SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Geçmişi değiştirerek, geleceği yeniden yapılandırabilirsiniz

Geçmiş iyisiyle, kötüsüyle yaşandı ve bitti, geriye dönüş yok, artık değiştirilemez diye mi düşünüyorsunuz?

Geleceğimizi geçmişimizin oluşturduğunu düşünürsek, geçmişimizi değiştirebilmek müthiş bir fırsat olurdu hepimiz için öyle değil mi ?

Peki elinizde böyle bir fırsat olsaydı nasıl olurdu ?

Geçmişi değiştirerek, geleceğin önünü açabilirdik.

Peki size, geçmişi sürekli, an be an değiştirdiğinizi söylesem bana ne derdiniz ?

Bunu sık sık yapıyoruz ancak olumlu bir şekilde değil de maalesef olumsuz şekilde yaparak geleceğimizin önünü kapatıyoruz.

Şimdi merak ediyorsunuz geleceğimizi an be an nasıl değiştiriyoruz ?

Elbette algılarımızla.

Mutlak gerçek diye bir şey olmadığı bilgisinden yola çıkarsak, inandığımız, doğru veya gerçek olarak algıladığımız her ne olursa olsun, değişen algılarımız neticesinde yerini başka bir gerçekliğe bırakacaktır.

Napolyon Bonapart’ın dediği gibi “Geçmiş insanların çoğunun kabul ettiği bir yalandır.”

Çoğunlukla geçmişte yaşadığımız olayları kişisel olarak algılarız. İşte bütün mesele budur aslında. Kişisel algıladığımız her durum ise bizi yaralar, üzer, kırar, duruma göre değersizlik duyguları oluşturur.

Daha sonra bu geçmişte yaşadığımız olayları düşündüğümüzde ise hatırladığımız aslında olayın kendisi değil, bize yaşattığı duygulardır.

O halde geçmişte yaşadığımız bir olaya ilişkin duygularımız değiştiği an, o olaya veya anıya bakış açımız da değişecektir. Özetle olayın kendisi de değişmiş olacaktır.

Duyguları değiştirmek bu kadar kolay mı peki?

NLP, Kuantum Yaşam Koçluğu ve bilinçaltı programlama teknikleri ile duyguları değiştirme konusunda hızlı ve ciddi başarılar elde ediyoruz.

Ancak sizlere de evde uygulayabileceğiniz basit ve hızlı işleyen bir yöntem vermek istiyorum.

Geçmişte sizi üzen bir olayı uzun uzun yazın. Yazacağınız kâğıdın pembe olmasına dikkat edin. Yazarken dikkat edeceğiniz konu şu; sizi üzen olayı yazarken farklı bir senaryo oluşturun ve duygularınız zıddıyla değiştirin.

Diyelim ki eski olayda hayal kırıklığı yaşadığınız bir an var. O olayı size yapılan büyük bir sürpriz olarak değiştirin ve yaşadığınız duyguları pembe kâğıda yazın. Hissettiğiniz coşkuyu, mutluluğu, size yapılan sürprizin size yaşattığı neşeyi detaylandırarak ve daha önemlisi o pozitif duyguları hissederek yazın.

Ya da diyelim ki geçmişte başarısız olduğunuz anlar var. Bu anları yine pembe bir kâğıt alarak değiştirerek yazmaya başlayın. Bu olayları çok başarılı olmuşsunuz gibi yazmaya ve yaşadığınız tüm olumlu duyguları, size güç veren duyguları detaylandırarak yazmaya başlayın.

Böylece anılarınızın değiştirilmiş yeni halleri ile kendinizi özdeşleştirerek bu duygularla rezonansa girmeye başlayacaksınız. Bu durum da size güzel ve sürprizli olayları ya da başarılı birçok durumu çekmeye başlayacak.

Bilinçaltınız bu anıları olmuş gibi kabul edecek. Sonrasında geleceğinizi de geçmişin size yaşattığı pozitif duygularla yaratmaya başlayacaksınız.

Geçmişi değiştirerek, geleceği yapılandırmaya başladınız bile!

Geçmişinizi bir an önce değiştirerek, mutlu yarınlar yaratmanız dileklerimle.

Saygı ve sevgilerimle,

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

Yazının devamı...

İnsanların size nasıl davranacaklarını, siz onlara öğretirsiniz !

Bazı insanlar diğer insanlar tarafından maddi veya manevi anlamda kullanılmaktan son derece şikayet ederler.

Bu kişilere genellikle şunu söylerim.

Bir danışanım uzun süredir beraber olduğu sevgilisi tarafından aşağılandığını, hakarete uğradığını ve küçümsendiğini anlattı.

Kendisine kötü davranan sevgilisinin hakimiyetine rıza gösteren danışanım, aslında bilerek buna izin veriyor ve onu sürekli suçlayarak sorumluluğu üzerine almaktan kaçıyordu.

Kendisiyle yaptığımız çalışmalar sonunda, kendisinin susarak tüm bu saygısız davranışlara izin verdiğini kabul aşamasına geldi.

Bu demekti ki artık “sorumluluğu” üzerine almıştı danışanım.

Susma nedeni ise yaşadığı “özgüven eksikliği” ve buna bağlı olarak gelişen “kaybetme korkusu” idi. Bu durum erkek arkadaşına karşı güçlü olmasını ve sesini yükseltmesini engelliyordu. Eğer onun yaptığı herhangi bir saygısızlıkta sesini yükseltirse kendisini terk etmesinden korkuyordu. Bu suskunluğu ise karşı tarafın saygısızlığını ve kabalığının dozunu iyice artırıyordu.

Ancak elbette “hayır” diyebilmek için bazı duygulara ve bunun getirdiği bazı davranışlara sahip olmak gerekir.

Öncelikle duygularımıza değinelim. “Hayır” cevabını korkusuzca verebilmek için sahip olmamız gereken duygular çok önemlidir. Hayır diyebilmek için öncelikle kendimizi bir çok konuda onaylamamız ve kendimize evet diyebilmemiz şarttır.

Yüksek bir özgüven, kendinizi yeterince sevebilmek, kendinize değer verebilmek, yeterli bir özsaygı ile karşımızda kim olursa olsun “hayır” demek kolaylaşır.

Bunlara nasıl sahip olacağız, bu kadar kolay değil diyenler mutlaka vardır aranızda.

Eğer bu duygularla hayatınız boyunca hiç buluşmadıysanız elbette hayır’a giden yol sizler için uzun ve meşakkatli olabilir. Ancak ne yapıp edip bu duygularla kendinizi buluşturmanız şarttır. Bu konuda kişisel gelişim desteği alabilir, konularla ilgili seminerlere, eğitimlere katılabilirsiniz.

