaları gerekir.

Babasıyla duygusal ilişkileri iyi olan kız çocukları ilerleyen yetişkinlik dönemlerinde her konuda kendilerini rahat ifade eden, özgüven sahibi, gerek duygusal ilişkilerinde, gerekse sosyal ilişkilerinde başarılı, hayata pozitif bakmasını sağlayabilmiş bireyler olurlar.

Bu vesile ile tüm babaların, babalar gününü kutlar, evlatları ile mutlu, sıcak, saygı ve sevgi dolu ve empatik ilişkiler geliştirmelerini dilerim.

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

https://www.facebook.com/a.n.aktas

Yazının devamı...

Kaybetme Korkusu

Duygusal ilişkilerde karşımıza çıkan en önemli ruhsal korkulardan biridir “kaybetme korkusu”.

Bu tip vakalarda ilk önce kişinin erken çocukluk dönemlerine bir yolculuk yaparız.

Çoğunlukla 0-10 yaş arası oluşmuş duygusal yoğunluk içeren bu öyküler, korkuların ana kaynağını oluşturmaktadır. Bu travmatik olayların kökenine inmek “kaybetme korkusu”nun nötrlenmesinde çok önemlidir.

Kaybetme korkumuzun olduğunu nasıl anlarız?

Duygusal ilişkilerde partnerinizin bir şekilde sizden kopup uzaklaşacağına dair yoğun, endişeli bir tutum, korku sergiliyorsanız ve bu kaybetme de çoğunlukla başınıza geliyorsa, -kısır döngüye girmişse- sizde kaybetme korkusunun var olduğu söylemek mümkün.

Kaybetme korkusu diğer bazı korkularla birlikte seyreder.

Bunlar genellikle, değersizlik, kendine ve insanlara güvenmemek, aşağılık kompleksi, yetersizlik, suçluluk duyguları, sevilmeme, onay alamama, yalnızlık, çaresizlik şeklinde karşımıza çıkar.

Kaybetme korkusuna sahip olan kişiler genellikle yoğun bir kıskançlık ve kontrol etme duygusuna hâkimdir. Kaybetme korkusuna sahip kişi karşısındakini kontrol ederse onu kaybetmeyeceğine dair güçlü bir inanç oluşturmuştur ve karşısındakinin her yaptığını kontrol etme çabası içindedir.

Bu bazen öyle bir noktaya ulaşır ki yeterince takip edemediğini düşünerek iş dedektif tutmaya bile varabilir.

Bu korku ile yaşamak kaderiniz değil. Bu korkudan kurtulabilir ve duygularınızı değiştirebilirsiniz.

Bu korkudan kurtulabilmek için neler yapabilirsiniz?

- Bu korkudan kurtulmak için kararlı olun.

- Sonra bu korkuyu kabule geçmek çok önemlidir. Bu korkunun bir yanılsama olduğunu kabul edin. Siz bu korkuyla dünyaya gelmediniz!

- Amacınız kaybetme korkunuzu, sevgiye dönüştürmek olmalı. Bunun için bir niyet cümlesi ile bu isteğinizi evrene gönderin. “

- Daha önceki kayıplarınızla ilgili içinizde üzüntü veya öfke varsa mutlaka bunlardan kurtulmanız gerekiyor. Bu duygulardan kurtulmadan içinizde sevgi enerjisini yaratamazsınız. Bunun için profesyonel bir yardım alarak regresyon, eft, NLP ve Kuantum Teknikleri ile bu duygulardan mutlaka özgürleşmelisiniz.

- Eğer mevcut bir sevgiliniz varsa ve onu sürekli takip ediyor, hem onu hem de kendinizi üzüyorsanız, hemen onu ve kendinizi serbest bırakın. Ondan ve kendinizden yaptığınız eziyetler için özür dileyin.

- Hayatınıza renk katmak için hobiler geliştirin. Bu odağınızı değiştirmeniz konusunda size yardımcı olacaktır.

- Ne kadar değerli ve özel olduğunuzu tekrar tekrar kendinize hatırlatın.

- Hergün düzenli bir şekilde spor yapın. Spor yapmak ruh sağlınızı da düzeltecektir.

- Varlığınızın ve mutluluğunuzun bir başkasına bağlı olduğu yanılgısından kurtulun.

- Kendinize özel olumlama cümleleri hazırlayın ve her sabah uyanır uyanmaz, her akşam uyumadan hemen önce bunları yüksek sesle, hissederek okuyun. 21 gün boyunca atlamadan, düzenli olarak okuyun.

