SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Korkuların bittiği yerde sevgi başlar !


Dualite gereği, evrende var olan tüm enerjiler ikili uyum içinde yaratılmıştır.

İyi-kötü, güzel-çirkin, gece-gündüz, doğru-yanlış.. v.s.

Aksi takdirde biri olmadan, diğerini insan algısının fark etmesi imkansız olurdu.

Tüm olumlu ve olumsuz duygular iki temel enerji kanalıyla algı filtrelerimizden geçer. Bu enerjiler sevgi ve korku enerjisidir. Birinin olduğu yerde, diğeri barınamaz.

Sevgi enerjisi insanı yüceltir, içindeki ışığı parlatır, her daim kişiyi mutlu eder ve style="display: inline;">

Neler görüyorsunuz ?

Bir yerlerde tıkanmış kalmış bir öfke?

Bir nefret, bir kin ?

Geçmişte birilerine olan kızgınlığınız ?

Hala affedememiş olduğunuz birileri ?

Evet, şimdi artık yavaş yavaş anlıyoruz neden çevrenizde sizi ürküten, korku enerjisine dayalı olaylar olduğunu.

İçimizde olmayan hiç bir şeyi, dışımızda gözlemleyemeyiz.

Tüm bu negatif duyguları içimizden söküp atmadan, dışımızdaki olayların değişmesi mümkün değil.

O halde yapmamız gereken hızla tüm çöplerimizi temizlemek. Bizi aydınlığa, sevgi enerjisine, mutluluğa götürecek olan temizlik işlemini bir an önce yapmak.

Sevgi enerjiniz artmaya başladıkça, korkularınız hızla erimeye başlayacak ve sizler de ışığın büyülü dünyasına adım atacaksınız.

Sevgi enerjinizin, mutluluğunuzun, ışığınızın ve coşkunuzun her daim sürmesi dileğimle...

A.Nilgün Aktaş
Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

www.facebook.com/ANilgunAktas

Yazının devamı...

Yüzmekten Korkuyorum !

Yüzmekten Korkuyorum !

Bilinçaltı çok farklı bir sistem ile kayıt alıyor. Bunu artık biliyor ve sık sık dile getiriyoruz.

Bu kayıtlara ulaşabilmemiz ve dönüştürebilmemiz için bilinçaltı programlama tekniklerini kullanıyoruz.

Kodlama yaparken herhangi bir mantık gütmüyor bilinçaltı. Duyguları dikkate alıyor sadece.

Başvuran danışanımın problemi çocukluğundan beri yüzmekten korkuyor olmasıydı.

Mantık düzeyinde baktığınızda varabileceğiniz sonuçlar kuşkusuz, küçükken yüzdüğü bir sırada bir korku anı yaşaması, bir boğulma tehlikesi atlatması, ya da yanında birilerinin böylesi bir olay yaşaması ya da konuşması v.s. gibi görünebilir.

Ancak bizim sorguladığımız mantık değil, bilinçaltı.

Biz de hemen bilinçaltını sorgulamak üzere seansa başladık danışanımla.

Danışanım küçüklüğüne gitti ve o henüz küçük bir çocukken, kendisinden yaşça büyük ablasının onu banyoda yıkadığı gördü. Abla danışanımı öyle bir yıkıyor ve başından aşağıya o kadar çok su döküyordu ki, danışanım bir an nefes alamamaya başladı ve "boğuluyorum" diye bağırdı.

Yüzmekten korkma kodlamasının ilk etapta bu olduğu düşünülebilir. Ancak maalesef sebebin bu olmadığını biraz sonra anlayacaktık.

Danışanım bu olayda bir korkuya kapılsa da, ablasına karşı bir kızgınlığı bir öfkesi yoktu. Yani ciddi anlamda bir duygu taşımıyordu gördüğü olayla ilgili.

Zamanda gerilemeye devam ettik.

Bu sefer danışanım ilk olaydan daha da geriye gitti.

İlkokula henüz başlamıştı ve sınıftaydı. Onu oldukça korkutan bir an yaşanıyordu sınıfta.

İlkokul öğretmenleri, bir olay yüzünden sınıftaki tüm miniklere acımasızca sıra dayağı atıyordu. Minikler çok kormuş ve ağlamaya başlamışlardı, "lütfen öğretmenim vurma, lütfen, çok acıyor..."

Öğretmen eline aldığı bir sopayla, hızla miniklerin her iki ellerine vuruyordu.