Davranış boyutuna göz atarsak ;

İletişimin % 7’si sözcüklerle sağlanır.

Geri kalan % 55’i beden dili, % 38’i ise mimiklerimizle karşımızdakine aktarırız.

Bu da demek oluyor ki, aslında bizler iletişimi konuşarak değil, davranışlarımızla sağlıyoruz!

Ibsen’in dediği gibi, “Binlerce kelime, tek hareketin bırakacağı izi bırakamaz.”

Bu yüzden konuşmak yerine, davranışlarımızla hayır cevabını net olarak karşımızdakine verebiliriz.

Bunlardan bazıları ;

1. Sizinle birlikte olmak ve sizinle zaman geçirmek istemeyen insanlara karşı, açıklama yapmadan kendinizi anlatmaktan hemen vazgeçin ve bir daha bu gibi insanların yanında olmak huyunuzdan vazgeçin.

2. Hoşunuza gitmeyen davranışlar karşısında – karşınızdaki kim olursa olsun- hemen uyarıda bulunun. (Kaba davranışlar, yalancılık, dedikodu v.s.) Eğer tekrar ediyorsa anında sert tepkiler vermekten asla çekinmeyin!

3. Genellikle sömürü aile içinde olur. Aile fertlerinden biri kendi sorumluluklarını sizin üzerinize yıkıyor ve siz de üstleniyorsanız, bu davranışı zamanında siz ona öğretmişsiniz demektir. Ama davranışlarınızla onun bu eylemlerine son verebilirsiniz. Bu konuda katı olmakta, yaptırımlarda bulunmaktan çekinmeyin. Diyelim ki kızınız odasını toplamıyor, kapısını çekerek o toplamayana kadar sakın odasını toplamayın ve uzunca bir süre kızgınlığınızı surat ifadenizle belirtin ve kendisiyle konuşmayın.

4. Sözcüklerinize dikkat edin çünkü bunu karşınızdaki insan kullanabilir. “Benim aklım o kadarını anlamaz”, “ Ben önemli değilim, sen önemlisin” v.s. gibi cümleler kurmaktan kesinlikle vazgeçin.

5. Göreviniz olmadığı halde yaptığınız, ancak yapmaktan nefret ettiğiniz şeyleri yapmaktan hemen vazgeçin.

6. Göreviniz olmadığı halde yaptıklarınızı bıraktığınızda, karşınızdaki insanlar sizi “suçlu” hissettirmeye çalışabilirler. Buna asla izin vermeyin.

7. Yeni davranışlarınızı yazacağınız bir ajandanız olsun ve düzenli olarak tüm yeni davranış modellerinizi ajandanıza yazın.

8. Sizi sömürenlere sık sık ve zevkle hayır deyin. Hayır dünyanın en iyi öğreten kelimelerinden biridir. kesin ve net olarak söylediğiniz her hayır’da, kendinize “evet” dediğinizi unutmayın.

Saygı ve sevgilerimle,

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

Yazının devamı...

Başarılı olmak için gerekenler neler ?

Başarı için plan yapmıyorsanız. O zaman hükmen başarısızlığı planlıyorsunuz demektir. Townsend bu sözüyle başarısızlığın tanımını gayet net ifade etmiştir.

Hayat içinde bağlandığımız hedefler ve bu hedeflere muadil planlarımız olmazsa başarı ve mutluluk bizden uzaklaşır.

Bu yüzden hayata daha sıkı bağlanabilmek için amaç ve hedefler belirlemek ve bu amaçlarımızı destekleyici düşünsel modeller geliştirmek gerekir.

Mevcut düşünce modellerimiz bizi başarıya, mutluluğa veya başarısızlık ve mutsuzluğa götürür.

Peki, acaba amaçlarımıza ve hedeflerimize ulaşabilmemiz için nasıl bir düşünce modeline sahip olmalıyız?

Başarıyı örnek alırsak eğer, başarı için sahip olmamız gerekenler nelerdir?

Bunlar kişiye göre değişken olmakla beraber genel olarak, yapabileceğine inanmak, istek, azim, sabır, hoşgörü, çalışkanlık, temkinli olmak, yararlı bir hırs, tuttuğunu koparmak, sevgi dolu olmak, coşkulu olmak, enerjik olmak, mücadeleci olmak sayılabilir.

Başarı için sahip olmamamız gerekenler nelerdir?

Öfke, kin, nefret, kompleksli olmak, isteksiz olmak, yararsız bir hırsa sahip olmak, sabırsız olmak, kötümser olmak, tembel olmak, uzlaşmaz olmak, yeniliklere açık olmamak sayılabilir.

Başarı için gerekli düşünsel modelleri ve tutumları gösteren çok net bir tablo çıktı şu an karşımıza. Sizler kendi tablonuzu yaptığınızda, kişiye özel daha farklı tutumlar ve düşünceler de çıkabilir.

Birbirini destekleyen düşünce modellerinizi, duygusal potansiyellerinizi, düşünce akışlarınızı, kabul ve retlerinizi eğer süzgeçten iyi geçirebilir ve değerlendirebilirseniz asla başarısız, mutsuz olmazsınız.

Başarıya giden yolda, motivasyonun önemini de unutmamanız gerekir. En iyi motivasyon kaynağının kendiniz olduğunu asla unutmayın.

Biz koçlar çok iyi birer motivatörüzdür. Gelen danışanlar bir saat sonunda ofisimizden ayrılırken kendilerini dünyanın en güçlü, en başarılı ve mutlu insanları olarak hissederler.

Bu motivasyon yakıtı onlara bir hafta boyunca güç, enerji, coşku ile başarabilme hırsı sağlar.

Sizler de kendinizin en iyi motivatörü olabilirsiniz.

Bazı motivasyon cümlelerine bakalım, neler söyleyebilirsiniz kendinize ;

Ben güçlüyüm.

Ben başarılıyım.

Ben her şeyin en güzelini en mükemmelini yaparım.

Başarı için gereken enerjiye, çalışkanlığa ve coşkuya sahibim.

Ben cesur ve özgüvenliyim.

Ben tuttuğumu kopartırım.

Karar vermek ve uygulamak benim için kolaydır.

Örnekleri çoğaltabilirsiniz.

Hayal sizi başarıya götüren en önemli içsel motivasyonlardan biridir.

Tüm detayları ile başarıyı özgürce ve korkusuzca hayal edin. Bunu özellikle gece uyumadan hemen önce ve sabah uyanır uyanmaz yaparsanız hayallerinize daha hızlı kavuştuğunuzu görürsünüz.