- Hayatınızda kaybetme korkusu taşımadığınız anlara doğru bir yolculuk yapın. O anlardaki duygularınızı tekrar kendinize hatırlatın ve bu güç, kendine güven, değerlilik duygularını vücudunuza tekrar tekrar hatırlatıp tanıtın. Eğer kaybetme korkunuzun olmadığı bir an bile yoksa hayatınızda, o zaman hayal kurun.

Sevgi ve saygılarımla korkusuz günler dilerim.

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

https://www.facebook.com/a.n.aktas

Yazının devamı...

Çekim yasası nedir ve nasıl doğru kullanabiliriz ?

İnsanoğlu; ağzından çıkan cümlelerin, beyninde çıkan düşüncelerin bütün evreni dolaşıp, tekrar onlara geri döndüğünü bilse, çok daha dikkatli olurdu.

Albert Einstein

Her düşüncemiz bir enerjidir. Bizler her an evrene enerji yayıyoruz.

An be an yaydığımız bu enerji, tüm arzularımızı veya korkularımızı tezahür ettirme kabiliyetine sahiptir.

Enerjiler düşüncelerimizi gerçeğe dönüştürür.

Evrene gönderilen enerjiler, kendisiyle aynı frekanstaki enerjiyi arar B.izim düşüncelerimizle aynı rezonansta olan düşünceyi bulur.

Düşüncelerin gücüyle, yaşantımızda kendimiz ve başkası için ne düşünüyorsak onu kendimize çekeriz.

Düşüncelerimiz ve düşüncelerimizin yaydığı enerji ile evrene emirler yağdırırız. Bunun bizim isteyip istememizle ilgisi yoktur. Yasa, yaşadığımız sürece işler.

Çekim yasasına göre düşünceleriniz gerçekleşmek zorundadır.

Genellikle enerjilerin kendi istekleri ya da bilinçleri olmadığı için, nereye gönderilirse oraya giderler.

Evrene gönderilen enerji, arzumuzun bizim için ne kadar önemli olduğuyla ya da ne kadar küçük bir istek oluşuyla, ya da ne kadar büyük bir istek olduğu ile ilgilenmeksizin sadece aynı frekansta olan enerjiyi arar.

Yani özetle, neyi düşünür ya da neye odaklanırsanız, onu elde edersiniz.

Eğer bir durumdan, bir insandan, başınıza gelen bir olaydan hoşlanmıyor, sürekli yakınıyor veya yargılıyorsanız bu durumları hızla kendinize çekersiniz. Ya da olaylara pozitif yaklaşıyor, her durum karşısında pozitif bakış açınızı koruyabiliyorsanız, pozitif ve bizi mutlu eden durumları daha çok kendinize çekersiniz.

Kısacası düşünce tarlanıza ne ekerseniz, onu biçersiniz.

Düşüncelerinizi değiştirirseniz, hayatınızın kalitesi de değişir.

Bu zor değil mi ? Sürekli pozitif düşünce halinde nasıl olacağız? diye bir soru gelebilir.

Yıllarca negatif düşüncenin ve egonun esiri olmuş bir insan için birden bire pozitif bakış açısı kazanmak kolay olmayabilir ama bazı uygulamalarla mümkün.

İşe günlük konuşmalarımızı değiştirmekle başlamalıyız.

NLP Destekli Kuantum eğitimlerinde kursiyerlere uygulamalarla öğretiriz konuşma dilimizi nasıl değiştireceğimizi.

Günlük konuşma dilimizi değiştirmek bile çekim yasasını en yüksek hayrımıza kullanmamızı sağlar.

Özetlersek, bilinçaltımız –me ve –ma eklerini tanımaz. Bu yüzden mesela;

Hastalanmak istemiyorum yerine,

Mutsuz olmak istemiyorum yerine,

Ben her zaman çok huzurlu ve mutluyum.

Başarısız olmaktan korkuyorum yerine,

Parasız kalmaktan korkuyorum yerine,

Demek ve bunları alışkanlık haline getirmek çok önemlidir.

En az günlük konuşma dilimizi değiştirmemiz kadar önemli başka bir şey daha var ki, yaşam enerjimizi yükseltmek. Her güne ayrı bir heyecan, mutluluk ve coşkuyla başlamak, içimizin kıpır kıpır olmasını sağlayabilmemiz gerekir.

Bunun için hayatımızda sevgi ve şükran duygularına bolca yer vermeliyiz.

Yaşadıklarımıza bolca şükretmeliyiz. Şükür mutlu olabilmek için en güçlü sihirlerden biridir.

(şükür ile ilgili yazımı bu linkten okuyabilirsiniz https://www.milliyet.com.tr/a.nilgun%20aktas%20/-nlp%20uzmani%20&%20profesyonel%20yasam%20ve%20iliski%20kocu/sukretmenin-sihirli-gucu-kadin-1833352/)

Bilinçaltı düzeydeki korkularımız da çekim yasasını doğru kullanamamızı engeller.