Sıra danışanıma geldiğinde, son kez yalvardı öğretmenine ağlayarak, "lütfen vurmayın öğretmenim, ben yapmadım, ben suçsuzum...."

Ancak öğretmen onu hiçe sayarak kızgınlıkla her iki eline sopayı hızlı bir şekilde vurmaya başladı.

Çok korkan danışanımın, sopalar hızla eline inmeye başlayınca, acıdan birden bire nefesi kesildi !!!!

Bir süre nefes alamadı... Uzandığı yerde o anı tüm dehşetiyle yaşıyordu ve ağlıyordu.

"lütfen vurmayın, n'olur, ben yapmadım, çok acıyor, çok acıyor... Nefes alamıyorum, nefes alamıyorum, lüften vurmayın...."

Bir süre öğretmenine olan öfkesini ve onun için çok kokunç olan bu anın tüm duygularını bilinçaltından çıkarttık.

Yavaş yavaş öfkesi, kızgınlığı geçmeye başladı.

Uyandığında olayın üzerine konuştuk ve çok şaşkın olduğunu söyledi. Çünkü yüzme korkusuyla bu olayı asla bağdaştıramazdı mantıklı zihninde. Oysa yüzme, yüzerken boğulma korkusunun tek sebebi maalesef ilkokul öğretmeninin ona acımasızca vurması ve o anda korkudan, acıdan nefesinin kesilmesiydi.

İnanılmaz şekilde yüzerken boğulma ile ilgili korkuları sona erdi ve yüzme havuzuna kaydını yaptıracağını söyledi

Evet, enteresan değil mi ?

Mantıklı zihnimiz ile ömür boyu da düşünsek ortaya çıkmayacak bir sonuç daha.....

Mantık ne der ? Bilinçaltı ne söyler ?

Her zaman bilinçaltının söyledikleri önemlidir bizim için.

İçten sevgi ve selamlarımla.

A.Nilgün Aktaş
Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

www.facebook.com/a.n.aktas

Yazının devamı...

Feng Shui nedir ?

Geçen gün bir danışanım sordu, Feng Shui nedir diye.

Ben de bildiklerim ve elimdeki kitaplardan edindiğim bilgiler ile sizlere kısaca özetlemeye ve basit ip uçları vermeye çalışacağım.

Feng Shui bir Çin yerleşim sanatıdır. Üç bin yıllık bir geçmişi vardır.

Yaşamınızı iyileştirmek için mekan düzenlemeyi ve eşyaları yerleştirmeyi kullanma sanatı olarak özetlenebilir.

Yaşadığınız çevrenin enerjisini artırmak ve kaderinizi iyileştirmek için kullanıldığı söylenir. Çin'lilerin "ch" olarak tanımladıkları yaşam enerjisi, tüm canlılara yaşam veren temel kuvvet olarak bilinir.

Feng Shui kurallarını yaşamında uygulayanların "ch" akışını geliştirdikleri ve güçlendirdikleri gözlenmiş.

Sonuç olarak tek bir amacı vardır insan ve çevresi arasında denge sağlamaktır.

Yaşam enerjisini yani Çin'lilerin "ch" olarak tanımladıkları enerjiyi geliştirebilmenin bazı yolları vardır.

Doğal ch'nin geliştirilmesi, doğada zaman geçirmek,

Ruhsah ch'nin geliştirilmesi, ruhsal çabalar, dua etmek, meditasyon yapmak, kutsal kitapları okumak v.s.

Ch'nin iletimi, şifacılardan enerji üzerine yardım almak, bir yakınınızdan size dua etmesini istemek,

Kişisel gelişim, çalışmak, disiplin, kendini geliştirmek,

Feng Shui yardımı, ev ve iş ortamı için hazırlanmış çevresel ch tedavileri ve çareleri,

Feng Shui'ye göre evinizin, ofisinizin alanlarına ve renklerine göre dokuz bölümü (sekiz taraf ve merkez) şunlardır.

Size yardımcı insanlar, ön sağ köşe, rengi gri.

Kariyer, ön merkez, rengi siyah.

Bilgi, ön sol köşe, rengi mavi

Aile, orta sol taraf, rengi yeşil, mavi.

Varlık, arka sol köşe, rengi mor.

Şöhret, arka merkez, kengi kırmızı

Evlilik, arka sağ köşe, rengi pembe

Çocuklar, orta sağ taraf, rengi beyaz.

Sağlık, merkez, rengi sarı.