Hayalleriniz düşünsel sisteminizi etkiler ve sonuç olarak başarılı olacağınıza dair hayalleriniz sizde müthiş olumlu duygular yaratır. Duyguları ise yaratım sürecini oluşturur , sonuç olarak hayalleriniz hızla madde dünyasında somutlaşır.

Başarılı, mutlu ve coşkulu günler dilerim.

Saygı ve sevgilerimle,

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info nilgunaktas.com

Yazının devamı...

İdeallerinize kavuşmanız sandığınız kadar zor değil !

İdeal ve hedef yokluğu insan ruhunu daraltan, yaşam sevincini yitirmesine sebep olan faktörlerdir.

Bu yüzden çalıştığım tüm danışanlarımdan, her ne konu ile gelmiş olurlarsa olsunlar, kendilerine üçer veya altışar aylık hedefler belirlemelerini ve bunu benimle paylaşmalarını isterim.

Başlarda bu zor olabilir.

Zira bir çoğu hedef, ideal diye bir sözcük duymuştur ama, bu sözcüklerin kendileri için ne anlam ifade ettiğini bilmiyorlardır.

Bir çalışma ile onları heyecanlandıracak, mutlu edecek bir kaç hedef oluştururuz.

Kendilerine yeni idealler ve hedefler koydukça yaşam sevinçleri artar, dünyaya bakış açıları değişir.

Bu paralelde algıları da, an be an değişmeye başlar. Algılar değişmeye başladıkça artık ruhen daha özgür hissederek içlerindeki sınırsız potansiyeli keşfetmeye başlarlar.

Bu da onlara güç ve kararlılık verir.

Kendiniz için oluşturduğunuz hedeflerle arzuladığınız hayatın temellerini kolayca atarsınız. Çünkü siz sınırsız bir potansiyele sahipsiniz ve geleceğinizi sınırsızca yaratabilirsiniz.

İdealsizliğe teslim olan kişiler, hayatları için yeni çözümler bulamazlar.

Mutluluğun ve huzurun gücü ideallerimizde ve hedeflerimizde gizlidir.

Pek çoğumuz günlük faydasız meşguliyetler içindeyken, işe yarar bir şeyler yaptığımız sanrısı ile geçici mutluluklar yaşarız. Bilgisayar, televizyon bağımlılığı bu listenin en başındadır ne yazık ki. Bu modern meşguliyet tuzaklarının amacı bizi sahte bir dünyaya sürüklemek, kişisel hedeflerimizden, ideallerimizden ve bizi düşünmekten alıkoymaktır.

Lütfen mümkün olabildiğince kendinizi bu tuzaklardan uzak tutmaya çalışın.

Şimdi sizlerle evinizde uygulayabileceğiniz küçük ve zevkli bir çalışmayı anlatmak istiyorum.

Kendinize bir “kişisel gelişim ajandası” alın.

Bu ajandaya sadece kişisel gelişiminiz için gerekli olanları günlük olarak kaydedin.

Üçer veya altı aylık hedefler belirleyerek ajandanıza kaydedin.

Sonrasında her gün, hedefinize ve ideallerinize giden yolda, neler yapacağınıza dair birkaç eylem planı yazın.

Gözünüz korkmasın sakın, çok büyük şeyler olmasına gerek yok bu eylem planlarının.

Diyelim ki, üç ay sonrası için hedefiniz daha iyi şartlarda bir iş bulmak olsun.

Siz hedefinize giden yolda, ajandanıza o gün için, birkaç firmaya CV göndermekle ilgili bir eylem planı yazabilirsiniz.

Ya da birkaç iş görüşmesi yapmak olabilir eylem planınız.

Ya da hedefiniz ruhsal boyutta olsun. Diyelim ki üç ay sonrasında kendinizi daha mutlu hissetmek, daha değerli hissetmek istiyorsunuz.

Ajandanıza günlük olarak, sizi mutlu edecek üç şeyi yapacağınıza dair not alın. O gün sizi iyi hissettiren üç eylem planını yapın. Sizi iyi ve mutlu hissettirecek üç şey mutlaka vardır değil mi?

Bir küçük meditasyon, bir sokak hayvanını beslemek, evcil hayvanınızla vakit geçirmek, biraz doğada yürüyüş yapmak, spor yapmak, güzel ve sizi heyecanlandıran bir kitap okumak, film izlemek olabilir.

Emin olun düşündüğünüzde sizi mutlu edecek bir çok faaliyet bulacaksınız.

Sizi değerli hissettirecek birkaç eylem planı daha bulun. Mesela bunlar, o gün üç kişiye iyi hissettirmek, o üç kişiyi mutlu etmek olsun. Siz üç kişiye iyi ve mutlu hissettirirseniz, emin olun o insanlar da size değer verecekler ve bunu size yoğun bir şekilde hissettireceklerdir.

Tüm bu alıştırmaları her gün yaptığınızda, üç ayın sonunda ve hatta üç ay dolmadan hedefinize ve ideallerinize kavuştuğunuzu göreceksiniz.

Alıştırmalar çok kolay ve eğlenceli.

İdeallerinize giden yolda bu alıştırmaları keyifle yaptığınızda, kısa sürede hedeflerinize ulaştığınızı göreceksiniz.

Bu hafta sizi mutlu edecek hedefler bulacağınız harika bir hafta olsun.

Saygı ve sevgilerimle,

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

Yazının devamı...

Düşüncelerimizle cennet ve cehennemi yaratıyoruz !

Kutsal kitaplarda anlatılanlardan, bu dünyadaki iyilik ve kötülüklerimizin karşılığını, öteki dünyada cennet ve cehenneme gönderilerek yaşayacağımızı biliyoruz.

Oysa bu dünyada da düşünceleriyle cennet ve cehennemi yaşatıyor insanlar kendilerine.

Düşüncelerin yaratım gücü olduğunu biliyoruz ve bütün düşüncelerimizin bir frekansı olduğunu da.

Düşük frekanslı düşünceler bize bu dünyada cehennemi, yüksek frekanslı düşünceler ise cenneti yaşatırlar.

Sıradan ve düşük frekanslı düşünceler, yararsız ve insanı mutsuz eden düşüncelerdir.

İnsanın var olduğu günden başlayarak çevreden aldığı tüm mesajlar ile oluşan, sahte bir benliğin otomatik refleksleri şeklinde tezahür ederler. Bu tip düşük frekanslı düşüncelere sahip olan kişiler yaşadıkları dünyada cehennemi başarıyla yaratabilirler.