Bu yüzden eğer bilinçaltımızda korkularımız varsa bunları da Kuantum teknikleri, NLP, EFT veya hipnoz teknikleri ile mutlaka nötrlememiz gerekir. Aksi takdirde pozitif bakış açısına sahip olmamız mümkün olmayabilir.

Kendinizi olumlu düşüncelerle destekleyeceğiniz güzel ve çok mutlu günler diliyorum.

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

Yazının devamı...

Çekirdek İnançlar tüm hayatımızı yönetir

Çekirdek inançlar, çocukluk döneminde (0-7yaş) bizi en çok etkileyen ardından çıkardığımız “bireysel” sonuçlardır.

Masum görünen bu sonuçlar önce duygu yoğunluğunun eşlik ettiği bir düşünce olarak ortaya çıkar.

Biz farkında olmadan bilinçaltımıza inanç olarak yerleşir ve zamanla davranışlarımıza yön vermeye başlar.

Artık bizi yönetecek kadar güçlenen duygularımız, bir süre sonra olumsuz inançlara dönüşür ve buna çekirdek inanç deriz.

Çekirdek inançlar bir bilgisayarın yazılım programına benzetilebilir.

Bir programı değiştirmediğiniz sürece, nasıl kodlanmışsa o şekilde çalışacağı ne kadar kesinse, çekirdek inançların da davranışlarımızı, dolayısı ile hayatımızı belirleyeceği o kadar kesindir.

Bebek ana rahmine düştüğü andan itibaren bilinçaltı her türlü duyguyu hissetmeye ve kayıt almaya başlar. Annenin korkuları, geçirdiği kazalar, yaşadığı tüm yoğun duyguları anne karnındayken, bilinçaltı kayıt altına alabilir.

Şimdi gelin bazı örneklerle bilinçaltının insanları hayatları boyunca nasıl etkileyebileceğini görelim.

Örneğin;

1. Küçükken babası alkolik veya kumarbaz olan bir kız çocuğu, büyüdüğü zaman büyük bir olasılıkla hayatına alkol kullanan veya kumar oynayan erkekleri çekecektir. Ya da kendisi alkol kullanan veya kumar oynamaya meyilli bir insan olacaktır.

2. Küçükken annesinden sevgi ve ilgi görmeyen ve annesi tarafından horlanan bir erkek çocuğu, büyüdüğü zaman büyük bir olasılıkla hayatına onu horlayan, sevmeyen ve ilgi göstermeyen kadınları çekecektir.

3. Küçükken, babası tarafından terk edilen bir kız çocuğu, büyüdüğü zaman muhtemelen onu sürekli terk edecek erkekleri hayatına çekecektir. Keza annesi tarafından terk edilen bir erkek çocuğu da, kendisi i terk edecek potansiyel kadınları hayatına çekecektir.

İnsanların henüz küçük bir çocukken, yaşadıkları korkuların tüm hayatlarını nasıl etkilediğine dair olası örneklerdi bunlar. Aynı olaylar neticesinde kişinin hayat dersine uygun çok farklı kayıtların alınması da muhtemeldir.

Eminim sizlerde kendi hayatlarınızı düşündüğünüzde, hep aynı kısır döngüler içinde olduğunuzu ve aynı olayları yaşayıp durduğunuzu fark ettiniz.

Tek suçlu bilinçaltımız !

Bu yüzden bilinçaltımızdaki negatif inanç kalıplarını bulmak ve bu direnci kırmak, daha sağlıklı, mutlu, başarılı ve güçlü bir şekilde hayata devam etmek için son derece önemli.

Aksi takdirde ilişkilerimizde ve sağlığımızda (ruhsal, bedensel, zihinsel, duygusal) anlam veremediğiniz sıkıntılar yaşamamız kaçınılmaz olabilir.

Bazen bir tek direncin kırılması bile, hayatımızın birden fazla alanında kendini hissettirebilir.

Peki, nasıl buluruz bu olumsuz inanç kalıplarımızı.

Bilinçli zihnimizle buna cevap vermek ne yazık ki çok zor. Zira kayıtların hepsi bilinçaltı zihnimizde, yani epey derinlerdedir.Bilinçli zihnin bizi asıl nedenden uzaklaştırmak gibi bir görevi olduğu da unutulmamalıdır.

Bu olumsuz kayıtları bulmak ve yüzeye çıkartmak öncelikle bir farkındalık gerektirir. Ama tek başına farkındalıkta yetmez. Bunu cesaret, azim ve disiplinle desteklemek, mutlaka profesyonel bir yardım almak gerekir.