Yaşadığınız yerleşim alanını yukarıda bahsedilen şekilde, güçlü ve dengeli bir duruma getirilirse, Feng Shui size daha fazla hizmet edeceği söylenir.

Renklerin Özellikleri

Kırmızı renk

Feng shui’de kötü enerjiyi tahrip eden güçlü ve sağlam renktir. Bu, kan ve yaşamın, güç ve hareketliliğin, doymuşluk ve aşkın rengidir. Kırmızı renk bizde eylemlere, harekete, yaşam gücünü yükseltmek için arzu uyandırır. Bu yüzden evlerde genellikle enerjinin zayıfladığı yerlerde kullanılır. Fakat kırmızı rengin fazlalığı sinir sistemini tahriş eder ve yorar. Özellikle Ateş grubundan insanlar için kırmızının fazlalığı kalp rahatsızlığına veya yüksek tansiyona sebep olabilmektedir. yakınlarınızdan biri psikiyatri hastası veya ani öfkelenmelere meyilli ise kesinlikle kırmızı rengi kullanmayınız. Çünkü kırmızı renk bu tür insanların hastalığını depreştirebilir veya negatif duygular uyandırabilir. Evin içinde dozunda kırmızı renk negatif enerjiden korunmak için kullanılmalıdır, tam da bu yüzden mutluluk ve uzun ömrün kırmızı kurdelesi, Çin panoları ve kristal bağlama bantları, bambu flütleri ve diğer zararlı enerjiyle mücadele araçları için canlı kırmızı renk kullanılır. Tansiyonunuz düşük veya yorgunluk hissediyorsanız feng shui’ye göre kırmızı renk giysiyle durumunuzu etkileyebilirsiniz.

Sarı renk

Geleneksel olarak altın ve güneş ışığıyla özdeşleştirir. Feng shui’ye göre yumuşak tonları insanı olumlu yönde etkilemekte. Aynı zamanda yoğun sarı renk tehlike, yalan, iftira, asılsız söylentileri sembolize eder. İçgüdüsel olarak yoğun şekildeki canlı sarı renkten kaçınırız, fazlalığı asabiyet veya korku uyandırır. Sarının : bal, altın, bakır tonları iyi etkilere sahiptir. Bu renk tonları sıcak temele sahip, yüreğimizi ısıtır, canlılık, güven, iyimserlik verir. Dolayısıyla bu tonlar yaşam alanlarının dizaynı için uygundur. Bu tonlar sanki kapalı havada bile evde güneş açmış hissi verecektir. Bunlar ısıtan tonlardır. Sarı renk algılama yeteneğimizi güçlendirir, maneviyatı yükseltir, daha canlı, aktif ve mutlu olmamızı sağlayacaktır. Fakat unutulmamalı ki, sarı aydınlatma cihazınız varsa, yanıp-sönen sarı ışık kullanılmamalı, zira epilepsi krizlerine neden olabilir. Sarı renk giysi kalp çakrasının enerjiyi algılamasını pekiştirir.

Mavi renk

Mavi renk, doğada en yaygın bir renktir, bizim için gökyüzü ve suyu, tarla çiçeklerini, serinlik ve sessizliği ifade eder. Mavi, gevşetici renklerden biridir, organizmada metabolizma hızını düşürecek, uyku hissini uyandıracak. Dolayısıyla mavi tonlar canlılık ve enerji gücünün azaltılması gerekli yerlerde gereklidir. Fakat aktif ve güçlü enerjiye ihtiyacınız varsa mavi renk tehlikelidir. Örneğin, yemek pek iyi hazmedilemeyeceğinden yemek yediğiniz mekanda veya çabuk yorulmanıza sebep olabileceğinden yoğun çalıştığınız mekanda fazla kullanılmamalıdır. Bazı insanlarda mavi renk depresyona neden olabilir. Dolayısıyla psikiyatri hastaları ve zihinsel özürlü insanların odaları için kullanılmamalıdır.

Yeşil renk

Feng shui’de yeşil renk sakinleştirici, güç yenileyici, ahenk sağlayıcı renk olarak kabul edilmektedir. Doğada yeşil yaşamın rengidir. Bitkiler yazın yeşerir, solduklarında veya öldüklerinde ise sararırlar. Sarı renk olgunluğu temsil ediyorsa, yeşil renk gençliği ve gelişmeyi sembolize eder. Temiz yeşil tonlar yorgunluk ve gerginliğin alınması gereken mekanlarda, çocuğun derslerine çalıştığı odalarda kullanılır. Feng shui’ye göre zor çalışma gününden sonra gücünüzü toparlayabileceğin yerler için en uygun renktir.