Kuantum felsefesinin özü de işte budur, kuantum düşünce tekniği bize seçici olmamızı öğütler. Yaşadığımız olaylar ile düşüncelerimiz arasındaki birebir ilişkiyi fark etmemizi sağlar. Şu anda yaşadığımız her şeyin geçmiş inanç ve kabullenişlerimizin sonucu olduğunu bilmemize yardım eder.

Bu açıklamalardan hareketle, düşündüğümüz her şeyi farkında olarak yaşamalı ve bu dünyada cennet ve cehennemi yaratma lüksüne sahip olduğumuzu bilmeliyiz.

Yüksek frekanslı düşünceler ise bambaşka boyutlara ve güzelliklere açılan kapılardır. Nimetleri saymakla bitmez.

Şükür, mutluluk, sevinç, coşku, neşe gibi düşünceler yüksek kaliteli düşüncelerdir ve bu düşünceler, hayatımıza yüksek niyetli hedefleri getirir. Nedir bu hedefler, hayatımızda daha çok bolluk, bereket, sağlık, mutluluk, neşe v.s.

Sonuçları ise oldukça keyiflidir ve eğer düşüncelerimizin frekansı yüksekse sonuçları da kaçınılmaz olarak iyilik, güzellik, mutluluk ve bolluk-bereket şeklinde bir son olarak olarak yerini bulur.

Yüksek frekanslı düşüncelerin en önemli özelliklerinden biri de insanları hastalıktan uzak tutmasıdır, kaliteli ve titreşimi yüksek düşüncelere sahip olan insanların bedenleri çok sağlıklı bir şekilde işlevlerini yürütür. Çünkü hastalık, düşük titreşimli zihnin ve düşüncelerin ürünüdür.

Özetle düşüncelerimize sahip çıkmamız gerekir.

Biz ne düşünüyorsak O'yuz.

Nasıl düşünüyorsak cennet ve cehennemi yaşar mutluluk ve mutsuzluk kapılarını sonuna kadar açabiliriz.

Düşüncelerinin farkında olarak yaşayıp, iyiye güzele niyetlenen insanlar sonunda sınırsız ve sonsuz bir güçleri olduğunu fark ederler.

Çünkü bizler yaratıcıyız ve yüce yaratıcıyla birlikte yaratıyoruz.

İçinizdeki cenneti bir an evvel yaratmanız dileğiyle, sevgiler.

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

Yazının devamı...

Bilinçaltı hakkında ne biliyoruz ?

Henüz küçük bir çocukken bilinçaltımı beynimin köşesinde karanlık bir oda sanırdım. Son derece gizemli ve ürkütücü gelirdi.

Yıllar içinde konuyla ilgili araştırmalar yapıp, eğitimler alınca anladım ki, bilinçaltının beynimizin köşesinde karanlık bir oda değil, sahip olduğumuz enerji alanı olduğunu öğrendim.

Bugüne dek yaşadığımız yoğunluklu duygusal olayların bıraktığı inançlar ve bunların kodlamaları bilinçaltımızı oluşturuyor.

Bilinçaltımoz tüm inançlarımızda, benliğimizde ve tüm duygularımda saklı.

Dışarıdaki hayatımızın içimizde geliştiği alan.

Çekim yasası an be an işlerken, bilinçaltımızda kayıtlı negatif kalıpların veya korkularımız yine çekim yasası gereği realize olur.

Yani aslında çoğu kez bilinçli zihnimizle istediğimizi değil, bilinçaltında neye inanmışsak veya neden korkuyorsak onu çekeriz hayatımıza.

Bu da demektir ki, hayatımızı bilinçli zihnimizden çok bilinçaltı zihnimiz yönlendiriyor.

Yapılan araştırmalar bilinçaltı zihnin, bilinçli zihinden 30.000 kat daha güçlü olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır.

Zihnimiz % 10 bilinç, % 90 bilinçaltımızdan oluşuyor. Bir aysberge benzetmek mümkün.

Şimdi gelin bilinç ve bilinçaltı kavramlarına birlikte göz atalım.

Bilincin Ana İşlevleri:

1. Zihnimiz iradenin yeridir.
2. Mantık yürütür, akılcı karar vermeyi sağlar.
3. Farkındalığı gelişmiştir.
4. Espriyi, alayı anlayabilir.
5. Bilgiyi seri halde işler.
6. Duyusal girişleri analiz edip, değerlendirir.
7. Yavaş ve belirsizdir.
8. Yeni şeyleri denemeye ve öğrenmeye meraklıdır.

Bilinçaltının Ana İşlevleri :

1. Hatıralarımızı depolar:

Bilinçaltı zihin hatıraların depolanmasını programlar. 1957’deki Penfield Araştırmasına göre olan her şey sadık bir şekilde hafızamıza kaydedilir. Hatırlarsanız 1957’de bir kadını beyninde bir elektrotla deneme yaptılar ve kadın çok küçük bir çocukken olan doğum günü partisiyle ilgili her şeyi hatırladı. Elbisesinin tenine dokunuşunu, doğum günü pastasının tadını ve kokusunu, annesinin ve arkadaşlarının nasıl baktıklarını, vs ile ilgili her şeyi sanki oradaymış gibi hatırladı. Bunun sonucunda nöro fizikçiler 1957’de bize olan her şeyin tüm detaylarıyla beynimizde kaydedildiği gerçeğini kabul ettiler. 1960 yılında Carl Pribram beyindeki depolama alanını tüm vücuda yayan teorisiyle hatıraların sinir sisteminde holografik bir biçimde depolandığını söylediğinde Nobel Ödülü’nü kazandı. Hatıraların bu şekilde düzenlenmesinden ve onlara erişilmesinden sorumlu olan bilinçaltı zihindir.

2. Tüm Hatıralarımızı Düzenler:

Bilinçaltı zihin sinir sisteminde – vücutta – saklanan tüm hatıraları düzenler. Bu hatıraları düzenlerken depolanmış hatıralara işaret eden ve bu hatıralara erişimimizi kolaylaştırmak ve bunu mümkün kılmak için dizinler kullanır. Zaman Çizginiz de bu dizinlerden biridir, değerlerinizin düzenlenmesi bilinçaltı zihninizin kullandığı dizinlerden bir diğeridir.

3. Duyguların Merkezi:

Bilinçaltı zihin duyguların merkezidir. Bilinçli olarak hissedilmelerine rağmen duyguların merkezi bilinçli zihin değildir. Bilinçaltı zihin tarafından üretilir, sürdürülür ve onun sorumluluğu altındadırlar.