Yaşamımızı yöneten bu olumsuz inançları ortaya çıkaran bir çok teknik mevcut. En sık kullanılanlar arasında regresyon hipnoterapisi, EFT, NLP veya ihtiyaca göre hazırlanan subliminal telkin cd.leri saymak mümkün.

Saygı ve sevgilerimle,

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

Yazının devamı...

Karanlığı kucaklayarak, ışığa ulaşabiliriz

İnsanları yargılar mısınız?

Sık sık eleştirip negatif yönlerini konuşur musunuz?

Kabul etmeniz belki zor olabilir ama tüm yargıladığınız özellikler sizde de var !

Evet doğru okudunuz.

Nefret ettiğiniz veya sinirlendiğiniz kişilerin sevmediğiniz yargıladığınız tüm bu özelliklerini kendi içinizde taşıyorsunuz.

Yapmanız gereken, bu özellikleri tek tek kendi içinizde bulup, bu davranışları sergilerken kendinizi yakalayıp fark etmeniz ve sevgiyle kabul etmeniz.

Bu çalışmayı yapmaz, içinizdeki bu negatif davranış alışkanlıklarınız kabul etmediğiniz takdirde ise, yine aynı insana öfkelenecek ve hayatınız boyunca sinirlenmeye, kızmaya devam edeceksiniz.

Biraz daha ileriye gidelim, bu bir katil bile olsa !

Çok sarsıcı, öyle değil mi ?

Ya da, hayatınızda sizi cezbeden, hayran olduğunuz insanlara göz atın.

Bu insan veya insanlar hangi özellikleriyle kendilerine hayran bırakmış sizi ?

Güzel olması mı ?

Güçlü olması mı ?

Herkes tarafından takdir edilmesi mi ?

Başarılı olması mı ?

O insana iyice bakın, çünkü bu insana atfettiğiniz özelliklerin hepsi sizde var !

Aynı enerjilere sahip olduğunuz için tüm bu özellikleri fark ediyorsunuz.

Hayatınızda kimleri kınıyorsunuz ? Kimlere yalancı, dolandırıcı, kibirli, kaba, kıskanç, ukala, dedikoducu, başarısız, aptal.... v.s. diyorsunuz ?

İşte saydığınız -gördüğünüz- tüm bu özellikler sizde de var.

Çözüm hemen bu negatif özelliklerin kendinizde de varlığını onaylamalı ve bu özelliklerinizi sevgiyle kabul etmeli ve serbest bırakmalısınız.

Eğer ben sizin dedikoducu olmanızdan rahatsız olmuşsam, bunun nedeni benim kendi dedikoduculuğumu kucaklayıp benimsememiş olmamdır.

Bu ya şimdi yaşamımda sergilediğim ama görmediğim bir dedikoduculuktur, ya da gelecekte sergileyebileceğimi yadsıdığım bir dedikoduculuktur.

Eğer ben sizin dedikodu yapmanızdan rahatsız oluyorsam, benim yaşamımın tüm alanlarına bakıp kendime şu soruları sormam gerekiyor:

Geçmişte ne zaman dedikodu yapmıştım?

Şimdi dedikodu yapıyor muyum?

Gelecekte dedikodu yapabilir miyim?

Kendime gerçekten bakmadan, ya da başkalarına benim dedikoduluğuma tanık olup olmadıklarını sormadan bu sorulara hayır yanıtını vermek benim için kesinlikle doğru olmayacaktır.

Bir başkasını dedikoducu diye yargılama eyleminin kendisi dedikoduculuktur!

Çünkü aşikâr bir biçimde hepimiz dedikoducu olma kapasitesine sahibiz aslında.

Eğer ben kendi dedikoduculuğumu kucaklayıp benimsersem, bir başkasının dedikoduculuğundan rahatsız olmam. Onu fark edebilirim, ama o beni etkilemez.

Bu veçhelerin her birinde armağan bulunduğunu hatırlamalısınız. Ama armağanları alabilmek için, sizin önce bu veçheleri ortaya çıkarıp sahiplenmeniz gerekir.

Biz kendi algılanmış yetersizliklerimizi ve kusurlarımızı başkalarına yöneltiriz.

Biz başkalarını yargılarken kendimizi yargılamaktayızdır.

Kendi düşüncelerimizle yarattığımız hayatımızda hiçbir rastlantı yoktur.

Yaşadığımız holografik dünyada, her bir kişi SİZ’dir ve siz onlara söylemezsiniz, daima KENDİNİZLE konuşursunuz.

Saygı ve sevgilerimle,

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.