Mor renk

Bu renk seçilmişliği, kral azametini temsil eder. Bu renk, düşünce, meditasyon, yüksek zihinsel faaliyet rengidir. Düşünce gücümüzü etkiler, enginleştirir ve objeleştirir, üst (taç) çarka üzerinden enerjinin sirkülasyonunu sağlar. Fakat mor renginin uzun süre kullanılması tavsiye edilmez.

Beyaz renk

Tüm bagua renklerini birleştirir. Azami doğruluğun, temizliğin, saflığın rengidir. Beyaz renk çok temkinli, tercihen küçük dozlarda ve mutlaka aralıklarla kullanılmalıdır. Aksi takdirde güçlü enerji akımı, zayıflaması meydana gelir. Çin’de ölümü simgelemektedir.

Siyah renk

Siyah renk genel enerji azalmasını sağlar, yin özelliklerini motive eder. Siyah renk tefekkür için kullanılmamalı, algılamayı şaşırtır, sıkıcı duyguları derinleştirir. Fakat metal renkleriyle (gümüş, altın) birlikte yaşam gücünü destekler, bağışıklılık sistemini güçlendirir. Sağlık tılsımlarından birinin altın renkli zırhlı siyah kaplumbağa olması tesadüf değildir.

Yaşamamızda renklerin önemi büyüktür. Feng shui’ye göre sağlığın desteklenmesi ve pekiştirilmesi için renklerin itinayla seçilmesi gerekmektedir. Zayıf veya çok güzlü elementler dengelenmeli, yani enerjileri yükseltilmeli veya azaltılmalıdır. İnsanın hangi elementinin daha fazla geliştiği ve üstünlük yaratıp yaratmadığı dikkate alınmalıdır. Zira, örneğin evinizin sektörleriyle çalışarak, element sembolleri ekleyerek veya kaldırarak, renkleri zayıflatarak veya yoğunlaştırarak enerji dengelemeye başladığınızda kendinizin hakim olan elementinizi dikkate almazsanız yanılmanız olasıdır. Renkleri seçerek feng shui yönlerini güçlendirir veya zayıflatırız, yönleri güçlendirerek enerji özelliklerini pekiştiririz. Ve bu özellikleri her zaman pekiştirmemiz gerekmeyebilir.

Su yönlü evde yaşayan Su grubu insanı yoğun mavi renkle daha az aktif olacaktır.

Siz de Feng Shui yardımı ile hayatınızı iyileştirmeyi deneyebilirsiniz.

Saygı ve sevgilerimle,

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

Yararlanılan Kaynaklar :

Daha iyi bir yaşam için Feng Shui İpuçları, David Daniel Kennedy

www.fengshuianaliz.com

Yazının devamı...

Eskimiş inançlarınızı atın !


Bazen eski inançlarımızın bize hizmet etmediğini görürüz ve yeni bir inanç geliştirmek isteriz.

Ancak bu bazen kolay olmaz.

Yeni bir inancı vücuda getirmenin en sağlıklı yolu, kısa, basit bir cümle ya da ifade oluşturmanızdır.


Oluşturduğunuz ifade ile bilinçaltınızı yeniden programlamak mümkün.

Kuracağınız cümle ne kadar temel bir inanç olursa etkisi de o kadar geniş çaplı olacaktır. Bu nedenle yeni inancınızı özenle ve dikkatle seçmeniz gerekecek.

Daha doğrusu bu ciddi bir iş ve bu belirlediğiniz inançla bir ömür boyu yaşayacaksınız, buna hazır mısınız ?

Örneğin sürekli başarısız olan bir insansanız, "Ben iş ve sosyal hayatımda her zaman başarılıyım." gibi bir cümle seçebelirsiniz. Yalnız dikkat edin bu inanç cümlesi, bazen de başarısız olmanın muhtemel faydalarından vazgeçtiğiniz anlamına gelir !

Bu inanç, istediğiniz an tembellik yapamamak, hırslı olmamak, bazen başarısızlığa teslim olmamak anlamına da gelecektir.

Bu yüzden inanç değişim çalışmalarında biraz titiz davranın ve kökten bir inancı değiştirmek yerine daha kolay, küçük bir adımla başlamak faydalı olabilir.

İnançlarınızı değiştirmeye başladığınız an da hayatınız ciddi anlamda değişime uğrayacak ve artık siz eski hayatınızı, eski inancınıza bağlı tüm alışkanlıklarınızı bitirmiş olacaksınız.