4. Çözülmemiş Olumsuz Duygulara Bağlı Hatıraları Bastırır:

İşte burası bazı ilginç çelişkilerin başladığı yerdir. Bilinçaltı zihin çözülmemiş olumsuz duygulara bağlı hatıraları bastırmakla da görevlidir. Buradaki vurgu “çözülmemiş” üzerindedir. Hatıra dokunulmamış duyguyla çözülene kadar bastırılacak. Çözülmemiş olumsuz duygu hatıranın içeriğinin, duygunun yoğunluğunu da kapsayarak bastırılmasına yol açabilir. Bastırılan olumsuz duygular vücuda hapsolmuştur ve birçok durumda vücuttaki sinir yollarının akışını engelleyecek bariyerler oluşturabilir.

5. Duyguları Serbest Bırakmak İçin Bastırılan Hatıraları Sunar:

Bastırılan hatıralar daha sonra hapsolan olumsuz duyguları kurtarmak için sunulur. Bu bilinçaltı zihnin yapması “gereken” bir sonraki işlevdir ve bu uzun vadeli bir işlev olabilir. “Gereken” tırnak içinde belirtilmiştir çünkü birkaç durumda ve bilinçli zihnin hoşlanmadığı zamanlarda bilinçaltı zihin hatıraları kurtarmak için serbest bırakmak yerine bastırılmış bir şekilde tutmaya devam edecektir. Eğer hatıranın sunulduğu zaman bilinçli zihin duyguları akla uydurarak serbest bırakabilirse hatıra olumsuz duygulardan arındırılabilir.

6. Bastırılan Duyguları Koruma İçin Bastırmaya Devam Etmek:

Bilinçaltı zihnin hatıraları bastırılmış şekilde tutmak gibi bir seçeneği de vardır. Bazı durumlarda bilinçaltının yaptığı budur. Bu bir kısa dönem işlevidir fakat uzun vadede bilinçaltı zihin bu hatıraları serbest kalmaları için sunmayı dener çünkü bastırılmış duygular beden için iyi değildir.

7. Vücudu Çalıştırır / Kontrol Eder:

Bilinçaltı zihne aynı zamanda vücudun zihni veya zihin – vücut adı da verilir ve bu işlevi yürütürken bilince vücudun yönetilmesi için direktifler sağlar.

8. Vücudu Korumak:

Bilinçaltı zihin vücudu korumakla da görevlidir. Yani sokağa çıkıp bir otobüsün önüne geçerseniz bilinçaltı zihniniz geri sıçramanıza sebep olacaktır ve güvende olacaksınız. Aşırı tehlike durumlarında birçok kişi bilinçaltı zihnin kontrolü ele aldığını fark eder.

9. Ahlaklı Bir İnsan Olmak:

Bu bir ana yönerge olmaktan çok yapımızda bulunan bir içgüdüdür. Bilinçaltı zihin ona öğretilen ve doğru olduğuna inandığı ahlak kurallarını zorlayacaktır. Bu ana yönergeden bahsedilmesinin sebebi iyileşmede büyük önem arz ettiğidir. Eğer bilinçaltı zihin kötü olduğunuzu düşünürse tabi ki cezalandırılmak zorunda kalacaksınız. Bunun için iyileştirmede bilinçaltı zihnin cezalandırıp cezalandırmadığını bilmek önemlidir. “Ne çeşit bir ahlaklılıktan bahsediyoruz?” gibi bir soru çıkabilir. Bilinçaltı zihne öğretilen ve doğru olduğuna inandığı her tür ahlaklılıktan bahsediyoruz. Bu yüzden hırsızlar arasında bile onur vardır.

10. Yönelmek ve Emirleri Takip Etmek İçin:

Bilinçaltı zihin uyum içinde olduğu bilinçli zihin tarafından yönlendirilmeyi sever. Eğer bir uyum yoksa bilinçaltı zihin yönlendirilmelere veya emirlere uymayacaktır. Uyum olursa bilinçaltı zihin neredeyse tüm yönlendirmeleri takip edecektir. Bu çerçevede güven geliştirmek çok önemlidir çünkü eğer bilinçli zihnimiz fiziksel ve birçoğumuzun zihinsel işlevinden sorumluysa uyum bir zorunluluktur.

11. Tüm Algıları Kontrol Etme ve Muhafaza Etme:

Duyusal algılarımız vücudun dışından nörolojiyle girerken bilinçli algılara dönüşmeleri için önce bilinçaltı zihinden geçmeleri gerekir. Bilinçaltı zihin içeri giren muazzam ölçüdeki verileri süzmekle ve bunları bilinçli zihnin yönetmesi için anlayabileceği duruma getirmekle yükümlüdür. Tüm duyusal kanallarımızdan ortalama iki milyon parça bilginin girdiğini duymuşsunuzdur. Bilinçaltı zihin bunu artı – eksi 7 gibi parçalara ayırır.

12. Enerjiyi Üretmek, Depolamak, Dağıtmak ve İletmek:

Vücudun “müdürü” olarak bilinçaltı zihin aynı zamanda vücudun enerjisini de kontrol etmekle görevlidir. Vücuttaki enerjinin çoğunluğu oksijenin glikozla birleşmesi sonucu oluşur. Bilinçaltı vücuttaki enerjiden sorumlu olduğuna göre kilo verme ve iyileşme gibi çeşitli amaçlar için enerjiyi arttırması istenebilir.

13. İçgüdü ve Alışkanlıkla Tepki Verme:

Bazı içgüdüler doğumdan itibaren vardır, mesela kaç veya savaş tepkisi gibi. Alışkanlıklar zamanla gelişir. Bilinçaltı zihin zaman içinde hem içgüdüleri hem alışkanlıkları geliştirmek ve muhafaza etmekle sorumludur.

14. Davranışları Oluştururken Tekrara İhtiyaç Duyar:

Bir davranışı geliştirirken bilinçaltı zihnin kontrolüne girene kadar onu sık sık tekrar etmek iyi bir fikirdir. Bilinçaltı zihin sürekli devam eden bir “şimdi” içindedir ve bunun için bir davranış oluştururken kayda değer tekrar gerektirir.

15. Devamlı Daha Fazlasını Aramak:

Bilinçaltı zihin sürekli olarak daha ve daha fazla aramaya yönlendirilmiştir. Almak üzere olduğunu yeni arabayı satın aldıktan kısa bir süre sonra size “eski bir araba” gibi görünmeye başlar ve belki de “bundan sonraki ne?” diye merak etmeye başlıyorsunuz.

16. En Az Parça Sayısıyla En Uygun Performans:

Bilinçaltı zihin az parçayla da uygun bir şekilde performans gösterecektir. Hatta ne kadar az parça o kadar iyi performans. Daha fazla taraf daha çok içsel çelişki anlamına geldiğine göre ve her parçanın bütünün niyetiyle aynı niyette olduğunu ekleyemeyeceğimize göre daha az taraf daha iyidir. En iyi performans iyi bir şekilde bütünleşmiş tek bir üniteden oluşur.

17. Semboliktir:

Bilinçaltı zihin semboliktir. Birçok alanda okur yazardır, yani sembolleri yaratır, kullanır ve onlara tepki verir. Bilinçaltının bize verdiği şeylerin çoğu semboliktir. Bu onun anlamsız olduğu anlamına gelmez, tam tersine bu semboller yorumlanabilir ve belirgin anlamları olacaktır.

18. Az Efor Sarf etme Prensipleri Üzerine Çalışmalar:

Bilinçaltı zihin en az efor sarf etme prensipleriyle çalışır ve bu kurtulmak için yapabileceğinin en azını yapacağı anlamına gelir. Bu prensip bilinçaltı zihne enerji tasarrufu konusunda iyi hizmet eder fakat çeşitli semptomları iyileştirirken değil. Mesela bilinçaltı zihne bazı semptomları temizlemesini söylerseniz bu işlemi ne zaman başlatacağını ve ne zaman bitireceğini sormalısınız veya altı ay sonra işlemin tamamlanmamış olduğunu görürsünüz. “Neden?” diye sorduğunuzda bilinçaltı “henüz başlamadım” diye cevap verebilir.

19. Her şeyi Kişisel Olarak Alır:

Çocukken kullanılan o eski deyişi hatırlar mısınız? “bir parmak karşıyı gösterse de diğer üç parmak seni gösterir”. Bu, bilinçaltının her şeyi kişisel olarak almasındandır. İyi haber, arkadaşınızda beğendiğiniz şey, sizsiniz. Kötü haber, arkadaşınızda sevmediğiniz şey de sizsiniz. Psikolojideki ifadeyle “algı, yansıtmadır”. Bu yüzden tanıştığınız herkes hakkında en iyisini düşünün. Eğer bir terapist, eğitimci veya özellikle bir yönetici olarak çalışıyorsanız danışanlarınız veya öğrencileriniz hakkında en iyisini düşünün. Muhteşem olduklarını ve Zaman Çizgisi Terapisi’ni kullanarak değişeceklerini düşünün ve değişecekler.Eğer her şeyi yapabileceklerine inanırsanız yapacaklardır. Eğer danışanlarınızı muhteşem olarak görürseniz muhteşem olurlar. Danışanlarınızda ne kadar iyi görürseniz onlar da sizin için ve kendileri için o kadar iyi şeyi gerçekleştireceklerdir. Siz bunu ne kadar çok yaparsanız bilinçaltınız sizin hakkınızda o kadar iyi hissedecek ve gelişecektir. Bilinçaltı zihne saygı ve onur duyun. Eğer yapabilirseniz sevin onu. Siz ve bilinçaltı zihniniz çok uzun zaman birlikte olacaksınız bunun için iyi geçinseniz iyi olur. Eğer mükemmelliğinizi hatırlayabilirseniz mükemmel olursunuz.

20. Bir Olumsuzluğu İşleyemez:

Sonunda, önceden de söylediğimiz gibi, bilinçaltı zihninize ne yapmaması, düşünmemesi ve olmaması gerektiğini söylemek yerine ne yapması, ne düşünmesi ve ne olması gerektiğini söyleyin.

<>>>

Bu 20 madde, bilinçaltımızı anlamanın, kendimize ait kaliteli bir hayat yaratabilmemiz için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurguluyor.

Peki, bilinçaltındaki herhangi bir negatif kayıtın veya korkunun bizi olumsuz etkilediğini nasıl anlayabiliriz?

Hayatımızda tekrar eden kısır döngüler ile bilinçaltımızda bir sorun olduğunu anlayabiliriz. Hayat kalitemizi ve mutluluğumuzu artırmak için bu korkularla yüzleşmek ve bizi etkileyen bu olumsuz kayıtları nötrleştirmek, ruhsal anlamda sağlıklı, mutlu ve doyumlu bir yaşam sürdürmemizi sağlar.

Bu kısır döngüleri bazı örneklerle anlatmak gerekirse, küçükken babası içki içen, kumar oynayan ve şiddet uygulayan bir kız çocuğu, büyüyüp evlenmeye karar verdiğinde, hayatına babası gibi içki içen, kumar oynayan ve dayakçı bir adamı eş olarak seçme ihtimali oldukça yüksektir.

Ya da bir erkek düşünün, henüz çocukken, bir nedenden, bilinçaltında bütün kadınların birlikte oldukları erkekleri aldattığına dair bir karar almış olsun. Bu erkeğin yaşı ilerledikçe yaşayacağı ilişkilerin çoğunda aldatılma potansiyeli yüksek olacaktır.

Peki nasıl oluyor diye sorarsanız, bu örneklerdeki kişiler korkularını evrene yayarak, bu korkularına uygun frekanstaki kişileri hayatlarına çektiler.

Yani başka bir deyişle korkularını ve oluşturdukları olumsuz inanç kalıplarını yaşadılar.

Bu nasıl oluyor?

Beynimizin elektromanyetik bir yapısı var. Tüm duygu, korku ve inanç kalıplarını evrene bir radyo istasyonu gibi sürekli yayın yapıyor. Benzer frekanslar birbirleriyle buluştuğunda ise maddeleşme başlıyor. Özetle benzer benzeri çekiyor. Yani kendi gerçekliğimizi kendimiz yaratıyoruz.

Peki, bu olumsuz kalıpların ve korkuların değişmesi için neler yapılabilir?

Öncelikle hayatımızdaki kısır döngüleri tespit edip, korkularımızla yüzleşmemiz gerekli. Korkularımızı tespit edip yüzleşince, yok etme süreci hızlanıyor.

Bu güne kadar oluşmuş zihinsel imgelerimizi yeni ve sağlıklı olanlarıyla değiştirmemiz gerekiyor. Bunun için uygulanan özel imgeleme teknikleri var. Bu tekniğin diğerlerine göre daha etkin olma sebebi, bilinçaltının görselliğe daha hızlı cevap vermesi. Korkularımızı tespit ettikten sonra, uygun olumlamalar yardımıyla çalışabilir veya bilinçaltı mesajları (subliminal mesajlar) dinleyerek bilinçaltı dirençlerini kırabiliriz.