Gelin birlikte bir inanç değiştirme çalışması yapalım.

Sessiz bir yere gidin gözlerinizi kapatın ve vücudunuzu gevşetin.

Yeni inanç cümlenizi daha önce oluşturmuş olmanız gerekiyor.

Yeni inancınızla ilgili kendinize harika bir senaryo hazırlayın. Mesela konu sağlık ise son derece sağlıklı, mutlu bir yaşam sürdürdüğünüze dair renkli, hareketli ve cıvıl cıvıl bir senaryo olsun bu.

Ya da başarı ile ilgiliyse (başarının sizin için ne demek olduğunu daha önceden iyice sorgulamış olmalısınız, başarı = kariyer mi ? başarı = bolluk bereket mi ?) kendinizi başarılı bir insan olarak gördüğünüz yine renkli, hareketli ve cıvıl cıvıl bir senaryo hazırlayın.

On beş boyunca gözleriniz kapalı şekilde ve yeni inanç cümlenizi sesli olarak söylerken, kendinizi sürekli bu senaryonun içinde görün. O anı yaşayın, o anki duygularınızı içinizde hissedin, durumu iyice içselleştirin.

Oluşturduğunuz senaryoları da titizlikle seçmiş olmalısınız. Sizde heyecan, coşku ve neşe yaratacak duyguları oluşturan bir senaryo olmalı.

Onbeş dakika boyunca bu durumda kalın ve seansı bitirip, yaşantınıza geri dönün.

Bu ritüeli günde en az üç kez yapmalısınız. Mümkünse gece uyumadan önce, sabah uyanır uyanmaz bir de gün ortasında....

21 gün bu şekilde çalışmaya devam edin ve bir hafta ara verip çalışmayı tekrarlamayın... Aynı şekilde 21 gün çalışmayı yapın ve bir hafta ara verin. Son kez 21 gün yapın ve tamamen bırakın.

Sonuçlara inanamayacaksınız !

Yeni oluşturacağınız inançlarınızın sizlere mutluluk getirmesi dileğimle.

A. Nilgün Aktaş
Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

info@nilgunaktas.com

Yazının devamı...

Bitmiş ilişkiden kopma kılavuzu !

Bitmiş ilişkilerinden kopamayan ve halen bir ilişki içindeymiş gibi yaşayan bir çok kadın / erkek tanıdım.

İlişkinin bittiğini kabul edemeyen bazıları bunalıma, bazıları da depresyone girmişti. Bazıları ise derin bir üzüntü ve hüsran içinde yaşıyorlardı.Yaşam enerjileri adeta tükenmişti.

İlişkilerde takılıp kalma tutumu kişilerin yaşam enerjisini çalar. Bu kişiler, enerji alanlarını günden güne kirletirler.

Kişinin karşısındaki kişiden, ilişkiden kopamama nedeni çoğunlukla bilinçaltındaki kayıtlarla ilgilidir.

Bunları kişisel düzeyde bulup, nötrlemek zor olabilir. Bu durumlarda profesyonel bir yardım almak gerekir.

Ben sizlere bugün mantık düzeyinde yapılacaklarlardan bahsetmek istiyorum.

1. Zor gelebilir ama ilişkinin bitişini kişisel olarak algılamayın

Bunu yaptığınız an, sizde de bir sorun olduğunu kabullenmiş olursunuz. Bu da kurban psikolojisine girmenize neden olabilir. Oysa gerçek bu değildir. Bu tür bir değerlendirme acınızdan kurtulmanızı sağlamaz. Tam tersi yarattığı kötü düşünceler, yaydığınız enerjiyi daha da negatif bir hale getirir.

2. Saygınlığınızı koruyun

Acınızdan kurtulabilmek adına asla yalvarmayın, asla yalan söylemeyin, manipülasyona başvurmayın. Eski sevgilinizin peşinden koşmayın. Takip etmeyin, taciz etmeyin, telefonla arayıp, mesaj göndermeyin, sürekli onu sosyal paylaşım sitelerinden takip ederek kıskançlık krizlerine girmeyin.