NLP’de ise “Zaman Çizgisi Terapisi” adı verilen bir teknikle, kişinin geçmişinde rahatsızlık veren belirgin olaylar çözülebiliyor. Bu terapi aynı zamanda bu hatıralardaki olumsuz duyguları kolay ve hızlı bir şekilde veya en azından makul bir sürede serbest bırakmaya neden olup, bizi sınırlayan kararları değiştirme imkanı sunuyor.

Ayrıca Regresyon Hipnoterapisi, Kuantum teknikleri, EFT gibi yöntemler de bu olumsuz kalıpların silinmesi için faydalı teknikler.

Bilinçaltını, iyi ya da kötü tohumların filizlenip yeşerdiği zengin bir toprak olarak düşünün. Eğer dikenli bir bitki ekerseniz çiçek toplayabilir misiniz? Her düşünce bir neden, her koşul bir sonuçtur.

Düşüncelerimizin kontrolünü ele geçirmemiz işte bu yüzden çok önemli. Ancak bu şekilde istenen ve bizi mutlu eden koşulların ortaya çıkmasını sağlayabiliriz.

Dünyamızı değiştirmek istiyorsak bilinçaltımızı değiştirmemiz gerekiyor.

Bize zarar veren eski ve yararsız düşüncelerimizin yerine yeni ve sağlıklı olanları yerleştirdikçe çok daha sağlıklı bireyler olacağız.

Öncelikle negatif kalıpları ve korkularımızı tespit ederek bu çalışmaları özenle yapıp, bilinçaltımızı yeniden tasarlayıp, kendinizi yeniden yaratabileceğinizden emin olabilirsiniz.

Hepinize temiz ve korkusuz duygular diliyorum.

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

Yazının devamı...

Şükretmenin sihirli gücü

Tüm dinlerde, öğretilerde şükretmenin gücünden bahsedilir.

Çünkü gerçek ve yürekten hissedilen bir şükran duygusu olmaksızın insan kendini gerçekten zengin hissedemez.

Çekim yasası uygulama çalışmalarında katılımcıların şükür duygularını geliştirmek için kendilerinden bir , şükran listesi hazırlamalarını isterim.Bu egzersiz kişilerin, sahip oldukları güzellikler karşısında evrene zenginlik ve mutluluk titreşimleri göndermelerini sağlamak içindir.

Bu egzersizler her gün düzenli olarak yapılmaya başlandığında, evren kişilerin istediklerini gönderme konusunda aceleci olur.

Çünkü gerçek şükran duyguları kişileri, bambaşka bir titreşim ve algı durumu içine sokar.

Buna koşullu şükran duygusu denir.

Sadece sahip olduklarımız ve var olan koşullar için duyulan şükran duygusudur.

Nedir bunlar?

Sahip olduğumuz, evimiz, arabamız, ailemiz, ilişkimiz, evliliğimiz, işimiz, yeteneklerimiz, sahip olduğumuz nesneler, arkadaşlarımız, çocuklarımız, sağlığımız v.s..

Ancak koşullu şükran duygusu son derece kırılgandır, odak noktamızı değiştirdiğimiz anda eski alışkanlıklarımıza ve bakış açımıza geri döneriz. Şükran duyduğumuz şeyleri bir şekilde kaybedersek, örneğin, evimizi, arabamızı ilişkimizi, içimizde öfke ve hayal kırıklığı yaşayabiliriz.

Yukarıda sayılan koşullu şükran duygusu (yani sadece sahip olduklarınıza duyulan şükran) çekim yasasını istediğiniz düzeyde harekete geçirecek kadar güçlü titreşimlere sahip değildir aslında.

Koşulsuz şükran duygusu titreşiminizi fazlasıyla artırıp, isteklerinizi hızla tezahür ettirir.

Koşulsuz şükran duygusu, deneyimlediğimiz iyi ve kötü her şey için, var olduğumuz için, hayatın bütünü için, sahip olmadıklarımıza da yürekten şükredebilmek, durumlardan ve koşullardan bağımsız olarak hayata duyulan şükran duygusudur.

Sadece var olana, olumluya odaklanmanın ve müteşekkir olmanın getirdiği geçici bir duygu değil, hayata karşı derin bir duruştur aynı zamanda.

Peki, neleri kapsar koşulsuz şükran duygusu?

Hayatımız, evren, he türlü sorunlarımız, zorluklarımız, zaaflarımız, hatalarımız, bilincimiz, egomuz, bize haksızlık yapan insanlar, bize adaletsiz davranan insanlar, düşüncelerimiz, duygularımız v.s.

Olan ve olabilecek her duruma karşı koşulsuz şükran duymak. Olaylardan ve sonuçlardan bağımsız bir hissedişle kaybetme duygusunun olmaması, korkunun yerini sevginin almasıdır.

Bugüne dek yaşadığımız iyi / kötü her deneyimi hayatımıza bir şekilde kendimizin çektiğini bilmenin ve her deneyimin içinde hediyesiyle bize geldiğini bilmenin duygusu derin ve koşulsuz şükran duygusudur.

Evrene devamlı şükran yayını yapmak, yaşam sevincinizi ve mutluluğunuzu artırmak ve sonucunda evrene yaşam sevincini yaymak ve sizin titreşiminizle rezonansa girecek olayları, koşulları, durumları hayatınıza hızla çekecektir.

Hayatın düzenini, değerini anladığımız ölçüde yaşam kalitemizdeki değişiklikleri hızla hissederiz.

Nasılsa ordalar diye önemsemediğimiz şeylerin değerini bilmek, nefes alıp vermenin, her sabah güneşin doğuşunu, her akşam batışını görmenin, yaptığımız hataların, yanlışların içindeki armağanları görüp gereken dersleri çıkartmanın bile şükranını hissetmek, hayatın size sunacağı güzellikler için peşin bir ödeme yoludur.

Hayata her gün düzenli ve koşulsuz olarak şükran duymak, bu düşünce ve duygularınıza uyumlu koşulları hayatınıza çekecektir.

Bütün hayallerinizin gerçekleştiğini düşünün, kendinizi nasıl hissederdiniz? Hangi duyguları yaşardınız?

Beklemek yerine bunları şu anda yaşayın, içinizde hissedin. Hiç ummadığınız yerlerden olanaklar, ilişkileri, kaynakları hızla kendinize nasıl çektiğinizi göreceksiniz.

Oktay Rıfat “Son Söz” adlı mükemmel ve şükran dolu şiiriyle ne güzel anlatır, koşullu ve koşulsuz şükredebilmenin güzelliğini, yüceliğini.