3. Takıntılı düşüncelerden vazgeçin

Acaba şimdi ne yapıyor, bir sevgili mi buldu? gibi, anlamsız düşüncelerden hızla uzaklaşın. Bunlar acınızı artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

4. Durumu bir facia olarak görüp, abartmayın!

Önceki ilişkilerinizi düşünün. Hiç bitmeyeceğini ve bir ömür boyu mutlu olacağınızı sanıyordunuz. Ancak hepsi bitti ve bakın şu anda aklınıza bile gelmiyor. O zaman şu anki ilişkinizi de kolaylıkla unutabileceğinizi bilin. Tekrar aşık olabilir ve mutlu olabilirsiniz.

5.Gerçekçi olun !

Gerçekçi düşünün. Bunun için şöyle bir çalışma yapın. İlişkinin sadece iyi yanlarını değil, kötü yanlarını da düşünüp, bunları tek tek yazın. Göreceksiniz ki ilişkide sizi dibe çeken bir çok unsur var. Gerçekleri görmek işinizi kolaylaştırabilir.

<>>>

Vazgeçmemek evrensel yasalara terstir ve karşılıklı sevgi dolu bir ilişki kurma niyetinizi sabote eder.

Bitmiş bir ilişkiye tutunma çabası, kendi dengenizi olduğu kadar, karşınızdaki insanın dengesini de bozacaktır.

Bu duygusal dengesizlik yaşamla uyumunuzu da bozacaktır.

Yaşamınızın bir parçası olmayı reddeden bir insana, bir ilişkiye değil, yaşamın tüm güzelliklerine odaklanmanız dileğimle.

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

https://www.facebook.com/ANilgunAktas

info@nilgunaktas.com

Yazının devamı...

Bayramda gerçekten affedelim, özgürleşelim !

Birkaç gün sonra Kurban bayramını kutlayacağız.

Bayramlar küslüklerin sona erdiği, dostlukların değer kazandığı, birlik ve beraberliğin yoğun olarak yaşandığı günlerdir.

Peki küslüklerin sona ermesi için, el sıkışıp, "ben seni affettim" demek yeterli midir ?

Kesinlikle değildir, çünkü af duygusal bir süreçtir.

Affetmek, kırgınlık, kızgınlık, öfke ve kin gibi duygularından tamamen kurtulup, sevgi duygularına kavuşabilmektir.

Eğer bu negatif duygular yerini, tamamen sevgi duygularına bırakabilirse af gerçekleşmiş olur.

Sevgi duygumuz en doğal haliyle her zaman içimizdedir zaten. Sadece bir kaç rötuş ile yüzeye çıkmayı bekliyordur.

Affedememek, sevgi duygularımızı yüzeye çıkartamama konusunda ciddi bir engeldir.

Kızgın olduğumuz ve affedemediğimiz kişi veya kişileri bağışlamaya başladığımızda, sevginin dingin ve huzurlu ortamına kavuşabiliriz.

Tüm benliğimizde, ruhumuzda sevgi uyanmaya, ışıldamaya başlar.

Bu ışık bizi ve çevremizdekileri öylesine aydınlatır ki, artık istesek de eski zifiri karanlık günlere dönmemiz olanaksızdır.

Af duygusal bir süreçtir. Affetmek demek, o kişinin tüm yaptıklarını unutup, tekrar onunla dost olmak, arkadaş olmak, sevgili olmak demek ve o beraberliğe devam etmek değildir!

Affetmek, o kişiye karşı hissettiğiniz tüm negatif duygularınızdan arınmak ve yolunuza tertemiz sevgi duygularıyla devam edebilmek, kelimenin tam anlamıyla özgürleşebilmektir.

Affın gerçekleşmesi için en önemli süreç kişi veya kişilere karşı hissettiğiniz tüm kızgınlık, öfke ve kırgınıklarınızın tamamen bitmesine bağlıdır. Öfkenizin ve kızgınlıklarınızın belli çalışmalarla enerji bedeninizden atılması gerekir.

Regresyon –bilinçaltı programlama- çalışmalarında, danışanların kişi veya kişileri affetmeleri çok hızlı gerçekleştir.

Çünkü seanslar boyunca o kişilere hissedilen kırgınlık, kızgınlık, kin ve öfke duyguları enerji bedenlerinden atılmış ve rahatlamaları, sevgi duyguları ile buluşmaları sağlanmıştır.

İşte af, tüm bu negatif duyguların bitmesinden sonra gelen doğal bir özgürleşme sürecidir.

Küskünlüklerin, kızgınlıkların, kin ve nefretin sona erdiği, yürekten affedebileceğiniz bir bayram geçirmenizi dilerim.

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı

www.aysenilgunaktas.com

https://www.facebook.com/ANilgunAktas

info@nilgunaktas.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.