Son Söz

Boğazından lıkır lıkır geçen
Şu suyun kıymetini bil
Nedir ki bu mavilik deme
Pencereden görebildiğin kadar
Göğün kıymetini bil
Kıymetini bil çiçek açmış bademin
Güneşli odanın çamurlu sokağın
Beyazın siyahın yeşilin
Pembenin kıymetini bil
Dirilik öyle bir şey yürekte
Sevinçle çırpınır
Kavak yelleri eser insanın başında
İnsanoğlu kızar öfkelenir savaşır
Halk için girişilen savaşta
O korkulu sevincin
Öfkenin kıymetini bil
Bil ki bu
Budur işte
Güneş yalnız dirileri ısıtır
Güneşin kıymetini bil.

Oktay Rıfat

Olan, olmuş, olacak, yaşanmış, yaşanmamış, yaşanacak herşeye karşı şükür duygunuzun arttığı ve tüm istekleriniz an'da gerçekleştiği güzel günler dilerim.

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

Yazının devamı...

Hayatınızda ego mu, yüksek benlik mi sahnede ?

Varlığımızın bizi yöneten iki önemli boyutu vardır; biri ego/benlik, diğeri yüksek benlik...

a- Egodan kaynaklanan düşünceler bizi korkutur, sinirlendirir, öfkelendirir; yargılayıcı ve bencil yapar; hamlaştırır; kıskanç, savunmacı ve şüpheci yapar; acı çektirir, üzer vs…

b- Yüksek benlik ise mutluluk, sevgi içeren düşünceleri, bilgelik hissi, incelik, başkalarına değer verme, nezaket, kibarlık, huzur, dinginlik, akışta olma vbg. duygu ve düşünceler oluşturur.

Şimdi dikkatlice düşünün lütfen; buradaki duygulardan en sıkça hangilerini yaşıyorsunuz?

Eğer yüksek benliğin size yaşattırdığı duygular içindeyseniz sizi tebrik ederim, burada bir sorun yok. Ayrıca hep böyle kalmanızı dilerim.

Ancak hayatınıza egonun yaşattığı duygular eşlik ediyorsa, o zaman duygularımızda, düşüncelerimizde ve davranışlarımızda bazı değişikler yapmamız gerekiyor demektir.

Mutlu ve huzurlu yaşamak istiyorsak, egomuza şu açıdan da bakabiliriz: Egonun görevi hayatta kalmamızı sağlamaktır. Biricik amacı da güvende olmamızı sağlamaktır.

Carl Jung ekolü psikologlarına göre egonun iki temel korkusu vardır: Bir yanda terk edilmek ve ölüm; diğerinde ezilmek, kimlik kaybı ve özgüven yitimi…

Fark ettiyseniz aslında ölmek de bir yok oluştur; kimlik ve özgüven kaybı da... Dolayısıyla ego yok olmamızı engellemek uğruna bizi sürekli tetikte tutarak, olur-olmaz şeylerden korkmamızı sağlar.

Peki, bu korkulardan kurtulmak için neler yapabiliriz, bir de ona bakalım: Önce dünya görüşümüze yakından bakalım ve filtrelerimizi gözden geçirelim...

Dünyaya hangi algı filtrelerini kullanarak bakıyorsunuz? Unutmayın ki, dünya görüşünüzün oluşmasında; doğduğunuz ülke, ülkenizin sosyokültürel ve ekonomik durumu, yakın çevreniz, içinde doğduğunuz aile, bazı durumlarda cinsiyetiniz vs. son derece etkilidir.

Tüm bu etkilerle oluşan süzgecinizden geçirerek algıladığınız dünya, sizin dünya görüşünüzü oluşturur. Mesela bir yazı okurken veya bir konuşmayı dinlerken, çoğunlukla sizin dünya görüşünüze, yani kültürel, dinsel, çevresel, ülkesel vbg etkilerle oluşmuş zihin yapınıza uygun olanları beğenir ve kabul edersiniz...

Burada altını çizmemiz gereken olgu şudur; bizim "gerçek" olarak kabul ettiğimiz her şey, aslında "dünya görüşümüzün" bir parçasıdır. Öyleyse egoya dayalı düşünce kalıplarından kurtulmak için, öncelikle bu durumu iyi anlamış olmak ve tek gerçeğin bizim dünya görüşümüz olmadığını kabul etmek gerekmektedir.

Bu kabulü oluşturmak için kendimize aşağıdaki soruları sorabiliriz:

A- Bu görüşümde objektif miyim?

B- Bu bakış açısı benim kendi yorumum; ama gerçek denen şey acaba benim yorumladığım gibi mi?

C- Şimdi (o durum, o insan, o olayla ilgili) bu yorumu niçin yapıyorum? Bu yorumuma kendi dünya görüşümü, inançlarımı ve varsayımlarımı kattım mı acaba?

Edinmiş olduğumuz dünya görüşünün temellerini fark etmek, ego tabanlı düşünceleri ciddi oranda azaltacaktır.

Öyleyse; hem egoyu hem yüksek benliği mümkün olduğunca gözlemek ve “Şu an ne hissediyorum?” ya da “Bu yaşadığım olay bana ne hissettirdi?” sorularını kendimize sormamız; egocu düşünceler içinde olup olmadığımızın farkına varmamızı sağlayacaktır.

Ego -bazı durumlarda- kişileri fazlasıyla korkutabilir; o durumlarda yapmamız gereken şey kişiye korkuttuğu konuyla ilgili sorular sormaktır. Örneğin; korkunun kaynağı işini kaybetmek olsun...

Soru: İşini kaybetmekten neden korkuyorsun?

Cvp: İşimi kaybedersem, parasız kalırım.

Soru: Başka?

Cvp: Evsiz kalırım.

Soru: Başka?

Cvp: Sokağa düşerim.

Soru: Başka?

Cvp: Açlıktan ölürüm.

Soru: Açlıktan ölen bir insan gördün mü?

Cvp: ???!!!...

Bu sorgulamalarda öyle bir noktaya gelinecek ki, egonun kişiyi korkuttuğu senaryo gülünç duruma düşecek; birey aslında hiç olmayacak bir şey için korktuğunu anlayacak ve böylece egoya yenik düşmeyecektir.

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

Dipnot:

Bu yazıyı Cindy Wigglesworth’ün Spiritüel Zekâ adlı kitabından aldığım esinleri kendi dağarcığımdaki bilgilerle harmanlayarak, sizler için ve içine bir tutam sevgi katarak hazırladım.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.